Türkiye’de son iki yılda bir yerel seçim, bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ve iki genel seçim yapıldı. Seçmenler iki yıl içinde dört defa sandığa gittiler. Böyle bir ülkede darbe yapmayı, ayaklanmayı ve sokak şiddetiyle sonuç almayı düşünen grupların var olması şaşırtıcı ve inanılmaz. Ancak ne yazık ki, bu böyle: yani, Türkiye’de seçim yerine silah kullanarak siyasi sonuç almaya çalışan ve seçmen iradesini yok sayan bir takım hareketler, örgütler, yapılar ve cunta teşebbüsleri var. Türkiye’nin tarihi, Ortadoğu’nun konjonktürü ve bazı küresel aktörlerin performansları, maalesef bu tür tehditleri gülerek geçeceğimiz zırvalar olmanın ötesinde ciddiye almamız gerektiğini gösteriyor.
Türkiye soğuk savaş döneminde içeride asker-sivil bürokrasinin vesayeti, dışarıda ise ABD eksenindeki güçlerin vesayeti altındaydı. İçerideki ve dışarıdaki vesayet odaklarının birbirleriyle yakın ilişkileri ve seçilmiş siyasi iktidarı kontrol noktasında mutabakat halinde olduğu ise sır değildi. Soğuk savaşın bitmesiyle Türkiye, içeride ve dışarıda vesayetten kurtulacak, içeride demokratikleşme dışarıda milli menfaatler ekseninde göreli bağımsızlığını arttırmak için hamleler gerçekleştirdi. Özal’la başlayan bu hamleler, ancak AK Parti iktidarında sonuç vermeye başladı. Bu sonucun içerideki ve dışarıdaki vesayet odakları tarafından rahatlıkla kabul edildiği söylenemez. Bu reaksiyon hala devam ediyor.
PKK Nevruz’da Ayaklanacakmış
Geçtiğimiz yazıda Paralel Devlet Yapılanmasının sözcülerinin cemreler düşünce Mart’ta çok güzel şeyler olacağı ve kendilerine düşman olarak gördükleri seçilmiş Cumhurbaşkanı ve seçilmiş hükümetin de düşeceği iddialarını aktarmıştım. PKK da PDY’ya benzer bir şekilde Mart’ta Nevruz’daki ayaklanmayla beraber silahlı özyönetim adı altında, PKK’nın egemenlik ilanına izin vermeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Davutoğlu hükümetinin düşeceğini iddia ediyor.
PDY ve PKK’nın aynı anda benzer iddiaları dile getirmelerini bir yana kaydetmek lazım. Buna başka bazı grupları da eklemek mümkün. Aslında PDY de PKK da kendi başlarına seçilmiş Cumhurbaşkanını ve hükümeti deviremeyeceklerinin farkındalar. O yüzden Erdoğan ve hükümet karşıtı bir cephe oluşturarak, Türkiye’nin demokratik olarak yönetilemeyeceği bir şiddet ve kaos kampanyası hazırlıyorlar…
Şiddet ve kaos kampanyası ile Cumhurbaşkanı ve hükümetin yönetemeyeceği ve demokratik olarak çözüm bulunamayacak bir kriz oluşturulursa, iktidarın hata yapacağını düşünüyorlar. Böylece iktidarı devirebilecek bir dış savaş veya iç savaş veyahut da bütün bunları engellemek üzere bir darbe olmasını bekliyor ve arzuluyorlar. Dış savaş ve iç savaş ihtimalleri de, “darbe mekaniği”ni işletmek üzere, orduyu ikna edecek birer tehdit olarak kullanılıyor. Bu durumun kendilerinin üzerlerindeki baskıyı azaltacak yeni bir siyasi denklem oluşturabileceğini değerlendiriyorlar.
Amaç: Darbe Mekaniği
Demokratik meşruiyetini kaybetmiş bir iktidarın PDY’na muhtaç olacağını, PKK’nın önce Suriye sonra Türkiye’deki özyönetimlerine itiraz edemeyeceğini, itiraz etse de gücünün yetmeyeceğini varsayıyorlar. Bu senaryoyu yazanlar, Türkiye’nin Suriye’de ABD ve Rusya ile anlaşamamasından AK Parti içindeki muhtemel anlaşmazlıklara, ordudaki hizipleşmelere kadar bu senaryoyu destekleyecek kendilerince zengin bir argüman ve okuma yapmış durumdalar. O yüzden bu senaryoyu yazanları, bunun aksine ikna etmek ve meşruiyete çağırmak fayda etmeyecek gibi görünüyor.
Demokratik siyasi otoritenin ve Türkiye’nin PDY ve PKK’nın aynı anda dile getirdikleri şiddet ve kaos kampanyasıyla darbe mekaniğini harekete geçirme kampanyasını, demokratik hukuk devletinin sınırları içinde ağır bir şekilde mağlup edilmesi dışında bir seçeneği mevcut görünmüyor.
Yeni Yüzyıl, 10.03.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/pdy-ve-pkknin-amaci-darbe-yaptirmak-mi-1613