Hatırlar mısınız bilmem, Beyazıt Öztürk ve Kadir Çöpdemir ikilisi, vaktiyle NTV’de Biri Bana Anlatsın isimli bir program yapıyordu.
Programın sonuna doğru açtığım için adını öğrenemediğim bir profesörü konuk ettikleri bir bölümünde mükemmelliğin tanımı üzerine konuşurlarken, aklımın bir köşesinde hep var olan fakat hiçbir zaman o netlikte ifade edemediğim bir tespitte bulundu profesör. Mealen dedi ki:
“Çoğumuzun sandığının aksine mükemmellik, içinde her şeyi barındıran, ilave edecek başka bir şeyin olmadığı ya da kalmadığı kompleks bir yapıda değildir.
“Gerçek mükemmellik, muhtevasından çıkarılacak bir şey olmayan, çıkarıldığında varoluş gayesini veya anlamını (ontolojik bütünlüğünü de diyebiliriz buna) kaybedecek sadeliktedir”.
En güzel romanının hangisi olduğu sorusuna, belki de bu yüzden “Kırmızı Pazartesi” cevabını veriyor Marquez. Ve ekliyor: “Çünkü en ince olanı.” Yani anlatmak istediğini, muhtevasından ödün vermeden en az sözcükle anlatabildiği romanı.
Aynı ölçüyü hayata da tatbik edebiliriz sanıyorum.
- Yaşamasak bir şey kaybetmeyeceğimiz anlar yahut ‘kurmasak da olurdu’ diyebileceğimiz cümleler hayatımızda ne kadarlık bir yekûn tutuyor?
- Peki ya ‘bunu yapmasak/yaşamasak/söylemesek daha iyi olurdu’ dediklerimiz?
Bir süredir düçar olduğumuz korona illeti, görmeden, dokunmadan yaşayamayız zannettiğimiz sevdiklerimizden uzak kalmayı da, kimi zevk ve alışkanlıklarımızdan feragat etmeyi de öğretti bize. Eskisi kadar rengi, süsü ve şatafatı olmayan, daha sade bir hayat sürmek, meğer mümkünmüş.
Salgının dayattığı sadeleşme ihtiyacı azaldıkça, kendi gerçeğimize ve eski ritmimize dönmeye başlayacağız. Bu halde dahi unutmamamız gereken şey, sade bir hayat sürmenin mümkün, sürmemenin ise bir tercih olduğu.
Fazlalıklarından ve keşmekeşinden kurtulup daha sade bir hayat sürmeye karar verirsek, hayatı sadeleştirmeye ikinci (ii) ölçüden başlamakta fayda var bence.
Eşref-i mahlukat olsak da, fani ve aciz varlıklarız hepimiz. Okyanusta bir damla, çölde bir kum tanesi dahi değilken bizden milyar kere daha küçük bir virüs, bütün düzenimizi değiştirmeye yetti ve biz sadece seyredebildik.
Acizler ve faniler güruhu olarak, her sözümüz ve davranışımızla hayata bir anlam, bir güzellik katamayabiliriz. Bize düşen hayatın var olan güzelliğinden ve anlamından çalmamak, onu kirletmemek.
Kimse bizden bunun dışında ve üstünde bir şey beklemiyor aslında. Bu kadarını yapabilsek, hayat hepimiz için çok daha güzel olacak.
Bu, elimizde…
Elimizdekinin kıymetini bilelim.