Kapitalizm bize ne yapmamız gerektiğini, hayatımızı nasıl yaşayacağımızı, doğrularımızı yanlışlarımızı belirlememizi, nasıl bir insan olmamız gerektiğini, diğer insanlar ile olan ilişkilerimizin içeriğini, paramız ile ne yapacağımızı, hangi şirketin ürünlerini alıp almayacağımızı, yurtdışından kendimize ürün getirip getiremeyeceğimizi, elimizdeki ekonomik kaynakları nasıl kullanacağımızı, kiminle çalışmak istediğimizi, ne üretmek istediğimizi, elimizdeki parayı istediğimiz zaman elimizden çıkarıp çıkarmayacağımızı, paramızı başkaları ile paylaşıp paylaşmayacağımızı, diğer insanlara ekonomik yardımlarda bulunup bulunmayacağımızı, başkasının size özgürce verdiği parayı kullanıp kullanmayacağımızı, hangi ülkede ekonomik faaliyetlerde bulunup bulunmayacağımızı, ekonomik eylemin karşılığının tam anlamıyla ne olacağını, en önemlisi de sizin kim olacağınızı söylemez. Bunları size dikte etmez. O bir otorite değildir.
Sosyalist, korporatist, merkantilist ekonomilerin oluşturdukları özgürlük içermeyen siyasal durumlardan genellikle kapitalizm suçlu bulunur. Bu tamamıyla yanlıştır. Kapitalizm ne nelerin üretileceğini merkezden bireylere söyler, ne devletten bireye doğru hiyerarşik bir yapıda ekonomik ilişkileri düzenler, ne de devletin istediğini yurtdışına satarken yurtdışından alacaklarını devletin sınırlaması altında gerçekleştirir. Kapitalizm özünde otoriteyi reddeder. Bireyler devletin onlara ne dediğinden bağımsız olmak durumundadır. Kapitalizmde olduğu varsayılan merkezi otorite aslında tam da sosyalizmi tanımlar. Sosyalizmin bütün yanlışlıkları da kapitalizmin üzerine yüklenir. Herkes ile hareket etmek durumunda bırakılmak kapitalizmin içerisinde yer almaz. Kapitalist sadece kendisi için hareket eder ve bunu büyük bir erdem sayar.
Sosyalistlerin en önemli istekleri ve uyguladıkları biçimdir devlet desteğini arkalarına almak. Kapitalizm ve kapitalistler ise devletin desteğini arkasına almaz. Onlar kendi çıkarlarını üstün tutarak devletin ne dediğinden bağımsız olarak faaliyetlerde bulunurlar. Kendileri dışında otorite görmezler ve başkalarına da otoriteryen davranışlarda bulunmazlar. Herkes istediğini üretmekte ve tüketmekte özgürdür. Kapitalist birey dilediği insanlar ile birlikte çalışır isterse bireysel üretimi ile ayakta bulunur. Durumun bir diğer yanı da, sosyalistlerin nefret etmesine rağmen birey eğer elinde ekonomik kaynaklar var ise kendisine bunların yettiği oranda doğrudan üretimden uzak kalabilir. Kapitalizm kimseyi istemediği işte çalıştırma durumunda değildir. Kimsenin üretiminden de sorumlu değildir başkasının kendi yaşamıyla ne yapacağına da karışmaz ve bunlarla ilgilenmez.
Kapitalist zannedilen korporatist, merkantilist ekonomik biçimler ise kendilerinden beklenileceği üzere bireye ne yapması gerektiğini merkezî otoriteyi kullanarak söyler. Bu sistemler içinde bireyin özgür fonksiyonu neredeyse yoktur. Korporatizmde en üstte devlet ve sonradan gelen “işverenler” ne üretilip ne tüketileceğini belirlerler ve bireyin istediği işlerde çalışmasını engeller. Birey burada tamamıyla edilgen hale getirilmiştir. Birey aynı sosyalizmde olduğu haliyle başkalarının ondan istediklerini yerine getiren sıradan piyonu halindedir. Merkantilizmde durum çok da farklı değildir. Orada da devlet bireyin ne üreteceğine ve ürettiklerini kime ve nasıl satacağına karar verir. Devlet ne söylerse o uygulanır ve bireyin diğer ülkeler ile olan ilişkileri “devletin çıkarlarına” uygun gelmesi için engellenir.
