RTÜK, radyo ve televizyonları yayın ilkeleri adı altında belli ve taraflı bir dünya görüşüne ait kapsamlı ve ayrıntılı bir sosyal ve siyasî değerler setine bağlılıkları bakımından denetliyor. Yayıncı kuruluşlar biryandan yapılan sürekli gözetleme sonucunda diğer yandan tüketicilerden gelen şikayetler sonucunda bu ilkelere uymadıkları gerekçesiyle ağır cezalara maruz kalıyorlar.
RTÜK’ün bu haliyle demokratik bir sistemde yeri yok. Ya tümden tasfiye edilmesi ya da yeniden düzenlenmesi gerekir. Türkiye’de bir şekilde kurulmuş kamu kurumunu tasfiye girişiminde başarı olasılığı imkânsıza yakındır. Bu meseleyle ilgili olarak Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kült eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü tavsiye ederim.
RTÜK’ün iki ana görevi var bunlardan biri kanal ve frekans tahsisi ve lisanslama işleri, diğeri ise izleme ve denetleme işleri. Devasa bir gözetleme ve sansür faaliyeti anlamına gelen izleme ve denetlemeye dair tüm görev ve yetkilerinin toptan ortadan kaldırılması gerekir. RTÜK esas olarak kanal ve frekans tahsisi ve lisanslama gibi işleri yürüten mütevazı bir kurum düzeyine çekilmelidir. Yani, yayın dünyasının Büyük Birader’inin gözleri kapatılmalı ve elindeki sopa alınmalıdır.
RTÜK’ün bu görevden azledilebilmesi için ilk önce bir bakış açısı değişikliğine ihtiyaç var. Yayın faaliyetlerini kamu hizmeti kategorisinde gören köhne ve tutarsız bakış açısının terk edilmesi gerekir.
Yayın faaliyetleri de diğer ticari mal ve hizmetler gibidir. Diğer herhangi bir mal ve hizmetten örneğin tiyatro oyunları, sinema filmleri, romanlar, mobil telefon veya kargo hizmetlerinde onları ayıran kategorik bir farklılık yoktur.
Her mal ve hizmetin olduğu gibi/kadar (ilaçlar, eğitim vb.) yayıncılık faaliyetinin (radyo-televizyon-basın-internet) de kendine has bazı özellikleri olabilir, ancak bu onlara kamu malı ve hizmeti muamelesi yapmak için meşru bir gerekçe değildir. Peki ama neden bunun aksi yöndeki kabul daha güçlüdür?
Çünkü böyle olduğunun düşünülmesi hem siyasilerin hem de medya şirketlerinin işine geliyor. Şirketler ve hükümetler-muhalefet partileri yayın faaliyetinin kamuoyu üzerindeki etkisini kendi çıkarlarına yönelik olarak kullanmak ve manipüle etmek istiyorlar.
Yayın faaliyetleri her türlü ticarî ve siyasî nitelikli çıkarların hizmetine koşuluyor olmasına rağmen, bu faaliyete çıkar bağımsız bir kamu hizmeti muamelesi yapmayı tercih ediyorlar.
Çünkü bu şekilde bir tür koruma-dokunulmazlık statüsü elde etmeyi başarıyorlar. Şirketler kendi ticarî ve siyasî çıkarlarının peşinde koşarken “kamu hizmeti yapıyor olmanın” zırhını kuşanmış halde bulunmak istiyorlar. Hükümetleri veya siyasileri yayın gücüyle terbiye etmek ve dize getirmek istiyorlar.
Hükümetler ve siyasiler ise kendi politik çıkar ve hedefleri doğrultusunda medya üzerinde kontrol ve baskı sağlayabilmek için “kamu hizmeti” bahanesine sığınıyorlar. Onlar da gerektiği zaman ve gereken medya kuruluşlarını terbiye etmek için RTÜK benzeri türlü mekanizmalar ve yollar geliştiriyorlar.
RTÜK kararlarıyla kimseye yaranamıyor, yaranması da mümkün değil. Bazen hükümete yakın kanallara, bazen de muhalefete yakın kanallara baskı uygulandığı şikayetleri yükseliyor.
RTÜK’ün tarafsız olması mümkün değil. Sadece Kurul üyelerinin kimliği, kurul dengeleri ve siyasî iklime bağlı olarak bu tarafgirliğinin adresi ve şiddeti değişiklik gösterebilir. Bu yüzden çözüm olarak “doğru veya uygun” üyelerin seçilmesini istemek “bizi” kayıran, “ötekileri” cezalandıran bir kurul istemek demektir.
Adil çözüm gözetleme ve sansür kuruluna dönen RTÜK’ün bu görevlerine tümden son vermektir.
Yeni Yüzyıl, 28.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/rtuku-ne-yapmali-689