Geçenlerde bir gazetenin manşet haberiydi. Türk-İş, dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırını aylık 4000 lira olarak belirlemiş. Bu hesaba göre, nüfusun yüzde 90 küsurunun yoksulluk sınırının altında yaşadığı gibi acı bir gerçek çıkmış ortaya!
Rakamları okuduğumda ilk düşündüğüm şey, bu haberi okuyan milyonlarca insanın kızgınlığı oldu. 2 bin, 3 bin, 4 bin lira aylık gelirle gül gibi geçinip gittiğini düşünen ve bundan gurur duyan o insanlar “yoksulluk sınırının altında”kategorisine sokularak aşağılandıklarına ne kadar içerlemiştir kim bilir.
Bu hesabın saçmalığını ortaya koymak için çeşitli rakamlar verilebilir elbette. Örneğin, ev sahibi olan hane halkı oranının yüzde 67.3 olduğu, artan araba satışları, iç turizm rakamları, uçak yolcu sayılarındaki artış, beyaz eşya satış rakamları gibi bir sürü veri ortaya konup, “yoksulluk sınırının altındaki bu insanlar bu mucizeyi nasıl beceriyor acaba” diye sorulabilir.
Ama bütün bunlara da gerek yok. Televizyondaki evlendirme programlarında damat adayları 1500-2000 lira sabit gelirleri olduğunu şişine şişine söylüyorsa ve bu rakamı duyan gelin adayının yüzü ışıyorsa başka söze ne hacet!
Zaten kadının konumu da geri geri gidiyormuş
Benzer bir şaşkınlığı Dünya Ekonomik Forumu’nun 2012 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nu okuduğumda da yaşamıştım. Rapora göre Türkiye’de kadın-erkek eşitliği açısından giderek büyüyen bir uçurum oluşuyordu. Genel değerlendirmede, Türkiye kadın-erkek eşitliğinde 135 ülke arasında 124’üncü durumdaydı. Mesela Nepal, Lübnan, Ürdün, Cezayir gibi ülkeler sıralamada Türkiye’nin üstünde yer alıyordu. Kadınların ekonomiye katılım fırsatı açısından 135 ülke arasında 129. olarak Fas ve İran’ın arasında yer alıyorduk. Rapor, Türkiye’de kadınların durumunun sadece dünya sıralamasında gerilediğini ortaya koymakla kalmıyor, geçmiş yıllara kıyasla geri gittiğini de iddia ediyordu.
Bırakın Türkiye halkını, Türkiye’ye turist olarak gelip 10-15 gün kalanlar bile gülerdi bu raporda çizilen tabloya. Ama anlı şanlı Dünya Ekonomik Forumu böyle hükmetmişti işte…
Üstelik Cezayir basını da bizden daha özgürmüş
Şimdi de yeni bir raporla karşı karşıyayız. Bu defaki raporu ABD merkezli Freedom House hazırlamış. Rapora göre Kuveyt’te, Cezayir’de, Gürcistan’da, Nijer’de, Namibya’da, Bangladeş’te, Moğolistan’da, Liberya’da, Nikaragua’da ve Nepal’de basın Türkiye’dekinden daha özgürmüş.
Evet, Türkiye basın özgürlükleri alanında problemler yaşayan bir ülke ama basın özgürlüğü konusunda tarihinin en karanlık dönemini yaşadığını söylemek, dünya sıralamasında Cezayir’den, Moğolistan’dan sonra geldiğine inanmak için insanın gerçeklikle bağını hepten koparmış olması gerekiyor.
Tabii bu tezi de rakamlarla çürütmek mümkün. Mesela, muhalif yayın organlarının toplam tirajıyla hükümeti destekleyen basının tiraj karşılaştırmasını yapmak; hapisteki gazetecilerin ne kadarının ne kadar gazeteci olduğunu sorgulamak; geçmişte ve bugün yılda kaç basın davası açıldığına, kaç mahkumiyet kararı verildiğine karşılaştırmalı olarak bakmak filan…
Ama bütün bunları bir yana bırakalım. Herhangi bir gün ekran karşısına geçip şöyle üç-beş saat kanallar arasında zaplayarak dolaşmak bile, bu ülkede başta “diktatöre” sövme hakkı olmak üzere yalan haber yapmak da dahil iktidara muhalefet etmenin her türünün serbest olduğunu teslim etmeye yeter de artar bile.
Allah’tan ki ülkelerin imajını bu raporlar oluşturmuyor
Anlayacağınız, Türkiye’nin başı sadece basın özgürlüğü konusunda değil, başka alanlarda da ve çoktandır birtakım absürt raporlarla dertte.
Ama ben bunlara fazla aldırmamak gerek diye düşünüyorum. Eğer bu ülkede yaşayan insanlar bu raporları okuduğunda başka bir ülkeden bahsedildiği duygusuna kapılıyorlarsa, sorun o ülkede değil; o raporlarda, o raporları hazırlayanların niyetinde ya da kafa yapısında demektir.
Şükürler olsun ki, artık ülkelerin imajını bu tip raporlar oluşturmuyor.
İyi ki dünya bundan 50-60 yıl önceki gibi kapalı bir dünya değil. İyi ki her yıl milyonlarcamız başka ülkelere gidip oralarda nasıl hayatlar yaşandığını görebiliyoruz ve her yıl milyonlarca yabancı, Türkiye’ye gelip buradaki hayatı gözlemliyor da, bu sözde bilimsel raporların ortaya koyduğu Türkiye tablosunun ancak şizofrenik bir zihnin üretebileceği tepetaklak görüntüden başka bir şey olmadığı kolayca görülebiliyor.
Bugün, 5 Mayıs 2014