Şans Hep Yanımda Olur mu?

İnsanın en korktuğu olgu sanıyorum ölümdür. Ölümden sonra ne gelir diye düşündüm. O da herhalde istemeden, rıza dışında evinden, yerinden, yurdundan edilmektir.
Bu yazıyı yazabildiğime göre henüz ölmemişim demektir. Telefonumdaki rehbere ve sosyal medyadaki arkadaş listeme baktığımda, benimle yaşıt, hatta benden küçük oldukça çok sayıdaki arkadaşımın dünyasını değiştirdiğini görüyorum. Tam olarak yaşıtım olan en az 10 arkadaşım vefat etmiş. Normal şartlarda onların benden önce ölmeleri için benden fazla bir sebepleri yoktu bildiğim kadarıyla. Ama çeşitli sebeplerle maalesef öldüler. Ama ben hâlâ hayattayım. Bazen kendi kendime sorarım; “neden ben değil de o arkadaşım öldü?” diye. Gerçekten de, ölen arkadaşlarımın geride kalanlarına bakınca, onun yerine ben ölseydim, o benim geride kalan aile efradıma bakıp, hakkımda benim düşündüğümü düşünecekti. “Neden ben değil de o?” Bir tanesini örnek vereyim; her gün 150-200 insanın öldüğü pandemi günlerinde, en yakın, en sevdiğim, yıllık yatılı okul döneminde yataklarımızın hep yanyana geldiği arkadaşımı Covid’den kaybettim. Ben ise Covid’e yakalanmadan o süreci atlattım. Hâlâ hayattayım ve şayet daha uzun yaşamak bir şanssa, evet ben şanslı biriyim. Bu benim bireysel şansım.
Bir de coğrafi şansım var, herhalde. Ülkemiz, coğrafi olarak bir boğaz üzerindeki köprü gibi. Bizim ülkemizin doğusundaki her ülke insanının evini, yurdunu, yerini terketmeye zorlayan sebepleri var. Bangladeş, Pakistan, Afganistan, Irak, İran, Filistin, Türki Devletler hatta Mısır, Somali vb ülke insanları, savaş, yoksulluk, baskıcı yönetim, iklim gibi şartlardan dolayı yurtlarını terketmek zorunda kalıyorlar. Gidip hayata tutunmak istedikleri hedefe ulaşmak için, sırtlarında koca çuvallar, ellerinde bavullar, bebek arabaları, sırt çantalarıyla, çoğu zaman yaya kilometrelerce yol, dere-tepe, çukur, orman, çöl aşıp, (şimdilik) zengin, huzurlu, yağışlı ülkelere gitmeye çalışıyorlar. Geçtikleri her sınırda, devlet toprağında potansiyel suçlu olarak; hasta olma, çalışma, mağduriyetini şikayet etme gibi hiçbir imkandan yararlanmamak üzere, her an polis korkusuyla, kâh bir bodrumda, kâh bir tır kasasında, kâh bir depoda, ahırda, diğer sınırı geçecekleri anı bekliyorlar. Bir kısmı, tır veya kamyon kasasında havasızlıktan, bir kısmı da şişme botta veya kapasitesinin beş kat üzerinde dolu teknede denizin ortasında boğularak ölmek üzere yola çıkıyorlar. Son hedef olarak gördükleri ülkelerin kolluk kuvvetleri teknelerini batırmak için şişliyor, tüfekle ateş ediyor ki denizin ortasında kalsınlar ve çoluk çocuk ölsünler. Medeni Avrupa, İskeçe’den Gdansk’a kadar duvar örmek için sınır ülkelerine para veriyor. Bu arada Türkiye de İran sınırına 40 km. 5 m. yüksekliğinde duvar örüyor. Bu dünyada huzur, güven içinde yaşamak için benden hiçbir eksikleri olmayan bu “insan”ları ben ve benim gibi bu ülkede yaşayanlar, onların bu sefaletini, şanssızlığını, evinde ayaklarını uzatmış, bir elinde kumanda, diğer elinde çay, film seyreder gibi seyrediyoruz. Kendimizi avutmak için de “akıllı olsalardı bu duruma düşmeselerdi, defolup gitsinler, buraya gelip bizim keyfimizi bozmasınlar” diye söyleniyoruz. Ama biliyoruz ki bu ülke de çok sayıda, yine aynı sebeplerle, Kafkasya’dan Çerkez, Abaza, Gürcü, Balkanlar’dan Bosna, Selanik, Kosova, Bulgaristan, Kırım’dan Tatar, Yahudi vb göçmenlerden oluşuyor.
Ben yine kendime soruyorum; “neden bu insan sığınmacı, kaçak göçmen olmak zorunda kalıyor da benim keyfimin bozulacağı trajediyi ben yaşamıyorum”. Demek ben yine şanslıyım.
Bireysel olarak şansım elbet bir gün sona erecek ve arkadaşlarımın gittiği yere er ya da geç ben de gideceğim. Peki coğrafi şansım ne kadar sürebilir? Bir gün ben de, daha huzurlu, verimli bir yere gidip hayatımı idame ettirmek amacıyla bir tır kasasında yola çıkmak zorunda kalabilir miyim?

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et