Sanki Sokollu Mehmet Paşa konuşuyor

Davutoğlu’nun çeşitli konuşmalarını bu köşede çeşitli defalar eleştirdim.
Bir defasında “düzen kuran ülke” olmaktan bahsettiğinde, “Balkanlar’dan Kafkasya’ya oradan Ortadoğu’ya uzanan coğrafyada bölgedeki düzenden kendimizi sorumlu hissediyoruz” dediğinde demokratik bir ülkenin başka ülkelerde düzen kurmaya kalkışmaması gerektiğini belirterek eleştirdim. Bir başka defasında, Nizam-ı Alem’den, yani dünyaya nizam vermekten söz ettiğinde aynı uyarıları yeniledim.

Davutoğlu Sivas konuşmasında Cihan Devleti olmaktan söz etti.

Kayseri konuşmasında daha da ileri giderek 1911 sınırlarını yeniden kurma hedefini koydu ortaya. “Ortadoğu’yu kaybedişimizin 100. yılında kardeşlerimizle yeniden buluşacağız” diyen bakan aynen şunu söyledi: “1911 ile 1923 yılları arasında nereleri kaybetmişsek, hangi topraklardan çekilmişsek 2011 ile 2023 yılları arasında o topraklarda tekrar kardeşlerimizle buluşacağız. Bu, zorunlu tarihi bir görevdir.”
Ve nihayet son Meclis konuşmasında alenen ve resmen Türkiye’yi Ortadoğu’nun sahibi ilan etti. “Arap Baharı’nı biz yöneteceğiz” dedi.

Ali Bulaç haklı… Davutoğlu bu son demeçleriyle artık Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olduğunu unutmuş, Kanuni’nin sadrazamı Sokollu gibi konuşuyor ve bu dış politika Türkiye için giderek daha tehlikeli hale geliyor.

Ahlaki dış politika bu mu?

Bildiğimiz gibi, hükümet sık sık AK Parti iktidarıyla birlikte dış politikada ahlaki boyutun ön plana çıktığını belirtiyor ve bununla övünüyor.

Evet, mazlumun yanında yer almak; diktatörlerin değil demokrasi için mücadele eden halkların yanında saf tutmak doğru bir ahlaki tutumdur. Ama ahlaki politika bu kadarla bitmez. Diktatörlere karşı mücadelesini desteklediğiniz halkların iradesine saygılı olmak da ahlaki politikanın gereğidir.

O halkların gözünün içine baka baka, bu bölgenin sahibi biziz, düzeni de biz kuracağız, Arap Baharı’nı da biz yöneteceğiz demenin, 1911 sınırlarına dönme gibi bir hedef ilan etmenin neresi ahlakidir? Eğer bu tutum ahlakiyse, yıllardır Ortadoğu’da düzen kuran ülke olma kavgası veren ABD’nin, Rusya’nın dış politikasına laf etme hakkınız kalır mı?

“Ama Ortadoğu’da olup bitenler bizi çok yakından ilgilendirir, dolayısıyla bigâne kalmamız düşünülemez” deniyor. Eğer bir ülkenin içinde olup bitenlerin, bir başka ülkenin çıkarlarını yakından ilgilendirdiği durumlarda, bu ülkeleri yönetmeye meşru hak haline geliyorsa, o zaman büyük devletlerin yüz yıldır Ortadoğu’dan ellerini bir türlü çekmemeleri de meşru hak haline gelmiş demektir. Zira, dünyanın enerji kaynaklarının ağırlıklı bir bölümüne sahip olan bu bölge, bütün ülkeleri “yakından ilgilendirmektedir.” İki kutuplu dünya döneminde ABD’nin ve SSCB’nin bu bölgede giriştiği amansız rekabet de her ikisinin de çeşitli ülkeleri etki alanlarına alarak bölge dengelerini kendi lehlerine çevirme çabaları da aynı “yakın ilgi” yüzündendi. Daha ileri giderek, zaten bütün emperyalist müdahalelerin spor olsun diye değil, o emperyalist ülkelerin çıkarlarını yakından ilgilendirdiği için yapıldığını söyleyebiliriz.

Hele hele şimdi, yani dünya bu kadar globalken, yerkürenin herhangi yerinde olup bitenlerden etkilenmeyecek bir ülke düşünmek mümkün değilken, “çünkü bizi yakından ilgilendiriyor” söylemi ne kadar haklı bir gerekçe oluşturabilir?

Davutoğlu bu dış politikayı kime onaylattı?

Mesele sadece, Ortadoğu halkları Davutoğlu ağzında ifade edilen bu “bölgenin efendisi olma” iddiasını duyarsa ne der; o ülkelerin aydınları, siyasetçileri bu sözlerden ne kadar incinir meselesi değil.
Konu, bizim demokrasimizle ilgili.

Davutoğlu Osmanlı’yı yeniden canlandırmak gibi hayaller kurabilir, böyle bir ütopyaya sahip olabilir, bir akademisyen olarak bunun teorisini yapabilir ve kitaplarıyla bütün dünyaya anlatabilir.
Ama bunu Türkiye halkının ütopyası gibi sunamaz.

Zira ben, AK Parti’nin seçim bildirgesinde böyle bir hedef ortaya koyduğunu hatırlamıyorum. Bu partinin 1911 sınırlarını yeniden kurmak diye bir dış politika hedefi hiçbir zaman bizim oyumuza sunulmadı. Halk böyle bir dış politikaya oy vermedi.

O halde nasıl oluyor da bir Dışişleri Bakanı’nın hayalleri Türkiye’nin resmi dış politikası haline getiriliyor? Nasıl oluyor da böyle radikal bir dış politika değişikliği 75 milyona emrivaki olarak dayatılıyor?

Türkiye’de dış politika yıllar yılı seçmenler tarafından değil, askerler tarafından belirlendi. İktidardaki partiler bizim irademize değil, onların çizdikleri kırmızı çizgilere göre hareket etti. Şimdi tam bundan kurtuluyoruz derken, bir bakanın çıkıp dış politika belirmeye yetkisini kendi tekeline almasına müsaade edilemez.

Davutoğlu’nun dış politika vizyonu hem Meclis’te hem de kamuoyunda enine boyuna tartışılmalı ve esaslı bir eleştiriye tabi tutulmalıdır.

 

Bugüni 30.04.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et