Kürtler’in boykotla imtihanı

BDP’nin boykot tutumu dalgalı bir seyir izliyor.
Biliyorsunuz, İmralı’dan gelen “halkı serbest bırakma” benzeri laflar üzerine önce herkes biraz umutlandı, boykot kaldırılıyor diye. Ama bu fos çıktı. Tam tersine bir sertleşme gözlendi BDP cenahında. Parti ileri gelenleri evet tutumlarını açıklayan sivil toplum kuruluşlarına tehditlerle saldırdılar. Güneydoğu’dan yoğun “mahalle baskısı” haberleri gelmeye başladı. Ancak bu baskılar demokratik kamuoyunda o kadar büyük tepki gördü ki, bunu bir yumuşama izledi. BDP yetkilileri ve söz konusu STK’ların yöneticileri bir araya gelip barışma mesajı verdiler.

En son olarak da Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in açıklamasını okuduk. Baydemir referandumda boykotun yüzde 51’in altında kalması halinde kendi meşruiyetinin de tartışma konusu haline geleceğini; böyle bir durumda halkı temsil etmiyorum deyip istifa edeceğini söyledi.

Sevilen siyasetçilerin istifayı seçimlerde bir “son dakika kozu” olarak öne sürmeleri zaman zaman rastlanan bir durumdur; ne kadar etkili olduğu da pek bilinemez.

Ama tabii bu bizim sorunumuz değil.

Bizim açımızdan bu açıklama, BDP’nin ve Baydemir’in referandum sonucunu tam olarak “hayat memat” meselesi haline getirdiklerini göstermesi bakımından önemli. Ve tabii buradan da şu soru geliyor akıllara: Bu mesele bu kadar hayat-memat meselesi haline gelmişse, BDP’nin halk üzerindeki baskılarını kaldırması beklenebilir mi?

Doğrusu ben bu referandumu Türkiye için bir hayat-memat meselesi olarak görenlerden değilim. Buna karşılık, referandumun Güneydoğu’da özgür bir atmosferde yapılıp yapılamayacağı meselesini ve elbette ki referandumda çıkacak sonucu, Kürt meselesinin bundan sonraki seyri açısından gerçekten hayati önemde görüyorum.

Hep vurguladığım gibi bugün içinde yaşadığımız dönemin en önemli ihtiyacı Kürtler’in konuşması… Kürt halkının farklı kesimlerinin, Kürt hareketi içindeki farklı siyasi eğilimlerin ve farklı örgütlenmelerin kendilerini bütün farklılıklarıyla özgürce ortaya koyabilmeleri…

Kürtler’in özgür iradesi tecelli edemezse Kürt sorununda hiçbir adım atamayız. Mesela şu demokratik özerklik denen projeye Kürtler’in ne kadarının sıcak, ne kadarının soğuk baktığını bilemezsek; ne kadarının köklü bir yerel yönetim reformuyla yetinmekten; ne kadarının ise ille de bayrak dikmekten yana olduğunu anlayamazsak doğru siyasetler inşa etmek için pusula kalmaz elimizde.

Daha genel olarak, eğer halkların kendi kaderini tayin hakkından söz ediyorsak, o hakkı kullanacak olan halkın bunu kendi özgür iradesi ile yapabilecek ortama sahip olması gerekir. Sorunların siyaset yoluyla çözüldüğü demokratik rejimlerde son sözü sandık söyler. Ve sandık ortaya konduğunda insanlar sandığa gitmeye korkuyorsa; bu temel şart yoksa gerisi laf-ı güzaftır, büyük bir aldatmacadır.

Şimdiye kadar böyle bir özgürlük ortamı yaratılamadı.

Geçmişten bu yana, bölge esnafının PKK tehdidi altında kepenk kapatmak zorunda kaldığı, bölgedeki işadamlarından zorla alınan haraçlar, PKK’ya karşı çıkan aydınların nasıl “yargısız infaz”a uğradığı, örgütün kurduğu sözde Halk Mahkemeleri’nde yargılanmak dahil çeşitli tehditler altında yaşadığı herkesin malumu…

Bütün bu dönem boyunca, bölge halkı PKK’dan gelen bu baskıları engelleyebilen “güçlü bir devlet”i arkasında bulabilseydi, ona güvenebilse ve bu güven içinde korkmadan tavır alabilseydi durum çok farklı olabilirdi.

Ama öyle olamadı. Tam tersine Kürtler hep iki tarafa da güvenemeden, iki taraflı bir sıkışmışlık içinde yaşamak zorunda kaldılar. Bir okurumun mesajında söylediği gibi, uzun yıllar boyu “ağızlarında devletin, enselerinde PKK’nın namlusuyla” yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar.

Bu referandumda bu tablonun değişmesi için hem devlete hem de Kürtler’e düşen görevler var:

Devlet o bölgede güçlü bir “tarafsız hakem” olarak ortaya çıkabilir ve özgür iradenin tecelli edeceği güvenlik ortamını sağlayabilirse; Kürtler de cesaretlerini toplayıp oy kullanma haklarına sahip çıkabilirse bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmaz ve Kürt meselesinin siyaset yoluyla çözümü için önümüzde yepyeni olanakların açıldığı yeni bir döneme gireriz.

Aksi halde, daha önümüzde çok uzun bir yol ve çekilecek çok acı var demektir.

Bugün, 06.09.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et