Nevruz Deklarasyonunun Anlam ve Önemi

 

İmralı sürecinin başlamasından beri toplumda Kürt sorununun çözümü konusunda büyük bir umut ve iyimserlik havası belirdi. Sürece yoğun ve derin bir toplumsal desteğin olması, bu sürecin en güçlü tarafını oluşturmaktadır. Hem hükümet hem İmralı, sürece olan sosyal desteğin çok iyi farkındaydılar ve bu toplumsal destek temelinde sürecin kademeli olarak götürülmesi için çaba harcadılar.

2013 Diyarbakır Nevruzu’nun, barışı inşa sürecinde kilit bir yere sahip olacağı düşünülüyordu. 21 Mart’ta gerçekleşen Diyarbakır Nevruzu, gerçekten barış sürecinde bir dönüm noktası anlamı taşımasından dolayı çok önemliydi ve anlamlıydı. Yüz binlerce insanın katıldığı Diyarbakır Nevruzu’nu, son yüzyılın en büyük kitlesel deklarasyonu olarak okuyabiliriz. Yeni bir Türkiye ve Ortadoğu konsepti içerisinde Kürt sorununun çözümüne dair ilk defa açık ve net bir anlayışın ortaya konması açsından Diyarbakır Nevruzu, tarihi olarak nitelenmeyi çoktan hak etmektedir. İmralı’dan gelen mesaj, Diyarbakır Nevruzu’nda odaklanılan unsurdu. Ancak Diyarbakır Nevruzu’nun İmralı mesajının ötesinde çok daha kapsayıcı bir anlam ve önemi olduğu unutulmamalıdır.

Diyarbakır Nevruzunun ilk temel mesajını ortak vatan olarak okuyabiliriz. Anadolu ve Mezopotamya’nın birbirinden kopmaz coğrafyalar olduğu gerçeğinin farkında olan Kürt halkı, Anadolu ve Mezopotamya’yı kapsayan ortak bir vatanda diğer bütün farklı kimlik, inanç ve kültürlerle barış içerisinde bir arada yaşama iradesini ortaya koymuştur.Tek bir etnik grubun merkezde olduğu tek bir vatan yerine herkesin merkezde olduğu ortak vatan kavramı, barış sürecinin dayanacağı yapıcı bir anlayışın oluşmasına ciddi bir katkı olarak değerlendirebiliriz.

Ortak vatan kavramı, tek bir grubu özne, diğer unsurları ise nesne durumuna koymamaktadır. Herkesin özne olabilmesi için alınan referans demokrasidir. Demokrasi kavramının temel referans alınması, bu kavramın barış, özgürlük ve adaletle özdeşleştirilmesinden dolayıdır. Barış, özgürlük ve adalete dayanan bir demokrasi sayesinde herkesin özne olduğu ortak bir vatan kurulabileceği düşüncesi Nevruz Deklarasyonu’nun ana özünü oluşturmaktadır.

Anadolu’yu ve Mezopotamya’yı, Ağrı ve Erciyes’i, Sakarya-Meriç-Fırat’ı kapsayan ortak vatan kavramı, Ortadoğu’dan kopuk bir bölge olarak kurgulanmamaktadır. Anadolu ve Mezopotamya’yı Ortadoğu’dan ve dünyadan soyutlayan ulus devlet modelinin içinde yaşadığımız dönemde geçerli olmadığı, Ortadoğu’da kimlikler, inançlar, mezhepler ve kültürler arasında yapay sınırların olmadığı yoğun ilişkilerin olduğu yeni bir model arayışına duyulan ihtiyaç Nevruz Deklarasyonu’nda ortaya konmuştur. Ortadoğu’da savaştan çok söz edildi, ancak Ortadoğu’da barış şimdiye kadar gerçekleşmedi. Ortadoğu Barışı düşüncesinin gerçekleşmesi için ortak vatandaki bütün gruplar arasında diğer Ortadoğu halklarını kendilerine akraba gören yeni bir anlayışın gelişmesi gerekmektedir. Suriye’de yaşanan büyük insani trajedi göz önüne alındığında Ortadoğu’da yeni bir dönemin yeni ilişkilerle nasıl başlatılacağı sorusu, önümüzdeki en hayati sorun olarak durmaktadır.

Barış sürecinin gerçek anlamda ortak vatanın ve Ortadoğu Barışının inşasına evrilmesi için hiç kimsenin bir diğerinden daha üstün olmadığı özgür ve eşit insan ve yurttaş talebi yüksek sesle gündeme getirildi. Eşit ve özgür insan ve yurttaş talebinin, Ortadoğu’ya ait referanslarla dile getirilmesi önemliydi. İslam’da hiçbir şekilde baskı, inkar ve asimilasyonun olmadığı, asimilasyon uygulamasının modern döneme ait totaliter bir yaklaşım olduğu özellikle gündeme getirildi. Sait Nursi’nin özgürlüğün insan için ekmekten bile daha önemli olduğu fikri ayrıca ifade edildi. Nevruz Deklarasyonu, insanların hukuk ve özgürlük arayışını bu coğrafyaya ait dini ve entelektüel referanslarla temellendirmesi açısından anlamlıydı.

Barış, geçmişe bakan bir perspektifle oluşturulamaz. Geleceğe bakan, geçmişte yaşanılan olumsuzlukları geleceğe taşımayan, bir bakıma helalleşme erdemini gösterebilen yeni bir bakış açısıyla barışı inşa mümkün olabilir. 1920 Meclisi gibi toplumsal farklılıkların bir araya gelerek ortaya özgürce bir arada yaşama şeklinde bir irade koymaları gibi bir tarihi tecrübe elbette önemlidir. Bunun gibi tarihsel tecrübelerden ders alınmalıdır. Ancak özgürce ve eşit olarak bir arada yaşama tecrübesi, tek bir olayla sınırlanabilecek bir olgu değildir. Önemli olan barış ve özgürlük içinde bir arada yaşamanın kurumsallaştırılması ve devamlı hale getirilmesidir. Türkiye’nin önündeki en önemli sorun herkesin barış ve özgürlük içinde yaşayacağı demokratik, çoğulcu ve eşitlikçi bir yapıyı inşa edememiş olmasıdır. Kürt sorunu, Alevi sorunu, Azınlıklar sorunu gibi sorunlar, demokratik ve çoğulcu bir yapının yokluğundan kaynaklanmaktadır.

İki binli yıllardan itibaren Türkiye, Eski Rejimin ağırlığından kurtulup Yeni Türkiye’yi inşa etmeye çalışmaktadır. 2013 Diyarbakır Nevruzu, Eski Rejimin yarattığı Kürt sorununun barışçıl bir şekilde çözümü için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Nevruz Deklarasyonu’yla, silah ve şiddetin hakim olduğu eski dönemin sonu ifade edilmiş, sözün ve demokratik siyasetin hakim olacağı yeni bir döneme geçildiği vurgulanmıştır. Yeni dönemde silahların susması ve silahlı unsurların hayatımızdan çekilmesi gerektiğine dair çağrı yapılması önemlidir, ancak yeterli değildir. Demokratik ve sivil bir anayasanın yapılması, sahici anlamda Yeni Türkiye’nin inşasını sağlayacak yeni bir dönemi başlatacaktır. Barış sürecinde Türkiye’nin önüne sahici bir barış dili ve felsefesi koymuş olması, 2013 Diyarbakır Nevruz Deklarasyonu’nun en önemli sonucu olarak değerlendirebiliriz. 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et