Tunus ve Mısır’da başlayan protesto olayları, Müslüman halkların değişim, demokrasi ve özgürlük taleplerinin küresel düzeyde tartışılmasını sağladı. İslam dünyasının yoğun olarak tartışıldığı bugünlerde, bir dizi konferans vermek üzere Pakistan’a kısa bir ziyarette bulunduk.Pencap Üniversitesi’nin kurumsallaşmış faaliyeti olan İkbal Konferansını ‘İslam, Özgürlük ve Çoğulculuk’ konusunda verdim. Ayrıca Alternate Solutions Institute isimli düşünce kuruluşu tarafından geleneksel olarak organize edilen Aslam Affandi Konferansında Serbest Piyasa Ekonomisinin Ahlaki Temelleri konusunda sunumda bulundum. Pakistan’ın Lahore kentinde kaldığım süre zarfında edindiğim izlenimleri kısaca paylaşmak istiyorum.
Lahor’a varmamdan kısa bir süre önce Pencap Eyalet Valisi, kendi koruması tarafından öldürüldü. Eyalet valisi, Dini Değerlere hakareti ve saygısızlığı yasaklayan yasanın din özgürlüğüyle bağdaşmaz olduğunu ve bu konuda din özgürlüğüyle uyumlu düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade etti. Dini gruplar, valinin bu sözlerini şiddetle reddetiler ve onun öldürülmesini teşvik ettiler. Bunun üzerine vali, kendi muhafızı tarafından öldürüldü. Katil, kahraman gibi mahkemeye çıkarıldı. Beş yüz din uleması katili desteklediklerini açıkladılar ve katilin dini bir görevi yerine getirdiğini söyleyerek onun serbest bırakılması gerektiğine dair kampanya yürütmektedirler. Valinin öldürülmesi, bölgede bir gerilimin doğmasına neden oldu. Bu cinayetin gelecekte ortaya çıkaracağı muhtemel sonuçlardan herkes büyük endişe duymaktadır.
Öteden beri Pakistan-Türkiye kardeşliğinden söz edildiğini hepimiz biliyoruz. Lahore’da bu kardeşliğin sahici anlamda bir realite olduğunu tecrübe ettim. Türkiye’den geldiğimizi öğrenen insanların gözlerinin birdenbire ışıldadığına şahit olmak gerçekten çok özel bir duyguydu. Pakistan’da Türkiyeli olmanın çok özel olma anlamına geldiğini kaldığımız süre boyunca yirmi dört saat boyunca yaşadık.Bize gösterilen sevgi, ilgi ve kardeşlik kelimelerle ifade edilemeyecek kadar yoğundu.
Türkiye için İstanbul ne ise, Pakistan için de Lahore odur. Pakistan’ın entelektüel başkenti konumunda olan Lahore, sahib olduğu derin tarih ile ruhu olan bir şehirdir. Şehirdeki Government College, çok köklü bir eğitim kurumudur. Şehir, Moğol döneminden kalma büyük eserleri hala yaşatmaktadır. Lahore Kalesi, Jehangir ve Nur Jehan’ın mezarları, ve Badshahi Camisi büyük eserlerdir. Badshahi Camisi, maneviyat abidesi olarak herkesi büyüleyen bir harika eserdir. On dakikalığına bu camiyi gezmeye gelen Tito’nun mabedin ihtişamı karşısında programını değiştirip bir iki saat burayı gezdiği söylenmektedir. Pakistan’ın dünyaya sunduğu belkide tek marka isim olan ‘Doğunun Şairi’ Muhammet İkbal’in mezarı da çok önemli yerler arasındadır. Yemek kültürüyle meşhur olan Lahore, çok özel restoranlara sahiptir. “Shalimar bahçesi” gibi çok güzel bahçelerin bulunduğu Lahore, ayrıca ‘Bahçeler Şehri’ olarak anılmaktadır.
Büyük bir nüfusa sahip olan Pakistan çok önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Hindistan’la ayrılmasından sonra birçok çatışma, kriz ve sancıyı yaşayan Pakistan, hala istikrar, barış ve özgürlüğün hakim olduğu güvenli bir bölge haline gelememiştir.Yoksulluk, yolsuzluk ve okuma-yazma oranının düşüklüğü ülkenin yüz yüze kaldığı çok önemli üç ana sorundur. Bağımsızlıktan sonra istikrarlı bir demokrasi kurmayı başaramayan Pakistan, askeri darbelerden ve yolsuzluğa bulaşmış politikacılardan bunalmış haldedir. Devlet başkanı konumunda olan şahsın yolsuzlukları ülkede darbı mesel haline gelmiştir. Ülkenin aynı çürümüş politikacılara mahkum olması, Pakistan’ın talihsizliğidir. Halk, Halk Partisi ve Müslüman Ligi’nin dışında sahici yeni seçeneklere ihtiyaç duymaktadır.
