Muhafazakârlıkla ılımlılaşma

Suriye krizinin bir savaşa doğru büyüyeceğini sanmıyorum.
Olayın, şimdilik Türkiye’nin misillemesi ve uluslararası kamuoyunun kınama mesajları ile kapanacağı düşüncesindeyim.

O yüzden, bugün daha “soğuk” ama önemli bir konuyu ele almaya karar verdim. Bir araştırmadan söz edeceğim.

“Türkiye’de Muhafazakârlık: Aile, Cinsellik, Din” başlığı taşıyan bu araştırmanın proje yöneticiliği Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hakan Yılmaz tarafından yapılmış. Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi’nin desteğiyle 16 ilde yürütülen ve 1200 kişilik bir örneklem kullanılarak gerçekleştirilen araştırmanın en önemli özelliği, bir “devam” araştırması olması. Zira bu araştırmada sorulan sorular aynı araştırma ekibi tarafından 2006’da da sorulmuş. Bu durum bize iki araştırmanın sonuçlarına karşılaştırmalı olarak bakma ve toplumdaki değişimin yönünü anlama imkanı veriyor.

Muhafazakârlığın çelik çekirdeği: Aile

Bu yazıda araştırmanın bütün sonuçlarını aktaracak ve sizleri rakamlara boğacak değilim. Sadece önemli bazı sonuçlara değinecek olursak:

Araştırmanın en önemli sonuçlarından biri, gerek siyasal gerekse özel hayata ilişkin muhafazakârlık tutumlarında uç noktalardan ortalara doğru bir toplaşma eğiliminin çıkması. Bir başka deyişle hem siyaset hem de özel hayat hakkındaki muhafazakâr tutumlarda, kendini muhafazakâr bulmayanların oranı da, kendini çok muhafazakâr bulanların oranı da 2006’ya göre azalmış. Buna karşılık muhafazakârlığını orta seviyede değerlendirenlerin oranı artmış.

“Muhafaza edilmesi gereken en önemli toplumsal kurum nedir” sorusuna verilen cevaplara 2006 yılı cevapları ile karşılaştırmalı olarak baktığımızda, en çok muhafaza edilmek istenen kurum olan “aile”nin oranının yüzde 45’ten 50’ye çıkarak başat durumunu daha da pekiştirdiğini görüyoruz. “Aile” muhafazakârlığın “çelik çekirdeği” olma durumunu daha da pekiştirirken din ve milleti muhafaza etmek isteyenlerin aynı kaldığını, devleti muhafaza edilmesi gereken kurumların başına koyanların oranının ise üç puan kadar azaldığını görüyoruz.

Özgürlük en önemli siyasal değer

“Muhafaza edilmesi gereken en önemli siyasal değer” sorusuna verilen cevaplar da ilginç bir değişime işaret ediyor. “Özgürlük”, “eşitlik” ve “dayanışma” değerleri arasında “özgürlük” en çok tercih edilen temel değer olarak eşitliğin önüne geçmiş. Oysa bundan altı yıl önce halkın gözünde bu üç değer arasında eşitlik açık ara birinci idi. “Eşitlik” sabit kalmış. “Özgürlük” diyenlerdeki yükseliş “dayanışma” yanıtını verenlerin oranındaki ciddi düşüşten kaynaklanmış. Özgürlüğün en önemli siyasal değer olarak öne geçmesi, toplumda liberalleşme eğiliminin güçlendiğini ve bireyleşmenin derinleştiğini ortaya koyması bakımından, bu araştırmanın en önemli sonuçlarından birini oluşturuyor.

Dindarlık düzeyi aynı, ibadetlerde gevşeme

Dinsellik karşısındaki tutumların sorgulandığı bölümü değerlendirdiğimizde ise ortaya şu sonuçlar çıkıyor:
1. Toplumun dindarlık düzeyinde 2006’dan 2012’ye kayda değer bir değişim olmamış.
2. Namaz ve oruç gibi temel ibadetlerin yerine getirilmesinde bir gevşeme meydana gelmiş.
3. Dini kurallara uygun yaşamayanlardan ve ibadetlerini yerine getirmeyenlerden rahatsız olanların oranı azalmış.
4. Buna karşılık, ‘Seçimlerde hangi partiye oy vereceğime karar verirken bu partinin liderinin dini inançlarını hesaba katarım’ diyenlerin oranı 2006’da yüzde 63 iken, yaklaşık 10 puan artarak 2012’de yüzde 72’ye yükselmiş.

Cinsellikte tolerans artışı

Araştırmadan çıkan iyi bir haber de, muhafazakâr değerlerle uyuşmadığı düşünülen cinsel görüntülere, sembollere ve cinsel yaşantı biçimlerine karşı toplumun toleransında bir artış görülmesi.

Mesela, açık giyinen kadınlardan rahatsız olanların oranında 17 puanlık; alkollü içki içenlerden rahatsız olanların oranında 13 puanlık; bara, gece kulübüne gidenlerden rahatsız olanların oranında 12 puanlık; küpe takan erkeklerden rahatsız olanların oranında 11 puanlık bir düşüş yaşanmış.

Buna karşılık, eşcinsellik, evlenmeden aynı evde yaşama, gençler arasında flört, kadının yalnız yaşaması gibi konularda duyulan rahatsızlık sadece yüzde 3-5 gibi küçük oranlarda düşmüş.

Daha olgun bir toplum

Bütün bu sonuçlardan, toplumun daha olgun bir toplum olmaya doğru evrildiğini; “endişeli modernler”in endişelerinin boşa çıktığını, AK Parti iktidarı altında daha bağnaz bir toplum haline gelmediğimizi; mahalle baskısının artmadığını, tam tersine farklı olana toleransın arttığını görüyoruz.

Bu araştırma bizdeki muhafazakârlığın esas olarak aile değerleri ve kadının eş ile anne rolüne ilişkin tutumlarda ortaya çıktığını, bu konudaki tutumların yıllar içinde hiç değişmeden sürdüğünü bir kez daha ortaya koyarken, AK Parti iktidarının muhafazakârlık anlayışının toplumunkiyle bire bir örtüştüğünü de ortaya koyuyor.

 

Bugün, 05.10.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et