Sivil toplum kavramına ilgi ve kavramın itibarı sosyalist totaliter sistemlerin çöküşüyle birlikte artmaya başladı. Tabiri caizse, sol entelektüeller sivil toplumu adeta yeniden keşfetti, fakat, şaşırtıcı olmayacak şekilde, sivil toplumun ekonomik sistem ayağını ya anlamadı ya da ihmâl etti. Serbest piyasanın mevcut olmadığı veya ekonominin büyük ölçüde devlet tarafından güdüldüğü bir ekonomik modelle sivil toplumu bağdaştırmaya çalıştı.

Sivil topluma ilgili tartışmalarda Alman filozof Hegel’e çok sık atıf yapılır. Bu yanlış ve haksız sayılmaz. Ancak, düşünce tarihinde sivil toplumun teorisini ilk yapan düşünür, aynı zamanda modern tarih felsefesinin de kurucusu olan, İskoç Aydınlanması’nın önemli ismi Adam Ferguson’dur. Son zamanlarda iki başarılı akademisyen de sivil toplum hakkındaki açıklamalarıyla dikkat çekti: 2008’de vefat eden Norman P. Barry (‘Modern Siyaset Teorisi’ kitabı Türkçe yayımlandı – Liberte Yayınları) ve hâlen LSE’de siyaset felsefesi profesörü olarak görev yapan Chandran Kukathas. Bu akademisyenlere göre, sivil toplumu açıklamaya yönelik sofistike teoriler geliştirmek bir bakıma gereksizdir. Sivil toplum gayet basit bir olgudur: Kendi hâline bırakılmış toplum. Böyle bir toplumda hayatın her alanında kendiliğinden büyük bir çeşitlilik gelişir. İnsanlar beşerî problemleri çözmek için kurumlar ve regülasyonlar oluşturur. Herkese hayat alanı açan zengin bir amaç, değer ve tarz çoğulculuğu ortaya çıkar.

Sivil toplum içinde bireyler gönüllü olarak bir araya gelip çeşitli biçimlerde birlikler oluştururlar. Kendilerine bir veya birden çok konu/amaç seçip onlarla ilgili faaliyetler yürütürler. Bunlara genel olarak sivil toplum kuruluşları (örgütleri) (STK) veya hükümet (devlet) dışı organizasyonlar (NGO) adı verilir.

Sivil toplum kuruluşları daha ziyade sosyal – toplumsal sorunlarla ilgilenirler. Sivil toplum geleneği güçlü toplumlar, Tocqueville’in Amerika üzerindeki analizlerinde işaret ettiği üzere, çok sayıda ve hemen hemen akla gelen her konuyla ilgili STK’lar ortaya çıkartırlar. STK’lar faaliyet alanlarıyla ilgili olarak bir taraftan toplumsal bilinci ve gönüllülüğü geliştirmeye, diğer taraftan devleti etkilemeye çalışır. Ancak, bir STK yalnızca devleti etkilemeye yöneldikçe STK olma vasfı zayıflar, gitgide bir menfaat grubuna dönüşür.

STK’ların siyaseti etkilemeye çalışması meşrudur. Bunun için yayın faaliyeti yürütebilir, araştırmalar yapabilir/yaptırabilir, destek ve protesto gösterileri düzenleyebilir, lobi faaliyetleri gerçekleştirebilirler. Ancak, alanlarında ne kadar başarılı ve etkili başarılı olursa olsunlar, STK’lar siyasette siyasî partilerinki kadar geniş ve derin bir meşruiyete sahip olamazlar. Bu yüzden, siyasî partilerin yerlerini alma, fonksiyonlarını üstlenme talebinde ve iddiasında bulunamazlar.

Son günlerde yaşanmakta olan olaylar sebebiyle, dinî grupların sivil toplum içindeki yeri ve bu grupların STK sayılıp sayılamayacağı tartışılıyor. Radikal laisistlerin bir zamanlar iddia ettiği, dinî olan şeyler ve dinle ilgili bireyler – birey grupları sivil toplumun dışında sayılamaz. Tersine, dinî oluşumlar sivil toplumda önemli bir yer işgal eder. Dolayısıyla, söz gelişi, cemaatler sivil toplumun bir parçasıdır. Ancak, cemaatler otomatikman birer STK teşkil etmezler. STK olmak için resmen kayıtlı olmak; üyeleri, gelirleri, faaliyetleri, harcamaları bakımından şeffaf olmak; giriş ve çıkışın serbest olacağı şekilde yapılanmak gerekir. Üyelerini bilmediğimiz, faaliyetlerini gözlemleyemediğimiz oluşumlara STK diyemeyiz. Bu yüzden, STK bile olmayan otonom yapılanmaların meşruiyeti olan siyasî iddialar öne sürebileceğini kabul edemeyiz.

Cemaatler ve onların uzantısı olan STK’lar yoğun siyasî heves ve isteklere sahipseler, başka bir deyişle siyasal iktidara sahip veya ortak olmak istiyorlarsa, yapmaları gereken şey bellidir: Siyasî parti kurmak veya mevcut partilerde açıkça yer almak ve yarışmacı demokratik süreçlere diğer siyasî aktörlerle birlikte katılmak. Bunu yapmayıp bürokrasi içinde teşkil edilen otonom yapılanmalarla siyaset yapmaya kalkışmak, sadece demokrasiye zarar vermekle kalmayacak, hiç murat edilmese bile, gönüllülüğe dayanan cemaat ve STK yapılarının yozlaşmasına yol açacaktır.

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmıştır.