Öfke ve Haklılık

Türkiye’de bugünkü siyasî mücadelenin kabaca iki tarafı olduğu söylenebilir. İlki tabanıyla birlikte iktidar kanadı. İkincisi hükümete -daha doğrusu Erdoğan’a- her halükârda muhalif hatta düşman olanlar. Sağlıklı bir demokraside siyasî kutuplaşma ve çekişme iktidar ile muhalefet arasında esas itibariyle ülkenin problemlerine yönelik bakış açısı farklılıkları üzerinde gerçekleşir. Türkiye’de ise daha ziyade iktidar makamında kimin oturması gerektiği üzerinde oluşuyor.

Bu özellikle muhalefet açısından ağır bir problem ortaya çıkartıyor. Zaman zaman ifade edildiği gibi, ülkemizde, attığı tüm demokrasi nutuklarına rağmen, gerçekten, demokrasinin usul kurallarına sonuna kadar saygılı, demokratik süreçlerin sigortası olarak görülebilecek bir muhalefetin yokluğu sorunu var. Bu durum benim gibi AK Parti’yi konu/icraat bazında haklı bulunca destekleyip haksız bulunca eleştiren ama hayli küçük bir tabaka teşkil eden kimseler açısından da ciddî sıkıntılara yol açıyor. Çünkü kategorik ve toptancı muhalifler kendileri gibi hissetmeyen, düşünmeyen ve davranmayan herkese çeşitli şekillerde saldırıyorlar, baskı yapıyorlar.

Siyaseten muhalif olmanın anlamı nedir? Herhâlde muhalif olmak iktidar partisinin her dediğine ve her yaptığına karşı olmak anlamına gelmez. Veya gelmemeli. Sağlıklı ve demokratik bir muhalefetin böyle bir çıkmaza düşmemesi gerekir. Nihayetinde bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir. Dolayısıyla, iktidarın kazaen de olsa doğruları yapması mümkün. Ancak, Türkiye’de muhalefet böyle düşünmüyor. Muhalefete göre iktidarın sadece tüm yaptıkları değil, tüm yapacakları da -peşinen- yanlış. Oysa muhalefetin hem doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilmesi hem de sağlam fikirlerinin ve ülke sorunlarının çözümüne yönelik programlarının olması gerekir. Memleketin tüm temel meselelerine işlerliğe sahip ve halkı ikna edebilecek çözümler ihtiva eden bir programı olmayan hiçbir siyasî parti iktidar alternatifi muhalefet olamaz, olmamalıdır. Ülkemizde muhalefetin ana problemi Erdoğan üzerinde aşırı yoğunlaşmanın bir anlamda gözlerini karartması ve onları Erdoğan’a karşı çıkmanın dışında bir şey düşünemez hâle getirmesi. Böyle bir muhalefetin toplum nazarında iktidara alternatif teşkil etmesi bana göre gerçekten zor.

Hakikî bir muhalefetin olmaması sadece siyasette değil basında ve aydın camiasında da karşımıza açık biçimde çıkıyor. Hükümete toptan ve peşinen düşman olan -özellikle internet medyasında toplanmış- bir gazeteci ve aydın tabakası var. Bunlar, hükümeti, çoğu zaman, somut icraat bazında ve analitik şekilde değil, topluca eleştiriyorlar. Olabilir, bu onların seçimi, neticede demokraside herkesin siyasî otoriteye karşı eleştirel tavır alma hakkı var. Ancak, bu kimseler eleştiri şimşeklerini aynı zamanda kendileri gibi hükümet eleştirisi yapmayanlara da yöneltiyorlar. Hem de çok çirkin şekilde. Üslupları öfkeli. Dilleri küfürbaz. Bazen açıkça bazen örtülü sövüyorlar. Hükümet hakkında kendileri gibi düşünmeyenlere, hükümete karşı kendilerinin tavrını benimsemeyenlere ağır ithamlar yöneltiyorlar.

Saldırdıkları kimselerin sükûnetine ve efendiliğine karşı böyleleri niçin ortalıkta kin ve öfke yumağı olarak dolaşıyor?

Artık hiç şüphe etmiyorum, bunun mühim bir nedeni karakter bozukluğu. Düpedüz karakterleri bozuk, bunların bazılarının. Çirkin karakterlerini olağan zamanlarda gizlemeyi başarıyorlar ama kritik olaylarda, zor ve sıkıntılı zamanlarda veya ellerine hasım olarak gördükleri rakiplerine vurma fırsatı geçtiğini düşündükleri anlarda gizlemeyi ya beceremiyorlar ya da buna gerek görmüyorlar. Meselâ, iktidar partisinin yalnızca yöneticilerinden değil o partiye oy veren herkesten nefret ettiğini belirten twitler atabiliyorlar. Kendi partilerinden birine ait şatafatlı bir düğünü iktidar mensuplarının yakınlarının düğünü olarak pazarlamaya kalkışabiliyorlar. İktidar eleştirilerini düpedüz yalana dayandırabiliyorlar.

Bir diğer sebep, kesin inançlı olmaları. Pozisyonlarının mutlak doğru olduğuna inandıkları için başka bir pozisyon alanlara dayanamıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenlerin ya “satılmış” ya da bir bakıma “aptal” olduğundan eminler.

Üçüncü bir sebep, saldırdıkları aydınların da kendileri gibi düşünmesi ve bunu yazarak ve konuşarak ifade etmesi hâlinde iktidarın düşürülebileceğini sanmaları. Oysa, aydınların toplum tabakaları ve seçmenler üzerindeki tesiri sınırlı. Bu kimselerin yığıldığı medya zaten medyanın hatırı sayılır bir kesimini teşkil ediyor ve hükümete kökten karşı. Buna rağmen, seçmen tabakalarını kendi istikametinde sürükleyemiyor.

Dördüncü sebep, gnostik (kesin bilgiye dayalı mutlak kurtuluşa inanan) olmalarının bu kimselerin aceleci, sabırsız, her yolu mubah görücü olmalarına yol açması. Bunların meşru yol ve yöntemleri kullanmaya tahammülleri yok, öfke ve nefret içlerini kavuruyor, kızgınlıkları bazen neredeyse onları insanlığın dışına çıkarıyor.

Yeminli ve kategorik hükümet düşmanı aydınların, hükümet eleştirisi de yapabilen ama hükümetlerin demokratik yol ve yöntemlerle gelip gitmesini isteyen aydınlardan nefret etmelerinin ve onlara ölçüsüzce saldırmalarının beşinci sebebi, fikrî ve ahlâkî zayıflıklarıyla ilgili. Saldırdıkları aydınlar, çoğu zaman vakur duruşlarıyla ve fikrî ağırlıklarıyla bu kimselerin entelektüel dengesini bozuyor. Benzer bir şeyi ahlâkî açıdan da yapıyor. Seçimle işbaşına gelmiş hükümetlerin her ne pahasına ve hangi yolla olursa olsun iktidardan indirilmesi talebinin ahlâkî ve demokratik temelinin olmadığını gösteriyor…

Öfke, küfürbazlık, saldırganlık, terbiyesizlik fikirlerin ve duruşların haklı olmasını sağlamaya yetseydi, dünya başka bir dünya olurdu.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et