Kürt’ün sorunlu vatandaşlık halleri

Mesut Yeğen (Müstakbel Türk’ten Sözde Vatandaşa, İletişim, 2006), Türkiye’de devletin Kürtler ilişkin düşüncesinin zaman içinde değiştiğini söyler. Cumhuriyet’in kuruluş dönemlerinde Kürtlüklerinden arındırılıp Türklüğe intisap edecek “müstakbel Türk” olarak görülen Kürtler, 2000’lerde “sözde vatandaş” olur. Ancak inkârın iflası devleti yeni arayışlara iter; AKP inkârı rafa kaldırıp Kürtlerin kimlik haklarını tanır. Fakat bu da, hakları en alt düzeyde ve sündürerek kabullenmeyi öngören“sınırlı bir tanıma”yı geçmez.

Devletin Kürtler hakkında fikrinin değişmesi gibi Kürtlerin de devlet algısı ve devlete gösterdikleri tepkiler içinde şekillenen kendi kimliği de büyük bir değişime uğradı. Kaba bir genelleme yaparsak: 1923-1938 arasında, devletin kendileri için öngördüğü “Türk” kimliğini kabullenmeyen, itirazlarını birçok kere devletle çatışarak gösteren bir “isyan eden Kürt” kimliği vardı. Devlet bu isyanları, hem çok kaba askeri yöntemlere başvurarak, hem de ince asimilasyoncu politikaları izleyerek bastırdı. Kürtlerde mücadele edecek merkez ve takat kalmadı, Kürtlerin özgüvenleri kırıldı. Böylece 1940-1970 arasındaki uzun dönemde, bir-iki istisna dışında, devletin yapıp etmelerine ses çıkarmayan“kabullenen Kürt” kimliği baskın hale geldi.

Ancak 1970’lerde bu tabloda da bir dönüşüm yaşandı. Dönemin ağır politik ortamında etkisiyle Kürt gençleri farklılıklarını keşfetmeye, farklılıklarından kaynaklanan hakları talep etmeye, bunları siyasal alana aktarmak için örgütlenmeye başladılar. Bu süreç, 1980’lerde toplumsal değişimin hız kazanması ve bilhassa başlayan çatışma/savaş nedeniyle daha da keskinleşti. Devletin kamusal ve hatta özel alandan kazımaya çalıştığı kimlik bilinci su yüzüne çıktı, milliyetçi söylemler yaygınlaştı ve “millet olmaktan kaynaklanan haklarını talep eden Kürt” kimliği belirmeye başladı.

Hamza Aktan “Kürt Vatandaş” (İletişim, 2012) adlı önemli kitabında, tüm bu yaşananların birçok alanda Kürtlerin davranış kodlarını değiştirdiğini belirtiyor. Aktan, 1980’ler öncesinde -kimi yerde gönüllü olsa dagenelde zorunlu olan vatandaşlık halinin 2000’li yıllara gelindiğinde yerini gönülsüzvatandaşlığa bıraktığını ve bu vatandaşlık algısının her geçen gün daha fazla yerleşiklik kazanıyor.

Aktan, hukuki anlamda bir vatandaşlık tartışması yapmıyor. Çünkü “Kürt vatandaş” ifadesinin hukuki ve siyasi bir geçerliliğinin olmadığının ve Kürtlerin Türkiye’deki varlığının hukuki değil fiili bir durum olmaya devam ettiğinin altını çiziyor. “Kürt vatandaş” tabirini “resmiyette ‘Türk’ olsa da vatandaşlık pratiklerine sahip olan Kürt toplumunu ifade etmek” için kullanan Aktan, kitabında da bu vatandaşlık pratiklerine -yani sıradan Kürtlerin gündelik-toplumsal hallerine- projektör tutuyor. Bu meyanda Kürtlerin anadilleri ile kurdukları ilişki; Kürt ve/veya Türk kenti ile yurtdışındaki yaşama koşulları; siyasette, popüler kültürde ve Türk medyasındaki durumları; askerde, okulda ve internetteki varlıklarını masaya yatırılıyor. Aktan, konuyu çok fazla teoriye boğmadan derinlikli bir analiz ve kişisel hikâyeler eşliğinde, tüm bu mecralarda Kürtlerin nasıl hareket ettiklerini, hareketlerine yön veren ruh hallerini ve ne tür davranışlara maruz kaldıklarını anlatıyor.

