Geçmişte nasıl Kemalistler kendi yaşam tarzlarını başkalarına dayatma konusunda sınır sahibi değilse bazı muhafazakârlar da değil. Son günlerde ortalıkta uçuşan nepotizmin evlerden uzak olmadığını da zaten uygulamalı olarak her gün görüyoruz. Rovanşizmin vardığı noktanın sınırı yok gibi, ne de olsa her Cuma Allah’ın bizlerden yakın akrabayı koruyup kollamamamızı istediği vazediliyor ama nedense adil olmamamızı da istediği bir kulağımızdan girip diğerinden çıkıyor. Seçim süreçlerinde yaşanan yolsuzlukları meşrulaştıracak fetva veren anlı şanlı ulemamız da var, daha ne olsun.
Geçen hafta medyadaki sürmanşetlerden biri de “CHP’de İSKİ sendromu!” idi.
Ne unutulmaz skandalmış öyle! SHP’yi ve Sosyal Demokratları yıllardır mahkum ediyor ama herkesin unuttuğu bir şey var İSKİ skandalının üstüne giden bizzat SHP’nin kendisi idi ama Ergun Göknel’in yaptığı yolsuzluk partinin üstüne yapıştı kaldı. Belediyecilikteki beceriksizlik de üstüne tuz biber ekti.
28 Şubat günleri Kemalist dayatmacılar ordunun gücünü arkalarına alıp başörtüsü üzerinden bacılarımızın üstüne çöreklendiklerinde onlarla beraber kimlerin bu ahlaksızlığa ortak olduğunu bugün unuttuk. AK Parti de dahil herkes CHP ve Kemalistlere saydırıyor ama başörtüsü rezaletinin en büyük destekçilerinin bugün koalisyon ortağı olduğu ve bugüne kadar da bu rezillikteki rolleri için nedamet getirdiklerini duymadık. Halbuki beğenmedikleri Sayın Kılıçdaroğlu bile kaç kere ekranlar ve toplum önünde “Başörtüsü konusunda dün yanlış yaptık artık o günler geri gelmeyecek” dedi ve özür diledi.
Kızlarımızı törenlerden kovanların yurt dışında ateşelik de dahil pek çok makamla ödüllendirildiğini de gördük hem de AK Parti tarafından.
***
28 Şubat sürecinin mazlum bacıları bugün artık mağrur bacıları durumunda. Ama hemen orda bir durmak lazım… Bakıyoruz da pek çok muhafazakâr ekabir takımı, dün Kemalistler ve yancısı muhafazakârı-milliyetçisi tarafından horlanan bacılarını bu kez de kendileri horluyor. Sosyal medyadan gazete köşelerine oradan TV ekranlarına kadar hemen her yerde türbanlılara karşı bir saldırı var. Dün sıkmabaş diye küçümsenen kadınlarımızı bugün de ‘Siz nasıl örtülüsünüz?’ diye muhafazakârlar (?) sigaya çekiyor. KADEM’e yapılan saldırılar ortada.
Kadınlar sosyal-siyasal-ekonomik sahada daha fazla göründükçe bundan rahatsız olan büyük bir kitle var. Bu rahatsızlıkları duyunca aklıma nedense hep Hz. Ömer’in oğlu Abdullah ile torunu Bilal arasında geçen bir diyalog geliyor: “Ben sana Allah’ın Resulü şöyle buyuruyor diyorum, sen de bana onlara izin vermeyeceğim diyorsun…”
İslam’ın ilk döneminde kadınların rolü ile ilgili pek çok bilgi var. Hz. Hatice hem bir tüccar hem de peygamberimizin en büyük destekçilerinden biri idi. Yine Resulullahın diğer eşlerinden özellikle Hz. Ayşe ve Hz. Ümmü Seleme’nin rolleri tartışmasız ki Ayşe ordulara kumandanlık etmişti. Uhud günü anlı şanlı sahabeler savaş meydanında korku ile bir yerlere sığınmışken ölümüne Resulullahı korumak için savaşan da bir kadın sahabe Ümmü Ümâre idi. Kerbela’da Hz. Ali’nin kızı Zeynep’in rolü de tartışmasızdır, o cesaret gösteremeseydi belki Resulullah’ın soyu kesilecekti. Sonradan Müslüman olan Ebu Süfyan’ın karısı Hind’in ne kadar etkili bir kadın olduğunu hepimiz biliyoruz. O dönemin meşhur kadın şairleri var.
Kadınların iffetlerini korumaları için sosyal alandan dışlamaya çalışan, kadına sadece annelik ve eşlik rolü veren muhafazakâr erkeklerin sanki bu iffet koruma işinin sadece kadınlara hasmış gibi davranmaları sizce de tuhaf değil mi? Ama hayatın ironisi aynı muhafazakar erkekler eşleri ve kızları için kadın doktor istiyor.
Konuyu Abdullah Bin Ömer’le kapatalım ve edep ya hu diyelim:
Abdullah İbn Ömer’in yanındaydık. Resulullah (s.a)’ın “Kadınlara gece mescide gitmeleri için izin veriniz.” buyurduğunu bize nakletti. Bunun üzerine oğlu (Bilâl): “Allah’a yemin ederim ki kadınlara izin vermeyiz. Çünkü fitne-fesat çıkar” dedi. Abdullah, oğlunun bu sözünü duyunca “Allah sana şöyle şöyle etsin” diyerek onu azarladıktan sonra dedi ki: “Ben sana Allah’ın Resulü şöyle buyuruyor diyorum, sen de bana onlara izin vermeyeceğim diyorsun. Olur mu öyle şey!”
Karar, 07.08.2019