Nobel’iniz Batsın!..

Bazen tepkilerimizi o denli abartıyoruz ki sanırsınız dünya sadece bizim etrafımızda dönüyor. Mesela bütün bir yıl unutur ve her yıl Nisan ayı geldiğinde Ermeni Tehciri mi yoksa soykırımı mı tartışmalarına gömülür, bu olayı gündeme alan tüm ülkeleri protesto yağmuruna tutarız. Birkaç hafta sonra yine unutur gideriz.

Bir de tuhaf bir Nobel düşmanlığımız var. Tabii ki bizim Nobel ile ilişkimiz öyle aman aman bir bilim-sanat ilişkisi vs. değildir ve genelde siyasetten öteye de geçmez.

Bugüne kadar Nobel’e olan yakınlığımız en fazla 80’li yıllarda “Yaşar Kemal Nobel Edebiyat Ödülünü alacak mı almayacak mı?” tartışmaları ile olmuştu. İlk gençlik yıllarımda nedense(?) herkes Yaşar Kemal’in Nobel Edebiyat ödülünü kazanmasından öcüden korkar gibi korkardı, şimdiki nesil bunları pek bilmez. Sonra çoğumuzun edebiyatına burun kıvırdığı Orhan Pamuk ile ilk kez gerçek bir Nobel ödülüne kavuştuk ama gelin görün ki bu ödülün neden Orhan Pamuk’a verildiğini dünyada bizim kadar yadırgayan ve almaması gerektiği yönünde ağır eleştiriler getiren de olmadı. Hala da hazmedebilmiş değiliz. Ödülün veriliş sebeplerini de tamamen Orhan Pamuk’un hoşumuza gitmeyen(?) aykırı düşünce ve ifadelerine bağlamakta da pek bir sakınca görmedik.

Halbuki Nobel ödülleri bugüne kadar 6 ana başlık altında verilmiş. Doğası gereği üçünün –Edebiyat, Barış ve Ekonomi- siyasetle iç içe olması ve verilen ödüllerin tartışılması normal. Çünkü edebiyat, barış ve ekonomi başlıkları kendiliğinden zaten siyasete açık…. Bu durum verilen ödüllerin pek çok kez haklı olarak tartışılmasına yol açıyor.

Bize Nobel’i sevdirebilecek gelişme Aziz Sancar, Paul L. Modrich, Tomas Lindahl üçlüsünün Kimya dalında aldığı ödül olabilirdi ama onda bile burun kıvıracak bir sürü şey bulduk. Daha doğrusu Aziz Sancar’ın kim olduğu üzerinden bir sürü gereksiz tartışmaya gömüldük.

Ama asıl mevzu olan bu ödülün Türkiye’ye ne kadar ait olup olmadığı ciddi şekilde tahlile muhtaçken nedense hemen hiç birimiz ilgi göstermedi.

Zaman zaman yazılı-görsel basın-yayın organlarında uluslararası alanlarda ödül alan ya da çok önemli enstitülere üye seçilen insanlarımızın haberleri yapılır ama açıkçası bu haberler beni mutlu ettiği kadar da üzmekte.

Neden? Çünkü bu insanlar bu başarıları bizim topraklarımızda kurduğumuz ve yaşattığımız bir vahada elde etmiyorlar. Tam tersi başkalarının kurdukları vahalarda gerçekleştiriyorlar. Bir yerlerde birileri bu tür sıra dışı insanlar için özgürce çalışabilecekleri alanlar inşa etmişler ve kimse de bunlara “bu da ne işe yarayacak?” vb. sorular sormuyor.

Dün Doğu medeniyetleri bilimsel ve entelektüel birikimi besleyip büyütürken bu merkez bugün Batı’ya geçmiş durumda. Ve aklı başında hiçbir Batılı akıl da bugün gelinen aşamada Doğu’nun ve Müslümanların katkılarını reddetmiyor.

Harun Reşit ve oğlu Bizans’tan ganimet olarak Antik Yunan Eserlerinin kopyalarını istemiş, İslam âlimleri asırlarca mantık, matematik ve geometri öğrenmenin bir Müslümana farz olduğunu yazıp çizmişler ama sonrası…

Bugün pek çok devlet akademik ve entelektüel dünyanın özgürlüğünü mümkün mertebe sağlamak için gayret ediyor ve gayretleri ölçüsünde de bunun semeresini fazlasıyla alıyorlar.

Bizde ise pek çok akademisyen devletten ya da toplumdan bir işaret almalarına gerek kalmadan –özellikle sosyal bilimlerde- bizzat kendileri kendilerine sansür koyuyorlar. Yani devlete bile gerek yok.

Hepsi rahmetli oldular Halil İnalcık, Şerif Mardin, Kemal Karpat ve daha nice kıymetli insanımız en verimli yıllarını ya Amerika’da ya da başka bir Batı ülkesinde geçirdiler. Ve en kıymetli eserlerini de yabancı diyarlarda ürettiler. Fakat bizde oraları kötülemek bir moda.

Nobel ödülleri 1901’den beri dağıtılıyor ve bugüne kadar 860’dan fazla kişiye verilmiş. Bu nedenle Nobel ödüllerini eleştirmeden önce bizim hemen her dalda Nobel’e aday olabilecek onlarca hatta yüzlerce isim yetiştirebilecek bir iklim üretmemiz şart.

Ve bu ortamı yarattığımızda da Nobel’i istediğimiz gibi eleştirebiliriz…

***

Son edebiyat ödülüne gelirsek, geçen haftalarda Beşir Ayvazoğlu’nun da çok haklı olarak eleştirdiği gibi; bütün dünyanın gözü önünde yaşanmış bir Boşnak katliamı varken; “hayır efendim asıl Sırplara yapıldı” diyebilen ve bunları da romanlarına konu edebilmiş bir kimseye ne kadar iyi edebiyatçı olursa olsun böyle bir ödülün verilmesi bence de bir skandaldır.

Karar, 11. 12. 201911

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et