İnsanların kendi maddi ve manevi varlığını gerçekleştirecek özgürlük alanına sahip olması kişiliğin özerkleşmesi anlamına gelir. Günümüzde insan onuru, bireyin özerkliği, özgürlüğü ve ayrım görmeksizin yaşaması şeklinde tanımlanmaktadır.
Anayasanın temel işlevlerinden biri kişilerin geniş bir özgürlük alanı içinde nedensiz bir devlet müdahalesine maruz kalmadan yaşamını sürdürmesini sağlamaktır.
Devlet müdahalesi istisnai bir alan olarak düzenlenmediği sürece bireyin özgürlüğünden, onuruna yaraşır bir yaşam sürdürdüğünden söz etme olanağımız kalmaz.
Bu bakış açısından hareketle devlet yapılanmasına ait hiçbir anayasal kurum ve kuralın bireylerin özgürlük alanlarına aşırı müdahale edecek şekilde kaleme alınmaması gerekir.
Cumhuriyet temel bir ilkedir. Bununla birlikte demokratik olmayan bir cumhuriyet kişilerin önemli bir kısmının siyasi hareket alanını ortadan kaldıracağı gibi hukukun oluşumundaki rolünü de sıfırlayacaktır.
Demokrasiden vazgeçemeyiz. Ancak, çoğunlukçu bir demokrasi çerçevesinde tercihleri azınlıkta kalanların hak ve özgürlüklerini garantileyemeyen bir demokrasi toplumun tümünü kucaklayamaz.
Benzer şekilde, devletin topluma belli bir dini zorla kabul ettirmeye çalışması, farklı dinlere mensup olanlar arasında ayrımcılık yapması, farklı dinlere inananların ya da herhangi bir dine inanmayanların kendilerini ifade etme ve örgütlenme özgürlüklerini ihlal etmemesi, farklı kesimlerin yaşama tarzlarını engellememesi gerekir.
Öte yandan, din özgürlükleri hem ifade özgürlüğünün kapsadığı bir alan olması hem de bireylerin kendilerini gerçekleştirme özgürlüğünün vazgeçilmez bir unsurunu oluşturması nedenleriyle en geniş şekilde kullanılabilmelidir. Din özgürlüğü, her türlü inanç sahibinin ibadet, serbestçe dinini yayma, dini örgütlenme, dini eğitim alma ve verme özgürlüklerini içerir. Bu özgürlük alanlarında kimse zorlanamayacağı gibi, söz konusu özgürlüklerden herhangi bir dine mensup olmayanlarda eşit bir şekilde yararlanır.
Bu özellikleri içinde barındıran bir anayasa özgürlük alanlarını ve bireyin özerkliğini korur. Böyle bir anayasanın gerektirdiği tüm laik devlet özellikleri önem taşır. Ancak, demokrasisiz cumhuriyet, çoğulcu olmayan, azınlıkta kalanların hak ve özgürlüklerini umursamayan demokrasi örneklerinde olduğu gibi, özgürlüklere sırtını çevirmiş laik devlet hiç birimize gerekli garantileri sağlayamaz.
Unutulmaması gerekir ki ün salmış diktatörlüklerin ya da totaliter rejimlerin bir kısmı sistemlerinde özgürlüklere duyarsız laik devlet uygulamalarına yer vermişlerdir.
Bireyin özgürlüğünden hareket eden demokratik hukuk devletinin benimseyeceği esas, özgürlüklerin en geniş kapsamda kullanıldığı bir siyasi toplum oluşturmaktır.
BU bağlamda Türkiye’de oldukça soyut düzeyde süregiden laiklik tartışmasını somutlaştırmak, laikliğe değil bugüne kadar laik devlet uygulamalarının nasıl şekillendiğine, temel itirazların neler olduğuna, toplumun tüm kesimlerine yönelik en geniş özgürlük alanının nasıl açılacağına odaklanmalıyız.
Anayasanın kurum ve kuralları bir bütün içinde değerlendirilmelidir.
Anayasada gördüğümüz “cumhuriyet”, “demokrasi”, “laiklik” gibi kavramlar ancak bütünü içinde anlamlandırılabilir. Bu bütünü görmeden söz konusu kavramlar değerlendirilemez.