Müslüman dünyadaki geri kalmışlık, yoksulluk ve şiddet konusundaki fikirlerime birçok arkadaşım katılmıyor ve fikirlerimi indirgemeci buluyorlar. Bense nerede yanıldığımı daha net görmek için bunları ısrarla savunmaya devam ediyorum. Benim katılmadığım zaten birçok yaklaşım var. Birkaç görüşü şöyle sıralayabiliriz:
1. İslam terakkiye manidir.
2. Selefilik geri kalmışlığımızın nedenidir.
3. Kadercilik Müslümanları mahvetmektedir.
4. Müslüman dünya bilgi ve teknik üretmekte başarısız kalmıştır.
5. Batı ve İsrail yerli işbirlikçileri eliyle gelişmemizi engellemektedir.
6. Müslümanlar modern dünyaya ve yeni üretim tarzlarına ayak uyduramamaktadır.
7. Müslüman dünya üretken değil, insanlar çalışmayı sevmiyor.
8. Bilgisizlik ve eğitimsizlik yüzünden bu haldeyiz.
Belki bunların her birinde bir nebze doğruluk payı vardır. Ama biz genellikle temel nedenleri bulmaya çalışıyoruz. Ben yoksulluğun temel nedeni olarak serbest ticaret ve ekonomik özgürlüğün olmayışını görüyorum. Nerede yanıldığımı görmek için bu tezimde ısrar ediyorum.
Mağrip’te olduğum süre içinde de hep buradaki yoksulluğun nedenlerini düşündüm.
Toplum dinamik, insanlar iyimser, selefilik ve kaderciliğin gelişmeye engel olduğu tespiti abartılı bir yaklaşım olur.
Mağrip’te mal ve hizmetler çok ucuz. Mağazacılık yok. Gördüğüm birkaç mağaza BİM, McDonalds, LC Waikiki ve spor malzemeleri satan bir mağaza. Diğer tüm ticaret, sokaklardaki pazar yerlerinde ve bazı basit mağazalarda yapılıyor.
Asıl söylemek istediğim şey şu: Mal ve hizmetlerin bu kadar ucuz olması, fakirliğin sonucu değil, aksine nedeni. Çünkü hemen kuzeyde büyük ve zengin bir pazar var: Avrupa pazarı. Buradaki mallar, örneğin balık, Avrupa’ya piyasa koşullarına uygun şekilde pazarlanmış olsaydı buradaki balık fiyatları artacaktı. Ama ülke zenginleyecek ve alım gücü de artacaktı. Bu şekilde üretim gerçek değerini bulmuş olacaktı. Malların aşırı pahalı olması da aşırı ucuz olması da fakirlik göstergesidir.
Serbest ticaret olmadığı için ihracat değeri 10 euro olan bir kasa balık, piyasayı kontrol altında tutan sınırlı zengin (oligark, ya da “crony” kapitalist- ahbap/yandaş kapitalisti) nedeniyle 4-5 euroya satılmakta. Balıkla bu iş olmaz diyenlere Norveç’i hatırlatmak isterim. Ayrıca burada ürün çeşidi çok fazla. Afrika mallarının da geçiş güzergahı.
Birçok ekonomist, zenginliğin üretime bağlı olduğunu düşünür. Bence ticaret, aracılık ve pazarlama üretimden ve tüketimden daha fazla refah ve zenginlik getirmekte. Hz. Peygamberin bir hadisinde dediği gibi “rızkın onda dokuzu ticarettedir.” Tabiî bu, üretmeyin anlamına gelmiyor, ama ticaret ve pazarlama daha önemli.
Müslüman dünyada serbest ticaretin ve ekonomik özgürlüğün olmamasının nedeni sadece kapalı siyasal rejimler değil. Bu ülkelerden gelecek olan ucuz malları kendi piyasalarında kolayca pazarlayan ve vatandaşlarına ucuz mal ve hizmet sağlarken kendileri de kolay para kazanan devletler, bu sistemin değişmesini istemezler. Bu nedenle kendi ülkelerinde şiddetle savundukları ekonomik özgürlüğü, örneğin Mağrip için istemezler. Çünkü bu, refahın Mağrib’e de yayılmasına, rekabetin artmasına ve hayat koşullarının dengelenmesine sebep olacaktır. Meseleyi Mağrip’teki crony kapitalistlerle anlaşarak yapmak daha sağlam bir yol olarak görülüyor.
Karmaşık ve uzun bir hikâye ama ana fikir basit: Ucuzluk sizi aldatmasın. Ucuzluk ya piyasa değerinin altındaki satışlardan kaynaklanır ya da devlet sübvansiyonundan.
Her ikisinde de piyasa değeri ile ucuz fiyat arasındaki fark, vatandaşın cebinden çıkıyordur; vatandaşın refahı çalınıyor demektir.
Ödenmeyen para nasıl çalınmış olabilir, diye sorabilirsiniz. Bunun cevabını, iktisadın karmaşık yapısını anlamadan konuşmak mümkün değil.