Ülkede asli güç ordudur. Pakistan halkının muhteşem sefaletine karşılık ordu mensupları muhteşem bir safahat sürmektedirler. Ordu mensupları için yapılan muhteşem binalar, ordunun Pakistan’ın sırtında nasıl yük olduğunu göstermektedir. Ordu, Veziristan bölgesinde Talibanla yürüttüğü savaşa kadar bir nevi emlakçılıkla uğraşan bir kurum olarak nitelenmektedir. Talibanla savaşın orduya asli görevinin emlakçılık değil savunma olduğunu hatırlattığını ifade edenler oldu.Devletlerin toplumlarını, orduların ise devletlerini kolonileştirdiğinin iyi bir örneğini Pakistan’da görmekteyiz.
Ordudan sonra Pakistan toplumunda ikinci önemli kurum medreselerdir. Ordu devleti, medreseler ise toplumu kontrol etmektedir. Ulema konumunda olarak toplumda köklü bir nüfuza sahip olan medrese bürokratları, toplumu istedikleri gibi kontrol ve yönlendirme gücüne sahip bulunmaktadırlar. Medreseler, toplumda hayır hizmetleri ve yardımlaşma bağlamında çok önemli sosyal işlevler icra etmelerine rağmen, katı bir endoktrinasyona dayalı eğitim veren beyin yıkama merkezleri olarak çalışmaktadırlar.Medreselerden yetişenler, toplumda barış, huzur ve özgürlüklerin gelişimine neredeyse hiç katkı sunmamaktadırlar. Birçok kimse, toplumdaki mezhepsel, tarikatsal, etnik ve siyasi çatışmaların yaratılmasında ve yoğunlaştırılmasında medreselerin oynadığı rolden rahatsız olmaktadır.
Pakistan’da hayat din etrafında örülmüş bulunmaktadır. Pakistan halkı için din gerçekten önemlidir. Ancak devlet, dini ulus yaratmanın bir aracı olarak kullanmaktadır. Başka bir ifade ile din, Pakistan ulusu yaratma projesinin bir aracına dönüştürülmüş bulunmaktadır.Hayatın din etrafında örülmesi, dinin totaliter bir yaşam tarzı ve devleti kontrol eden baskıcı bir güç olarak anlaşılmasına neden olmuştur. Din ve iktidarı ele geçirme arzusu birbiriyle özdeşleşmiştir. Dindarlık ve iktidar ihtirasının içiçeliğini şu ifade güzel yansıtmaktadır: “Biz sadece İslam’ı istemiyoruz. Biz aslında İslamabad’ı istiyoruz.” Dine obsesyon düzeyinde bağımlılık, sağlıklı olmayan dindarlıkların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Din, yeni bir ulus kurmaya yetmediği gibi, bugün Pakistan toplumunun varlığını tehdit eden bir güç haline gelmiştir.
Her fırsatta din öne sürülmesine rağmen Pakistan’da asıl yükseltilen ve yüceltilen Pakistan milliyetçiliğidir. Seküler bir din olarak Pakistan milliyetçiliği, kendisine ait söylemlere ve ritüellere sahiptir. Hindistan düşmanlığı, Pakistan milliyetçiliğini besleyen en büyük kaynaktır. Pakistan milliyetçiliğinin en büyük dini ritüeli bugün Pakistan-Hindistan sınırında her gün icra edilmektedir. Her iki taraf, aynı anda birbirine gözdağı verircesine bayrak indirme seremonisini icra etmektedirler. Yüzlerce insan, bu ilkel milliyetçi seremoniyi izlemek üzere sınıra gitmektedir. Şu anda bu seremoni bir turistik aktiviteye dönüştürülmüş bulunmaktadır. Aslında bu seremoni, milliyetçiliğin ilkel yüzünü yansıtan basit bir şovdan başka bir şey değildir. Temennimiz Pakistan toplumunun baskı, nasyonalizm ve fanatizmin cenderesinden kurtulup ‘onur, özgürlük ve ekmek’ sahibi insanların yaşadığı bir özgürlük, refah ve barış adası olmasıdır.
02.02.2011