Türkiye son yıllarda geçirmiş olduğu yapısal ve anayasal siyasi, ekonomik ve kültürel değişim ve dönüşüm sonucu dışlayıcı, ötekileştirici, militarist, milliyetçi ve totaliter kemalist ideolojiden, daha kapsayıcı, kucaklayıcı, hak-temelli ve demokratik bir sürece girdi. Bu nedenle, post-kemalist döneme yeni Türkiye ya da eski ideoloji müminleri tarafından II. Cumhuriyet dönemi de denmektedir. Bu arada Yeni Türkiye’nin ne kadar yeni olduğu konusunda son zamanlarda ciddi endişe ve haklı eleştiriler de vardır. Bu eleştiriler sadece Kürt sorunu, Alevi meselesi, azınlıklar sorunu, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü ile sınırlı değil. Aksine iktidar partisinin ve haleflerini hizaya getirmek için Kemalist diktanın yıllarca kullandığı kadın haklarından başörtüsü meselesi de bu eleştirilerin odağında yer almaktadır.
Eski rejim, toplum mühendisliğinin mihenk taşlarından birisi olarak kullandığı bu yasak yüzünden başörtülü kadınların başta eğitim, çalışma ve seçilme hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetleri ihlal edildi ve bugün bu ihlaller devam etmektedir.
Kadınlara verilen haklar
1934 yılında birçok Avrupa ülkesinden de önce kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanındığını, antenlerimizin propagandaya açık olduğu ilkokul yıllarımızdan, hepimiz hatırlarız. Hakkını vermek lazım Kemalist dikta ahlaki ve mantıki tutarsızlığına rağmen, diplomatik dili kullanmakta çok mahirdir. Bizlere bu hakkın kullanmasını değil de tanındığını hep söylerlerdi. Aslına bakılırsa kadınlara bu haklar devlet tarafından daha güçlü düzenlemelerle de tanınmıştır.
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin (1948) 21. maddesi herkesin seçme ve seçilme hakkı ile kamu hizmetlerinden eşit yararlanma hakkından bahseder: “1. Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. 2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır.” Bu beyannameden sadece dört yıl sonra (1952’de) yürürlüğe giren ve Türkiye’nin de 1954 yılında onayladığı Birleşmiş Milletler’in Kadınların Siyasal Haklar Sözleşmesi bu hakları daha açık bir şekilde ifade etmekte ve devletleri bağlamaktadır. “Madde 2- Kadınlar hiçbir ayrım gözetilmeksizin erkeklerle eşit koşullar altında ulusal yasalarca kurulmuş ve halk tarafından seçilen tüm kamu organlarına seçilme hakkına sahiptirler. Madde 3- Kadınların, hiçbir ayrım gözetilmeksizin, erkeklerle eşit koşullar altında ulusal yasalar uyarınca kurulmuş bütün, kamu görevlerinde yer alma ve kamu görevlerini yerine getirme hakları vardır.”
Bu kadar açık olan Beyanname ve Sözleşme maddelerine rağmen, başörtülü kadınların seçilme hakkı ve kamu kurumlarında çalışma hakkı 58 yıldır ihlal edilmekte ve Yeni Türkiye de bu eski Türkiye alışkanlığını devam ettirmektedir. Özgürlük ve demokratikleşme vaadiyle iktidara gelen AK Parti birkaç cılız girişim dışında sessiz kalmakta, son iki yıldır gücü yettiği halde birt adım atmamaktadır. Daha vahimi, başta insan hakları örgütleri olmak üzere, sivil toplum kuruluşları hükümete baskı yapmamakta, dindarları da dahil olmak üzere özgürlükçü gazeteciler bu konuyu pek de gündemine almamaktadır. Oysa tüm uluslararası belgelerde temel hak ve özgürlükler arasında sayılan bu hak ihlalleri de, tıpkı diğer ihlaller gibi gayri ahlaki ve gayri insanidir. Zira her türlü insan hakları ihlali, insan onurunu zedeler ve onu reddeder.
Ankaralılaşma ve yeşil kemalizm
AK Parti, temel hak ve özgürlükler ile demokratikleşme alanında ciddi adımlar atmasına rağmen, son yıllarda bir duraklama hatta gerileme içine girmiş, bu nedenle Ankaralılaşma ve Yeşil kemalizme kayma eleştirilerine maruz kalmıştır (ki partiyi uzun zaman etkisi altına alan İdris Naim Şahin ruhu, bu eleştirileri fazlasıyla haklı çıkaracak söylem ve uygulama içinde olmuştur).
Kongre’de kısmen yenilenen yeni yapısıyla AK Parti, eski özgürlükçü anlayışa döner mi bilinmez, fakat kadın hakları alanında ciddi bir sivil inisiyatif ve hareketlenmeye ihtiyaç vardır. Kadınlar da artık seçimlerden önce bir iki sözlü iltifata tav olmamalıdır. Sözlü edebiyatın eski tarihlerde kaldığını hatırlatmalı ve onurları için, haklarına saygıyı talep etmelidir.
Yoksa “beğenmeyen Arabistan’a gitsin” diyen birileri olmadığından, bu hak ihlalleri artık anormal bir durum değil midir?
Taraf, 07.11.2012