Markar Esayan- Ey Gezi Gençliği!

Birinci vazifen…

Durun, bir kere, öncelikle bu tepeden buyuran dile karşı olmalıyız değil mi? Evet, önce bu “sunaktan kullara buyurma” dilini reddediyoruz. Erdoğan’ın paternalist diline itiraz ederken, “düşmanlarını”, “dostlarını”, “görevlerini”, “yasaklarını”, yani seni sen yapacak tüm “mühendislik şey”lerini, (ki onlar çokça karşı çıktığınız “diktatörlüğün ve faşizmin” bir tanımıdır) öncelikle reddetmemiz gerekiyor sanki. Ben de gençtim, (sanırım hala öyleyim) sizin mahalledenim, tüm iyi niyetimle ve sizin hizanızdan söylüyorum ki, bunu yapmadan çelişkili ve muğlak bir özgürlük talebinin romantizme savrulmasından kurtulmak mümkün değil.

Haklı olarak Gezi üzerine söylenen sözlerin, tesbitlerin çoğuna “Ama o Gezi değil” diye öfkeyle karşı çıkıyorsunuz. Gerçekten haklısınız, ama buna çok kafayı takmayın bence. Bu işler hep böyle olur. Gezi’nin ideolojik çevresi ve Türkiye çapında sizin enerjinizin peşine takılanlar heterojen bir topluluk. Her sözün yakaladığı, kör kaldığı birilerinin olması, bir yönüne doğru bakarken, diğer bir yönüne –sana- haksızlık yapıyor olması kaçınılmaz. Kem, art niyetli sözleri ise, hiç duymuyoruz, enerji kaybı. Onlar sahibine aittir.

Eğer sen, hükümetin kent politikalarına, muhafazakar ve paternalist diline, o ağaçlar için orada beklerken, sabahın beşinde uğradığın polis şiddetine, orantısız gaza, çadırların yakılmasına, daha özgürlükçü bir siyasi muhalefetin ortaya çıkıp seni temsil etmiyor olmasına sinirliysen, evet yerden göğe haklısın; tüm ülke inan sana hak verdi. İçin rahat olsun. Ama hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına dair gösterişli mottolara da mesafeli olalım, ama ülkede gelecek günlerde önemli bir değişiklik bekleyebiliriz. Buna hep birlikte karar vereceğiz, o, ya iyi, ya da kötü bir karar-gidişat olacak ve evet her şey değil ama, bağzı şeyler değişecek.
Hep böyle olur zaten.

Senin yerinde olsaydım, “Kahrolsun bağzı şeyler” diyerek, enfes bir espri anlayışı ile saptadığın apolitikliğinin içini doldurmaya çalışırdım. Çünkü, dibine kadar politik ve çok karmaşık bir zemindesin. Sen doldurmazsan, ben doldurmazsam, özgürlük talepleri nasıl çıkar aydınlığa? Başkaları dolduruyor çünkü onun içini, büyük bir iştahla. Ben öyle görüyorum, baştan beri itirazım o, sen ne dersin? Evren boşluk kaldırmaz.

“Kahrolsun” dediğin o bağzı şeylerden birisi “Savaş” olmalı, değil mi? Buna eminim. Çoğu şeyine kızabilirsin, “senin mahallenden” olmadıkları için önyargın da olabilir, ama son periyodunda 40 bin insanın, (yani Gezi olaylarında ölen insan sayısının 10 bin katı) hayatını kaybettiği PKK sorununda en ciddi açılımı, bu hükümet yaptı. İlk aşama tamamlandı ve PKK’nın silahlı güçleri sınırlarımızı terk etti. İkinci aşama olan demokratikleşme, yani senin de memnun olacağın bir özgürleşme dönemi başlamak üzere. O nedenle, Gezi olaylarına şüpheyle bakan Kürt dostlarımızı anla; çünkü onlar senin çok ama çok çok azını ucundan ancak gördüğün bu şiddetin alasını 30 yıldır yaşıyor Kürtler. Olayların çözüm sürecinin altını oyma potansiyeline evrildiğini gördüler ve başta verdikleri ilkesel desteğin ötesine geçmediler. Kabul edersin ki, Kürt gençleri bizden çok daha politik ve tecrübeli. Onları örnek almaktan bir zarar görmeyiz.

Gezi rüzgarını arkasına alıp onu bu hükümeti yıkma payandasına dönüştürenler, daha ileri bir demokrasi mi kuracaklar zannediyorsun? Yerine gelecek zihniyet, 17 bin Kürt vatandaşımızı –ki çoğu senin gibi gençti- kör dere yataklarının kenarlarında katleden devlet zihniyetinde olmayacağını garanti edebiliyor musun? 1990’ların ortasında, keşke insanlar derin devlete teslim olan Çiller’i uyarmak için bu nedenle sokaklara çıksa, Kürt kardeşlerine destek olsalardı. Demek, bugün çok daha iyi bir Türkiye’de yaşıyoruz, ne dersin?

