Kürt toplumunda çok seslilik

Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşlarından PKK’ya yapılan “şiddete son verin” çağrısı çok önemli.
Çünkü bu çağrı gerek Kürt sorununun, gerekse şiddet sorununun çözüm yolunda ilerlemesi için en hayati ihtiyacın ne olduğu konusunda önemli bir başlangıç oluşturuyor.

Bu ihtiyaç Kürtler’in konuşmaya başlamasıdır…

Hem kendi aralarında hem de bizlerle… Ama tek ağızdan değil, bütün farklılıkların, bütün çeşitliliklerin sergilendiği çok sesli bir koro halinde konuşmaya başlaması…

Zira yıllardır PKK’nın ya da bölgede faaliyet gösteren PKK uzantısı partilerin Kürtler’in ne kadarını temsil ettiği konusundaki kısır tartışmanın bir türlü bitmek bilmemesinin sebebi, Kürtler’in bir türlü konuşmaya başlamamasıdır. Kürt toplumunun bu “dilsizliği” yüzündendir ki PKK çoğu kez Kürtler adına konuşan tek güç olarak ortaya çıkmış ve gerçeğin çok ötesinde bir “temsil gücü” iddiasını sürdürebilmiştir.

Otuz yıldır süren bu suskunluk ve suskunluk sonucu ortaya çıkan tek seslilik görüntüsünün tek sebebi PKK korkusu değil kuşkusuz. Evet, Hikmet Fidan gibi yürekli muhalif seslerin başına gelenlerin Kürtler’i korkuttuğunu biliyoruz.

Ama en az bu korku kadar etkili olan bir başka faktör de devlet zorbalığı idi. Uzun yıllar süren devlet zorbalığının farklı Kürt akımları üzerinde yapıştırıcı etkisi oldu. Devletin Kürtler’e yönelik her haksız uygulaması, her insan hakkı ihlali, her faili meçhul, her saldırı baskı altındaki halkı kendi içinde birleşmeye itti; iç çelişkilerin su yüzüne çıkmasını, tartışılmasını engelledi. Kürtler PKK’nın çizgisini ve PKK’nın vadettiği düzenin nasıl bir düzen olduğunu, böyle bir düzeni isteyip istemediklerini konuşamadılar, ortak noktalarını ve ayrılıklarını özgürce ortaya koyamadılar, bu temelde alternatif örgütlenmeler yaratamadılar. Kısacası siyaset yapamadılar.

Meydan, Kürtler’in tek temsilcisi olduğunu iddia eden terör örgütüne kaldı.

Şimdi bir an için bu suskunluğun kırıldığını, Kürt toplumu içinde ne kadar görüş, öneri varsa ortaya döküldüğünü düşünün.

Mesela şu “demokratik özerklik” denen proje özgürce tartışılmaya başlansa ne çok itiraz, ne çok şüphe ve endişe dökülürdü ortaya. Acaba Kürtler’in kaçı PKK’nın yönetiminde bir özerkliğin “demokratik” olacağına inanırdı? Diyarbakırlı Kürt işadamlarının kaçı PKK özerk bölgesinde iş yapabileceğini inanır; bölge üniversitelerinin akademisyenlerinin ne kadarı PKK hakimiyeti altında akademik özgürlükleri olabileceğine güvenirdi? Bölge esnafı, PKK yönetimindeki bu özerk bölgeden Batı’ya doğru büyük bir Türk gücü başladığında şehir ekonomisinin bundan nasıl etkileneceğini düşünürdü acaba? Bazıları çıkıp “Ben özerkliğini ilan etmiş bir Diyarbakır Belediyesi’nin bugünkünden daha demokratik olacağına inanmıyorum. Baksanıza, daha şimdiden bizim belediye başkanımız KCK denilen örgüt karşısında sustalı maymun gibi davranıyor. Yarın özerk olursak ne olacak? PKK seçtiğimiz başkanları görevden almayacak mı” demez miydi?

Eğer bu tek sesli tablo kırılsa, Öcalan’ın kişiliği, PKK’nın derin devletle ilişkileri konusunda herkes düşündüğünü ve bildiğini ortaya dökebilse “Sayın Öcalan” diyenlerin kaçı liderlerinin saygıdeğer olduğunu düşünürdü?

Böyle bir iklimde, özerklik, federasyon ya da ayrı devlet seçenekleri ortaya atıldığında her bir proje ne kadar destek alırdı acaba? Kürtler’in yüzde kaçı PKK gibi despot bir örgütün “devlet” olduğu bir Kürdistan’da yaşamayı göze alabilirdi? Ne kadar bir kitle böyle bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en kötü zamanlardaki zulüm ve baskısına bile rahmet okutacağını öngörebilir; ne kadarı “İsterse TC’den daha despot olsun, yeter ki bizim devletimiz olsun” derdi…

Ve bütün bu tartışmalar içinde PKK’lıların ne kadarı silahlarını bırakıp siyaset yapma yoluna gider, kaçı elde silah dağda savaşmaya devam etmek isterdi?

X x x

Aslında böyle bir tablo hayal değil.

Şartlar olgun… Kürt halkının çoğunluğu haklarını istiyor ama terör istemiyor. PKK’nın şiddetle gidebileceğin yolun sonuna geldiğini herkes görüyor. Kürtler kendi meselelerinin PKK ipoteği altında olmasından son derece huzursuz. Türkler de Kürtler de birbiriyle çatışmak istemiyor fakat gidişattan da endişe ediyor.

Eğer ülkeyi yönetenler perspektiflerini biraz genişletebilseler; özgür tartışmanın nelere kadir olduğunu bir görebilseler; tartışmayı yasaklamak yerine böyle bir tartışma için gereken özgürlük ortamını garanti edebilseler, Kürt toplumunun mevcut tek sesli yapıyı kırıp zengin bir tartışma başlatması işten bile değil.

Tabii, Kürtler’in kamuoyu önderlerine de biraz daha cesaretli davranmak ve tartışma özgürlüğünü tartışma yapa yapa genişletmek gibi bir görev düşüyor.

Bu açıdan ben Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşlarının başlattıkları bu hareketi çok önemsiyor ve genişleterek sürdürmelerini diliyorum. Kürt toplumunun çok sesli bir yapıya kavuşması bu sorunun kilididir. Bu kilidi açmada öncülük edenleri bu halk her zaman hayırla yad edecektir.

Bugün, 28.06.2010
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et