F. Gülen yakın zamanda yaptığı bir konuşmada şöyle demiş: “Bir milletin ferdi, kendi milleti için var olan müesseselere sızmaz; hakkıdır, girer oraya. Bir insan kendi ülkesinde bir yere giriyorsa, hayatın değişik birimlerinde yer alıyorsa, buna ‘sızma’ denmez. Buna sızma diyen kimseler, kendileri sızmışlardır da ondan dolayı öyle diyorlardır. ‘Âlemi nasıl bilirsin? Kendin gibi!..’ Ona ‘sızma’ denmez; ona, ‘hakkını arama’ denir, ona ‘kendi olma’ denir, ona ‘ülkesini yabancılara, sızmışlara kaptırmama’ denir.”
Bu birkaç cümlelik paragraf birçok şey açıklıyor. Hem Gülen’in psikolojisini anlamamızı hem de OY’nın devlet içindeki varlığını bir kere daha görmemizi sağlayacak ipuçlarını veriyor.
Daha önceki yazılarımda ve bazı televizyon tartışmalarında zaten ısrarla vurgulamıştım ama bir kere daha tekrar edeyim. GC’ni ve OY’yı devlet düşmanı olarak görmek ve OY ile yürütülen mücadeleyi onun devlete karşı çıkmış veya zarar vermiş olduğu iddiasına dayandırmak yanlış ve zararlı. OY içindeki insanlar devlete düşman ve devletçilik felsefesinden uzak değil. Tam da tersine, tabiri caizse, dibine kadar devletçi. OY mensupları tepeden tabana devleti çok seviyor ve her şeyden daha fazla önemsiyor. Niyetleri devleti tasfiye etmek filan değil, kontrol altına almak ve ellerindeki bir araç olarak tahkim etmek. Sonra kontrollerindeki bu aparatı ideal bireyi, toplumu, ülkeyi yaratmak için kullanmak.
Bu yüzden, OY ile mücadelenin devlete karşı çıkma gerekçesine dayandırılması anlamsız. Mücadele demokratik siyaseti, halk egemenliğini, hukuk devletini, şeffaf, açık ve denetlenebilir kamu idaresini ve insan haklarını koruma adına yapılmalı. Zira OY’nın hâkim olduğu bir ülkede bunların hepsi tamamen ortadan kalkardı ve bugünkü hâlimizi bile arar duruma düşerdik.
Gülen yukardaki sözleriyle devlete OY elemanlarının yerleştiğini itiraf ediyor, ama bunun “sızma” olarak adlandırılmasına karşı çıkıyor. Söylediğinde bir dönem açısından doğruluk var. Dindarların sistemden dışlandığı zamanlarda Gülenciler dâhil dindar insanların kendilerini gizleyerek kamu kurumlarında görev almaya çalışması makul, meşru ve gerekliydi. Çünkü bu insanlar negatif ayrımcılığa maruz bırakılmaktaydı.
Aynı şekilde, AK Parti hükümetleri zamanında GC mensuplarının kamu görevlerinden dışlanması ayrımcılığın sürdürülmesi, hâlen kadrolarda olanların uzaklaştırılması ise cadı avı yapılması anlamına gelirdi.
Ancak, açık bir gerçek ortada duruyor. OY sadece haksızlığa maruz kalanların bir şekilde devlet dairelerine girmesi anlamına gelmedi. Bürokrasi içinde bir Cemaat liderinden emir alarak hareket eden, ayrı bir emir komuta zincirine sahip, siyasî iradenin tayin ettiğinden başka hedefler koyan ve siyasî otoriteye istediğinde açık istediğinde örtülü posta koyan bir yapı doğdu.
OY dışlananların hakkını alması düzeyini çok aştı ve zamanla kendisi kendi unsularının maruz bırakıldığı muameleyi hem de her türlü kumpasa ve ahlâk dışı yola başvurarak başkalarına karşı gerçekleştiren bir iç devlete dönüştü. Gülen’in kendi kadroları dışındaki memurları “ülkesini yabancılara kaptırmış” ve “devlete sızmış” kimseler olarak görmesi de OY hakkındaki bu tespitleri ve tahlilleri doğruluyor.
Sanırım OY’nın devlet dairelerinde sadece var olmakla yetinmeyip tekelci bir konum kazanmaya çalışmasının da ardında bu mantık yatıyor. Bu suretle OY devleti bir anlamda “millileştirmek”, “yerlileştirmek” ve “kötülerden arındırmak” istiyor. Bu kutsal amaçlar onun nazarında her türlü ahlâk ve hukuk dışı yolu ve yöntemi meşrulaştırıyor.
OY demokrasiye, hukuk devletine, hukuk güvenliğine ve idarenin şeffaflığına, halka hesap verebilirliğine açık bir engel. Demokrasi böyle bir yapılanmayla birlikte yaşayamaz. Bu yapılanmanın tasfiye edilmesi ülkenin en büyük ve en acil ihtiyacı.
Yeni Yüzyıl, 30.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/otonom-yapilanma-itirafi-703