Geçen yazımda Milli Güvenlik dersinin kaldırılması gerektiğini ve bunun nedenlerini paylaşmıştım sizinle. Yazıma ilgi gösteren ve destek veren herkese teşekkür ederim.
Özgür Eğitim Sen Yönetim Kurulu üyesi Sayın Ufuk Coşkun BUGÜN TV’deki sabah programıma katılarak önemli açıklamalar yaptı.
Gördük ki Milli Güvenlik dersinin müfredattaki varlığı tamamen faşist/devletçi ve ırkçı yıllardan kalma. Okullarda okutulan ders kitabı içinde askerlerin bulunduğu bir komisyonca hazırlanıyor. Üstelik bazı okullar, Milli Güvenlik dersi saatinde öğrencileri en yakın garnizon komutanlığına götürülerek “kültürel geziler” bile düzenlemişler. TARAF Gazetesi konuyu haberleştirmiş. Ufuk Coşkun bu durumun eğitim adına bir “facia” olduğunu vurguladı programımda.
21’inci yüzyıl Türkiyesi’ne yakışmayan tek şey Milli Güvenlik dersi değil.
Her sabah çocuklarımıza içirilen “andımız” var. Minicik çocuklarımız Allah’ın her günü “varlığını Türk varlığına armağan ederek” başlıyorlar güne. Bu yemini ettirmeden ders başlamıyor memleketimin okullarında.
Tıpkı Milli Güvenlik dersi gibi “andımız” konusu da Türkiye’nin çağdaşlaşmasıyla, demoratikleşmesiyle ilgili bir konu. Yani o kadar basit değil.
Görüyoruz ki Türkiye’nin bazı çevreleri, eğitim düzeyi ne kadar yüksek olursa olsun farkında olmadan ırkçı oluvermişler. 12 Eylül darbesinin zehirli ortamında yetişen yeni nesiller bugün maalesef “kendinden olmayan” herkesi Türkiye’nin düşmanıymış gibi bellemişler. Bu ırkçı çevreler Kürtlere, Alevilere, gayrimüslim vatandaşlarımıza ve hatta AK Parti’ye oy veren milyonlarca vatandaşımıza düşmanmış gibi davranmakta beis görmüyorlar.
“AK parti’ye oy vermiyorum çünkü bir beynim var” ifadesini başka nasıl açıklayabiliriz ?
Bu ifade ancak bir düşmanlığın ürünü olabilir.
12 Eylül 2010 referandumunu hatırlayın. Kendisine “sanatçı” diyen bir takım insanlar TV ekranlarında referanduma “evet” diyen seçmenlere açıkça “aptal” demişti. Sezen Aksu linç edildi, adının verildiği sokaktan tabelası indirildi. Sonra sıra Ajda Pekkan’a geldi. Tek suçu bir Devlet Bakanı’na övgü dolu sözler söylemesiydi. Aynı Devlet Bakanı Bağdat Caddesi’nde karşılaştığı bazı CHP’lilere elini uzatmış ama karşılık alamamıştı. Elini uzatan bir insanın elini havada bırakmak neyle açıklanabilir ? Nedeni bellidir: O bakan TC Hükümeti’nin değil, “düşman” bir topluluğun bakanıdır (!)
Eğitim sistemimizde “ötekiler” yaratan uygulamaları kaldırmalıyız.
“Milli Güvenlik” gibi “andımız” gibi 40’lı yılların tek parti uygulamalarından çocuklarımızı arındırmalıyız.
Şöyle bir bakınız: Okullar adeta kışla gibi. Yanaşık düzen eğitimi, tek sıra hizaya girmek,
rap-rap yürüyerek sınıfa girmek ve sabahları edilen anlamsız yeminler, ant içmeler.
Üzerlerinde üniforma olan subayların girdiği dersler. Öncesinde “dikkaaat” çekmeler…
İçinde insan haklarının, demokrasinin olmadığı saçma sapan ritüeller.
Tabii ki hepimiz ülkemizi, vatanımızı seviyoruz. Hepimiz iş başa düştüğünde topraklarımızı savunmak adına gerekeni yaparız.
Ama çocuklarımızı “başkalarına düşman olacak” şekilde yetiştirmek bizi ömür boyu güvensiz, huzursuz ve mutsuz yaşatacak bir nesile emanet etmek demektir ve böyle bir toplum ilelebet mutsuz ve huzursuz yaşacaktır.
Geçen yıl Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu “andımız”ın kaldırılabileceğinden söz etti ve ulusalcı-ırkçı çevreler kıyameti kopardılar.
Neden ?
Ant içmeyerek derse başlarsak memleket elden mi gidecek ?
Yoksa birdenbire “çat” diye bölünecek miyiz ?
Nedir bu çevrelerdeki özgürlük ve demokrasi korkusu, anlayabilen varsa anlatsın.
Halkı devlete tabi kılan bu anlayışı yıkmadan gerçek demokrat bir ülke olamayız arkadaşlar.
Bunun yolu da eğitimden geçiyor. Saçma eğitim ritüellerini kaldırmaktan geçiyor.
Yeni eğitim-öğretim yılında “Milli Güvenlik”in ve “andımız”ın kaldırılması dileğiyle.