Kapitalist olmayan ülkelerin şirketleri
Çin üzerine konuşacaksak Çin’in en önemli teknoloji ihracatçılarından biri olan Huawei’den konuşmak gerekir. Çin otoriteryen kalkınmasını gerçekleştirmek için ekonomisini kontrollü olarak oluşturmak ve sürdürmek çabasında. Onun için özgürlükler değil, ekonomik çıktılar oluşturmak önemli. Huawei dünyada özellikle ABD’deki firmalarla uluslararası rekabete girmiş durumda. Kendilerine göre bu alanda başarılılar da. Ne kadar orijinal ve kendilerine ait olan patentle üretimde bulunduğu tartışmalı ürünleriyle uluslararası pazarda kendine yer edinmiş durumda. Ancak bu firmanın tamamıyla kapitalist olduğunu söyleyemeyiz. Şirketin arkasında otoriter-totaliter Çin devleti ve ülkesi var -ABD’li çeşitli, önemli ve büyük teknoloji şirketlerinin arkasında devlet yok mudur? Bu tip şirketler ABD’nin siyasal gücünü kullanmıyorlar mı?- Huawei elde ettiği bu avantajı iyi kullandığını gösteriyor. Çin’in doğrudan otoriteryenliği ile Huawei’ye destek vermesinin özgürlükçü olduğu kolayca söylenemez.
Otoriteryen kapitalist olduğu iddia edilen Rusya’ya da söz geliyor elbette. Soğuk savaş sonrası “sosyalizmin yıkılması” ile birlikte – ne kadar yıkıldığı şüphelidir – ortaya çıkan yeni ekonomik durumda Rusya’nın “yeni zenginlerinin” ne kadar kapitalist olduğu tartışmalıdır. Ayrıca Rusya’nın Gazprom’u var. Doğrudan devletin kontrolleri ve tanıtım faaliyetleri ile hareket eden şirket serbest piyasaya inanmayan bir Rus yapısına özellikle önemli bir örnek oluyor. Üstelik bu gücünü Avrupa’ya enerji ithal ederek sağlamlaştırmaya çabalıyor. Bunda başarılı olduğu da söylenebilir. Gazprom kendi tanımıyla “Avrupa’yı aydınlatıyor”. Rusya’da bu şirketiyle kendi otoriteryen siyasalını finanse ederken, özgürlüklerin yanında olan kapitalizm ile değil devletçi bir otoriteryenizm ile birlikte olduğunu açıkça gösteriyor.
Güney Amerika ülkeleri üzerine de biraz konuşmalıyız. Burada da özellikle Venezuela ve Arjantin gibi ülkeler – yer yer Brezilya – popülist sosyalist uygulamalar ile ülkelerinde otoriteryen ekonomilerimi devam ettiriyorlar. Bu ülkelerdeki ekonomilere de özellikle kapitalizm demek son derece zor. Devlet buralarda en önemli aktör ve kapitalistlere ya hiç izin vermiyor veya sınırlı olarak kendi ülkelerine hizmet ettirecek şekilde izin veriyor. İşin Küba kısmını ise anlatmaya bile değmez. Zaten otoriteryen ülkede başka bir modelin çıkması da beklenemezdi. Kapitalist dedikleri ekonomilerin ne kadar otoriteryen sosyalizme benzedikleri veya tamamen sosyalist oldukları herkesin gözünün önündedir.
Söylemek gerekir ki; kapitalizm ve otoriteryenlik bir arada olamaz. Otoriteryen olduğu iddia edilen her ekonomi kapitalizmden uzaklaşmış veya hiç kapitalist olmamıştır. Bunlar devlet kontrollü şirketler veya devlet işletmeleri ile ekonomilerini yürütmeye çalışmaktadırlar. Evet görece özgür sayılabilecek devletlerde çeşitli şirketler devlet kontrollü bir otoriteryenizmi istemektedir ve bu istekleri yer yer kabul görmektedir. Ancak bir ekonomik aktör bu şekilde davranıyorsa ona artık kapitalist denmez. Kapitalizm tanımı itibari ile özgürlüklerin yanındadır. Otoriteryenizm ona uzaktır ve serbestlikten ve çoğunlukla çeşitlilikten yanadır. Kendi kazanımını ön planda tutar ama ticari ortaklarının sağlıklı olarak yaşaması için çalışmalarını da gerçekleştirir. Günümüzde devletçiliğin olduğu yerlerde aynı zamanda kapitalizmin olduğunu söylemek en hafifinden yanlış bir tanımlamadır. Kapitalizmi otoriteryenlik ile hareket ettiğini söylemek kapitalizmin tanımını bile bilmemektir.