Kurtuluş Tayiz – BDP Sinn Fein kadar yürekli olsun

Kürt sorununun çözümüne engel gösterilen silahlar tümden olmasa da uzun bir süredir devre dışı kalmış durumda. 13 ağustostan bu yana, neredeyse beş aydır silahlar konuşmuyor. Konuşması gereken siyasiler ise tuhaf bir şekilde sessiz. Ya da kamuoyunun duyamayacağı kadar derinlerde, sessiz diyaloglar sürüyor, haberimiz yok, bilemiyorum. İmralı’daki devlet-Apo görüşmeleri buna yorulsa da gelişmelerden anladığım kadarıyla ne hükümet ne de BDP cephesinden iyi sinyaller gelmiyor. Kandil ve İmralı cephesi, silahları yeniden konuşturmak için 1 mart tarihini işaret ederek, gün sayıyor. Hükümet ise her şeyi seçimlerden sonraya ertelemiş görünüyor. Belki her iki taraf da devlet-Apo görüşmelerinin sihirli bir çözüm doğurması beklentisi içinde. Ben bu sıkıcı beklentiye katlanamayıp AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e “Silahlar konuşunca siyasiler susuyor, bu anlaşılır bir durum, peki ya silahlar susmasına rağmen nedir bu sessizlik” diye sordum. Hükümetin kısa ve orta vadede atmayı planladığı adımların olup olmadığı kamuoyunun da sanırım merak ettiği en önemli konuların başında geliyor. Hüseyin Çelik başlıklar halinde hükümetin önümüzdeki dönemdeki yol haritasını çıkardı:

BDP Sinn Fein kadar yürekli olsun, biz Kürt sorununu çözeriz. Silahlar tümden devre dışı kalır. Siyasiler konuşur. Ama BDP en küçük bir inisiyatifi almaktan bile aciz. BDP PKK’nın siyasi bir kolu durumunda, bu malum bir sır. Diyorum ki, o zaman Sinn Fein gibi biraz yürekli olsun, onun gibi rol alsın, bu sorunu meşru zeminde çözeriz.

BDP ne yapıyor. Şimdi ‘demokratik özerklik’ diye bir şey çıkardılar. Bu Türkiye’nin gerçeğiyle örtüşmüyor. Kuzey Irak için federasyon modeli, Türkiye içinse demokratikleşmedir Kürt sorununda çözüm yolu. Kürtlerin üçte ikisi Marmara’da, Akdeniz’de, Ege’de yaşıyor. Bu nüfusu nasıl birbirinden ayıracaksınız. Ayrıca bu nüfus hızla iç içe geçiyor. Örneğin benim babamın anadili Arapça, annemin Kürtçe, eşimin Türkçe. Nasıl olacak. Benim kardeşim Mehmet, etnik sorunla ilgili tartışma gündeme geldiğinde şu espriyi yapıyor: “Ben Türkleşmeye yüz tutmuş Arap asıllı bir Kürt’üm.” Gerçek şu ki özerklik, otonomi veya federasyon iç içe Türkiye için gerçekçi bir model değil. Çözüm Türkiye’nin daha fazla demokratikleşmesinden geçer.

Bugün gelinen noktada anadilde eğitim dışında Kürt sorunuyla ilgili pek çok sorun çözülmüş durumda. Ele silah alıp dağa çıkıp terör estirmenin, Türkiye’de hiçbir şey değişmemiş gibi davranmanın, silahla tehdit savurmanın terörizmden başka bir anlamı yoktur. Terörle Kürt sorununu iyi ayırmak gerekiyor. Alevilerin de sorunları var. Gayrı Müslim vatandaşlarımızın sorunları var. Mütedeyyin insanlarımız yıllarca büyük sorunlar yaşadı. O zaman her sorun yaşayan silah alıp dağa çıksın. Onlar niye çıkmıyor, demek ki demokrasiye inanmamız gerekiyor. Şimdi hükümetin önünde bir demokratikleşme perspektifi var. PKK’ya göre hareket etmiyoruz, kendi demokratik perspektifimize göre hareket ediyoruz. Bu ülkenin insanlarının ihtiyaçlarına göre hareket ediyoruz.

Başbakan en son katıldığı rektörler toplantısında YÖK’e sadece lisansüstü değil lisans seviyesinde de Kürtçe eğitim verilmesi talimatını verdi. Kürtçe köy, kasaba ve belde isimleri geri veriliyor. Belediyeler bunu kararlaştırma imkânına sahip. Sadece ilçe ve iller düzeyinde karar Meclis’e bağlı.

Yakın tarihteki insan hakları suçlarını araştırmakla ilgili yargı zaten harekete geçmiş durumda. Merhum sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Eşref Bitlis için Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirdi. Faili meçhul cinayetlerle ilgili Diyarbakır’da açılmış büyük bir dava var ve bu davanın sanıkları arasında dönemin sorumlu komutanları da yer alıyor. Ancak biz Meclis’te kurulacak komisyonların pek faydalı olacağına inanmıyoruz. Bu komisyonların yaptırım gücü bile yok. Eskiden biliyoruz bazı generaller, komisyonların davetine bile icabet etme tenezzülünde bulunmamışlardır. Doğrusunu isterseniz, pek çok aydınımızı ve vatandaşımızı faili meçhul cinayetlere kurban verdik. Ancak AKP döneminde hiçbir cinayet faili meçhul kalmadı. Biz yargının bu tür cinayetleri araştırmakta daha fazla sonuç alacağını düşünüyoruz. Sadece medyaya hoş görünmek için komisyon kuralım, şöyle yapalım demenin bir gereği yok. Önemli olan sonuç alabilmektir.

KCK davasında Kürtçenin ‘bilinmeyen bir dil’ olarak kayıtlara geçmesini eleştiriyoruz. Bu çok ayıp bir şey. Kürtçe bilmeyen vatandaşlarımızın ifadelerini Kürtçe vermelerinden yanayız zaten eskiden beri de bu uygulanıyor. Ancak KCK’lılar sadece sorunu siyasileştirmek ve şov yapmak için mahkemeyi kilitlediler. Kürtçeyi de kullanıyorlar. Bu çağda böyle siyaset anlayışı bence çağdışı bir zihniyeti ele veriyor.

Taraf, 05.12.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et