Kitabı okuduğumda vardığım birçok sonuç oldu, ama en önemlisi şu: Türkiye’de Kürt olmak, bizatihi sorun yaşamak ve sorunlarla iç içe olmak demektir. Kürt olduğunuzda, “normal” biri olmadığınızı hem toplum hem de devlet size her ortamda hatırlatır ve siz de – mesela bir Türk gibi- normal bir muameleye tabi tutulmayacağınızı bilirsiniz. Bu kural, hayatın hemen her alanında işler. Mesela, anadilinizle konuşmanız sorun olabilir: “Dolmuşta, otobüste telefonla Kürtçe konuştuğumda yanımdan biri mutlaka ‘Nerelisiniz?’ diye sorar. Eğer memleketimi söylersem hemen ‘terör’ hakkında ne düşündüğümü yoklayan sorulara geçer. Ben de bunun olmaması için mümkün mertebe temkinli mesafeli yanıtlar veriyorum.” (s. 29)

Veya isminiz sizi potansiyel bir şüpheli haline getirebilir: “Ben zaten ismim yüzünden zorluk yaşayacağımı biliyordum. Tam da öyle oldu. Onlarla aynı konuşsam bile ‘bir kere senin adın Dilan’ diyorlar.” (s. 69)

Kendinizi en çok güvende hissettiğiniz çekirdek ailede dahi Kürt kimliğiniz saklanması gereken bir şeye dönüşebilir: “Kocamın ailesi yanında sudan konular dışında pek konuşmam. Siyasetten partiden anlamamış gibi yapıyorum. Oysa kocamdan da, onun çokbilmiş abisinden de daha çok haber izlerim, takip ederim. Yanımda yok Kürtler vatan haini, yok nelerine yetmiyormuş bu hak gibi abuk sabuk konuşuyorlar. Sessiz, anlamaz gelin oluveriyorum.” (s.70)

Popüler kültürde normal bir yaşam süren bir insan olarak gösterilmeniz çok nadirdir. Genellikle ya ilkel, geri ve çağdışı bir yaşamın sürdüğü bir coğrafyada yaşayan bir Doğulu, ya insanlıktan nasibini almamış bir PKK’li ya da korkudan dolayı PKK’ye destek veren edilgen biri olarak resmedilirsiniz. Her halükarda sizi bu pespaye hayatınızdan alıp çıkaracak dışarıdan gelen bir kurtarıcıya ihtiyaç duyarsınız. (s.104-106)

Ana akım medyada, teknik işlerde değerlendirilir ve yöneticiler tarafından belki dinlenirsiniz ama görüşlerinizin haber bültenlerine ve gazete köşelerine aktarılması çok zordur. “Bir süre önüme gelen sayfalardaki milliyetçi ve yanlı ifadeleri elemeye çalıştım ancak sayfayı her seferinde geri çevirdiler ya da benden alıp başkasına verdiler. Bende bu nedenle içinde Kürt geçen hikâyelerle ilgilenmemeye başladım. Ne onların başını ağrıtacak ne de beni sıkıntıya sokacak konulardaki sayfalarla ilgilendim, işte çevre haberleri, asayiş, vs.1 (s.115)

Çoğunlukla askere gönül rahatlığıyla gitmezsiniz; zaten askeriye de sizle alakalı şüphelere sahiptir. (s. 138) Okula başladığınızda Türkçe bilmemeniz veya aksanlı konuşmanız başınıza dert olur; dahası “Türk ve Türkçe olan her şeyin kıymetli, Kürtçe ve Kürt olanın ise görünmez, çoğu yerde değersiz, itibarsız olduğu bir ideolojiyle sarmalanmış bir müfredat ve atmosferde büyürsünüz.” (s.178) Siyaset ise, sıradan bir iş değildir sizin için, “riskli, karmaşık ve zorlu bir süreci ifadesidir” (s.92)

Elbette bütün Kürlerin bu sorunlarla aynı oranda karşılaştıkları söylenemez; sosyoekonomik durum ve siyasette durulan pozisyona bağlı olarak sorunların yaşanma dozunda bir değişiklik oluyor. Ama genel olarak Türkiye’de devlet ve “Türk” kamuoyu, Kürdü kendine eşit ve hak sahibi olarak görmediğinden Kürdün vatandaşlık hali farklı boyutlarda ve derecelerde problemler içerisinde biçim kazanıyor. Sanırım temel sorun bu; bu durumu değiştirmedikçe de Kürt meselesinin demokratik çözüme ulaşmak mümkün olmayacak.

Taraf, 20.08.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et