MİT Yasası’nda düşünülen değişikliklerin seçim sonrasına ertelenmesi iyi oldu. Belki biraz daha serinkanlı bakılabilir meseleye. Zira şu andaki haliyle son derece ürpertici bir tasarı. En ürpertici yanı da şu operasyon yapma yetkisi veren madde. Deniliyor ki, gizli operasyonlar zaten yapılıyordu; ama hukuksuz bir şekilde yapılıyordu. Biz şimdi bunu yasal hale getiriyoruz.
Bu açıklama bana Kutlu Savaş’ın raporunu hatırlattı fena halde. Tüylerim diken diken oldu.
Genç okurlar bilmezler, Kutlu Savaş, Mesut Yılmaz tarafından Susurluk’u araştırmakla görevlendirilen “süper müfettiş”ti. Yazdığı (ve devlet sırrı olarak devlet arşivlerine kaldırılan 12 sayfasını hâlâ okuyamadığımız ) rapor, Binbaşı Cem Ersever, Behçet Cantürk ve Ömer Lütfü Topal cinayetleri başta olmak birçok faili meçhul cinayet hakkında önemli bilgiler içeriyordu. Raporda ayrıca Yeşil’in ve Abdullah Çatlı’nın faaliyetlerine; MİT, emniyet ve jandarmanın Susurluk sürecindeki rollerine ilişkin bilgi ve değerlendirmeler yer alıyordu.
Ama benim için Kutlu Savaş raporunu unutulmaz kılan şey, raporun devletin cinayet işlemesi konusuna bakışıydı.
Devletin “itlaf yetkisi”nden bahsediyordu rapor! Sokak köpeklerinin itlafını ağza almanın bile ayıp sayıldığı bir çağda, devletin insanları sokak ortasında sahipsiz köpek gibi öldürme hakkından söz ediyordu!
Yargısız infazların devlet terminolojisindeki adının “itlaf” olduğunu biz bu rapordan öğrendik…
Şu satırlar rapordan:
“Devlet içinde bir infaz grubu kurulmuştur. Ancak devlette böyle bir yetkiyi kim kullanacaktır? Şu husus bilinmelidir; Olağanüstü Hal Bölgesi’nde adam öldürme konusunda karar mercii başçavuşlara, komiser yardımcılarına ve daha önemlisi bu yetki dünkü terörist yarınki potansiyel suçlu olan itirafçılara kadar inmiştir.”
Devlette “adam öldürme yetkisi”nin başçavuşlara kadar inmesini devlet ciddiyetiyle bağdaştıramıyordu rapor. Devletin adam öldürme yetkisinin kimde olduğunun netleşmesini, bir nizam ve intizama bağlanmasını istiyordu.
“… Yeşil’in Cem Ersever’i sorgulayıp öldürdüğünü etrafa söylemesi, Tarık Ümit gibi karanlık bir kaçakçının ‘Falancayı aldık, sorgulayıp öldürdük’ gibi bayağı ve kendilerini adam yerine koymalarını sağlayıcı çirkinlikler…” kısacası, “böyle bir alaturkalık, basitlik, geri kalmış ülkelere özgü ciddiyetten uzak operasyonlara izin veren bir yapı, ülkemizin hak etmediği bir durum…”
Demek ki şimdi MİT’e operasyon yetkisi vererek “ülkemizin hak etmediği bu duruma” son vermiş olacağız; bu alaturkalığı, geri kalmış ülkelere özgü ciddiyetten uzak operasyonlara izin veren yapıyı kurallara bağlayacak, düzene sokacağız!
“İçeride değil, dışarıda yap”
Kimse bana MİT’in artık eski MİT olmadığını; askerlerin kontrolünden çıkıp sivillerin kontrolüne giren ve asıl faaliyet alanını yurtdışına kaydıran MİT’in böyle şeyler yapmayacağını söylemesin. Ne malum? Ben, denetleyemediğim, yargılayamadığım, hiçbir konuda hesap soramadığım bir kuruma neden güveneyim?
Kaldı ki, MİT’in gizli operasyonlarını yurtiçinde değil de yurtdışında yapacak olması da hiç serinletmiyor yüreğimi. Nasıl çocuğunuza “Kendi mahallende hırsızlık yapma, başka mahallede yap” diyemezseniz, devletinize de “Bu pis işleri içeride yapma, başka ülkelerde yapabilirsin” diyemezsiniz.
Başka ülkelerin içişlerine burnunu sokmak, hükümet devirme komplolarına katılmak, herhangi bir gruba karşı provokasyon düzenlemek, bir savaşta taraflardan birine gizlice silah yardımı yapmak ya da basını manipüle ederek kara propaganda yürütmek…
Kendi geçmişimizden daha somut örnekler de verebiliriz. Mesela, yabancı bir ülkeye ekip sızdırıp hedefinizdeki bir terör örgütünün elemanlarını teker teker öldürmek, bir komşu ülkenin ormanlarını yakmak, bir anıtı bombalamak…
“Operasyon” derken, ağaçtan kedi kurtarmaktan değil, bu tip pis işlerden söz ettiğimizin farkındayız herhalde…
Bütün bunlar yasal dayanaktan yoksun olarak değil de yasalardan alınan yetkiyle yapıldığında ahlaki hale mi geliyor?
Böyle gayriahlâkî yöntemlerle korunan “milli çıkar” olmaz olsun!
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.