Hadi, bu kadar çocuk olmayın artık…
Kanuni hem Osmanlı’yı Avrupa’nın ortalarına kadar taşıyan bir cihan imparatoru hem de haremine düşkün bir sultandı.
Mustafa Kemal hem yıkılmış bir imparatorluktan bağımsız bir devlet çıkaran askeri ve siyasi bir deha hem de içkisine sigarasına düşkün bir keyif ehliydi.
Ama bizim meselemiz ne Mustafa Kemal ne de Kanuni Sultan Süleyman…
Öyle olsaydı tatlı tatlı tartışır, farklı tarihleri yarıştırır ve muhtemelen sonunda tarihin sanıldığı gibi yalınkat olmadığı, herkesin bir parça haklı olduğu, geçmişe bin türlü farklı açıdan bakılabileceği ve farklı tarihler yazılabileceği noktasında anlaşabilirdik.
Ama sorunumuz bu değil.
Kanuni’nin ya da Atatürk’ün “gerçekte” kim oldukları, ele alındıkları sanat eserlerinde bu “gerçek”e ne kadar sadık kalındığı ya da kalınıp kalınmadığı konusu, karşı karşıya olduğumuz mesele karşısında solda sıfır kalıyor.
Bizim asıl sorunumuz Muhteşem Yüzyıl dizisi için RTÜK’e 74 bin 911 şikâyet yapılmış olması. 74 bin kişinin RTÜK adlı sansür kurulundan bu dizinin yayından kaldırılmasını istemesi.
Rakamları bilmiyorum, belki bir o kadar kişi de Can Dündar’ın Mustafa’sının yasaklanmasını, gösterimden kaldırılmasını istemişti. Belki bir bu kadar kişi de Said Nursi’yi anlatan Hür Adam filminin tıpkı Yorgun Savaşçı gibi son kopyasına kadar yakılmasını istemekte şu anda.
Muhteşem Yüzyıl’ın daha fragmanını görünce “Kanuni’yi uçkuruna düşkün biri olarak gösteriyor” diye ayağa kalkanlarla, Can Dündar’ın Mustafa’sında Atatürk’ün sigara içerken gösterilmesine bile dayanamayanlar aynı hamurdan yapılmıştır ve bu ülkenin fikir, sanat ve kültür hayatına aynı derecede düşmandır.
İnsanlar elbette kimi sanat eserlerini beğenmeme, eleştirme hatta yerden yere vurma hakkına sahip. Kabul edilemez olan yapılan itirazların eleştiri ya da hoşnutsuzluk boyutunu aşıp yasaklanma talebi olarak ortaya konması.
RTÜK Başkanı Davut Dursun, Muhteşem Yüzyıl dizisine yapılan şikâyetlerin, bir yıl içerisinde yapılmış olan ortalama şikâyeti de aşan bir oranı bulduğunu belirterek “Bu basit bir şey değildir, bunu önemsemek gerekir” demiş.
Davut Dursun neden veriyor bu rakamları?
Sanat eserlerinin iyi olup olmadığına, yayın değeri bulunup bulunmadığına ya da yasaklanıp yasaklanmamasına genel oyla mı kadar vereceğiz? Sandık koyup çoğunluğun beğenisini mi esas alacağız bu eserleri değerlendirirken? Televizyonlarda yayınlanan bütün dizilerin halkın yüzde 51’inin onayıyla yayınlanması şartı mı getireceğiz?
İşte burada durun. Çünkü burada demokrasi işlemez.
Eğer diziyi yayınlayan kanal bu tepkileri göze almışsa; eğer yapımcı firma ya da yönetmen çoğunluğun görmek istediği Kanuni’yi değil de kendi göstermek istediği Kanuni’yi göstermeye kararlıysa çoğunluğun elindeki tek imkân zaplama özgürlüğüdür. Aksi ise, dört dörtlük mahalle baskısıdır.
Resmi tarih yaratmak kötüdür. Ama resmi tarihin alternatifi olarak, en az resmi tarih kadar tek yanlı, en az onun kadar karikatürleştirilmiş ve en az onun kadar sansürcü bir “sivil tarih” yaratmak ve “tek doğru sivil tarih” olarak herkese bunu dayatmak pek mi matahtır; pek mi zihin açıcıdır…
Tamam, haremin “Batılıların fantezi dünyasını süsleyen bir seks cenneti” olmadığını, daha doğrusu sadece bu olmadığını bileceğiz bilmesine de, Osmanlı’ya toz konduramayanların da neredeyse, “Sarayda kurulmuş bir lady okulu” olarak sunmaya çalışmalarına prim mi vereceğiz?
Kimileri her türlü zulmün, adaletsizliğin, kan dökücülüğün görünmez kılındığı muhteşem bir Osmanlı tarihi görmek isteyebilirler. Tıpkı bütün hatalarından ve pisliklerinden arındırılmış pir-ü pak bir Cumhuriyet tarihi okumak isteyenler olduğu gibi… Ama bir de tarihin çok yönlü, çok katmanlı olduğunu bilen, geçmişi farklı perspektiflerden okumak, görmek isteyenler var. Onlar, hepsi de kendi Kanuni hikayesini anlatan onlarca Kanuni filmini izlemekten, tarihe farklı insanların perspektifinden bakmaktan, her sanat eserinde gerçeğin bir yönüyle tanışmaktan keyif alıyor. Eğer böyle insanlar varsa, böyle diziler, filmler hep yapılacak, böyle romanlar piyesler yazılmaya devam edecek.
Zaten yapılıyor da… İşte Mustafa, işte Kanuni, işte Said Nursi… Yarın öbür gün Şeyh Said’in de Mustafa Suphi’nin de Ali Şükrü’nün de Çerkez Ethem’in de Diyarbakır Cezaevi’nin de Maraş Katliamı’nın da dizileri yapılacak.
Muhteşem Yüzyıl etrafında kopan fırtına, sanatçılarımızın tabu kişilere ve tabu olaylara farklı farklı açılardan bakma iştahlarını köreltmiyor, arttırıyor.