Kimse, en azından ben, senin “ama”larını bu gerekçelerle ötelemiyor. Teklifim sadece şu, o “ama”ları, yani hükümetin başına buyruk kent politikalarını, hükümetin gücünden ötürü duyduğun rasyonel olsun veya olmasın, yaşam biçimine dair kaygılarını, ya da daha fazla özgürlük taleplerini küçümsemiyor. Tam da, evet, bu eksiklerimizi gidermek için senin adil duruşuna ihtiyaç var. Bir yanda bir savaşın bitmesine destek verirken, neden hükümet adil bir biçimde eleştirilmesin? Neden anamuhalefet partisi CHP, artık takoz olmak için değil, senin arzuladığın türden bir muhalefet çizgisine oturmak için değişime zorlanmasın? Neden hükümeti barışçıl yöntemlerle, daha fazla reform, daha fazla eşitlik, daha fazla sosyal adalet, daha fazla söz hakkı için, ama yiğidin hakkını yiğide de vererek eleştirmeyelim? Hükümetle, Erdoğan’la hesabı olanların, gerçeklik algılarıyla oynadığını görüyorum; bu beni bir vatandaş olarak rahatsız ediyor. Naçizane görüşlerimi bu yüzden açıklıyorum.

Mesela, o kahrolsun dediğin bazı şeylerden birisi de, Alevi vatandaşların, insanlık onuruna yakışır bir ibadethane hakkına sahip olmamaları, zorunlu din dersinin hala kaldırılmamış olması mı? Eğer öyle ise, acıları kaşımak yerine, hükümetin bu yönde atacağı adımları desteklemek gerekmez mi? Çözüm süreci, Alevi açılımı gibi reformlar yapıldığında, bunu yapan Erdoğan olduğu için “bağzı” şeylere karşı çıkarsan, o zaman sence de, bunda ciddi bir ilkesel sorun olmaz mı?

Kahrolsun dediğin o “bağzı” şeylerden birisi, insanların eşit haklara sahip olmaması mı? Eminim öyledir. Gezi ve çevresi çok heterojen biliyorum, ama önemli veriler de var artık elimizde. Mesela yüzde ellisi “CHP seçmeniyim” diyor, yüzde 75’i ise “muhafazakar değilim”, yüzde 93 de “AK Partili değilim” diyor. Kategorize etmek istemem; belki sen bu tabloya hiç girmiyorsundur. Ancak, mesela bir başörtülü kadının, hala kamuda çalışamaması beni kahrediyor, Ruhban Okulu’nun kapalı olması, bir gayrımüslimin çöpçü bile olamaması ve bir sürü bağzı şeyler daha… Bunlarla ilgili en önemli değişiklikler bu son 10.5 yılda yapıldı. CHP’liler ise, “Agop’un hakkını vermek de nereden çıktı” diyordu. Mustafa Kemal ve ardıllarının yaptıkları ise, Erdoğan’ı benzettikleri Hitler’e daha çok uyuyordu. Eğer, Gezi’de ağırlık kazanan laikçi-sınıfsal kibirden sen de hoşnut değilsen, bu haklar verilmeye çalışıldığında, AK Parti filan demeden, yan yana durabilir, eksiklerini eleştirir, ama ilke olarak bunları desteklersin değil mi? İnan bu çok daha zor. Cemaatten sıyrılıp, o senin en çok istediğin şey, birey olmak gerekiyor bunun için.

Gel hükümete “kendi cemaatini bana dayatırsan, yaşam tarzıma karışırsan külahları değişiriz. Ama yaptığın iyi işleri sonuna kadar destekleyeceğim, eksikleri olan bir demokrasiyi başka bir vesayete tercih etmeyeceğim” diyelim. Mütedeyyinlerin, Kürtlerin omuz verdiği bu demokratikleşme sürecinde, laik demokratlar temsil edilmiyor, ya da enerjileri istismar ediliyor. Belki Gezi bu eksiği gidermenin bir nüvesi olur. O alanda, alanın temsilini ne TGB’ye, ne İşçi Partisine kaptırmadınız. Helal olsun size. Ama yurt çapında iş başka yöne gidiyor. Bunu görmek, Gezi’ye ihanet değil. Bilakis, o alandaki vakur tavrın tamamlayıcısı olur.
Biz herkesin eşitliğinden yanayız. Bir başörtülü, bir Atatürkçü, bir solcu, bir Alevi, bir Ermeni, hepsi ile eşitiz ve bu en asgari demokrasi anlayışıdır. Kimseye tepeden bakmıyoruz. Tabii ki hepimizin yanlışları, doğruları var. Bunu ancak birarada kalırsak fark eder, gelişir ve geliştiririz.

Hani demiştim ya daha önce, “Dostların birarada olmasından daha güzel ne var ki şu hayatta!”

24.06.2013, İstanbul

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et