Ağır siyasî problemlerle boğuşan bir ülkenin vatandaşları olarak her türlü sohbet ve tartışma ortamında büyük lâflar etmeye ve sorunları yukardan aşağıya çözme formülleri geliştirmeye meraklıyız. Bu yüzden bazen gereksiz yere zıtlaştığımız ve birbirimize karşı sertleştiğimiz oluyor. Oysa, günlük hayat daha çok ‘küçük şeyler’ etrafında dönüyor. Çoğu zaman farkına bile varmadığımız bu küçük şeyler hayat kalitemizi yükseltiyor veya düşürüyor. Yazılarımda zaman zaman bu tür ‘küçük’ meseleleri ele almayı düşünüyorum.
Mobil telefonlar hayatımızın bir parçası hâline geldi. Akıllı telefonların çıkmasıyla bu marifetli cihazların iş, aile ve cemiyet hayatımızda ağırlığının artacağı kesin. Artık birçok işi onlarla yapıyoruz. Bunun için çeşitli markalardan değişik vasıflara sahip telefonlar satın alıyoruz. Ancak, ceplerimizdeki telefonların çoğu fonksiyonunu ifa edebilmesi, baz istasyonlarının yaygınlığına ve gücüne bağlı. Herkes her zaman her yere ulaşabilmek istiyor. Buna karşılık, baz istasyonları insanlarda tedirginliğe yol açıyor. Evlerin ve işyerlerinin yakınlarında baz istasyonu bulunması istenmiyor. Baz istasyonlarının özellikleri ve sağlığa zararları konusunda efsaneler, söylentiler ortalıkta dolaşıyor. İnsanlar çoğu zaman yeterli ve güvenilir bilgi bulamıyor.
Geçenlerde Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) faydalı bir iş yaptı. 4 Kasım’da baz istasyonları hakkında ayrıntılı bilgi kapsayan bir internet sitesini devreye soktu (www.turkiye.gov.tr/bazistasyonları). Buradan ülkemizdeki 85 bin baz istasyonunun yerleri ve düzenli olarak tekrarlanan ölçüm sonuçları öğrenilebilecek. Ziyaretçiler ayrıca istasyonların yaydığı elektromanyetik dalgaların insan sağlığına tesiri hakkında da bilgi bulabilecek. E-devlet şifresiyle web sitesini ziyaret eden vatandaşlar evlerine bir kilometre mesafede bulunan tüm baz istasyonlarını ve değerlerini görebilecek. Bu adımın kamu organlarının şeffaflığı ve vatandaşların bilgiye ulaşma hakkı bakımından büyük önem ve değer taşıdığı açık. BTK’yı tebrik ederim. Bu çabası hayatımıza müspet katkıda bulunacak.
Söz mobil telefon sisteminden açılmışken, bir olumsuzluğa dikkat çekmek isterim. Birkaç ay önce, telefonuma bir sesli mesaj düştü. Digitürk adlı televizyon yayını satma şirketinin bir tanıtımıydı. Operatör, benim talep etmiş olmadığım, tek taraflı gönderilmiş bu mesaj için faturama 69 krş. ekledi. Şöyle bir düşündüm, bu tür mesajların toplu parasal boyutunu. Benzer bir mesaj her ay bir milyon kişiye gönderilmiş olsa, operatörün kasasına 0,69krş. x 1 milyon =690 bin lira para girmiş olur. Otuz milyon abonesi olan bir operatör her ay bir milyon müşteriye böyle bir mesaj gönderse, her aboneye 2,5 yılda bir sıra gelir. Bu yüzden, çoğu abone bunu dert etmez. Ancak, miktarı ne olursa olsun bu meblağ müşteriden haksız yere alınmış olur. Her bir aboneye bindirilen haksız yük çok küçük (yalnızca 69 krş. ) ama operatörün kasasına akacak miktar çok büyük (690 bin TL X 30 = 20 milyon700 bin TL).
Bu tablo beni rahatsız edince Digitürk’ü arayıp bir yetkiliyle konuşmak istedim. Teyp kayıtlarıyla epeyce boğuştuktan sonra bir müşteri temsilcisine ulaşmaya muvaffak oldum. (Bu esnada herhalde telefon faturama birkaç lira eklenmiştir). Ne var ki, muhatap olduğum kişiye derdimi anlatamadım. Dediğim şuydu: ‘Ben, şirketinizden bir tanıtım istemedim. Tanıtım yapıyorsanız maliyetini sizin üstlenmeniz gerekir. Siz hem talebim ve iznim olmadan bana tanıtım mesajı gönderiyor, hem de bunun maliyetini yine onayım olmadan bana ödetiyorsunuz. 69 kuruşumu iade edin’.
Görevli ne söylediğimi de niçin söylediğimi de bir türlü anlamadı. Onun kafasındaki düşünme kategorileri benim kafamdakilerden çok farklıydı. 69 kuruş için operatör şirkete başvurmam gerektiğini söyledi. İşlemi başlatanın çalıştığı şirket olduğunu (bu arada, her iki şirket de aynı gruptan), dolayısıyla benim işlemin başladığı yere rücu etmem gerektiğini ifade ettiğim her seferinde ‘telefon operatörüne müracaat et’ mekanik cevabını tekrarladı. Sonuç olarak, bir yere varamadım. Harcadığım ilave telefon parası, sinir bozukluğu ve kaybedilen zaman yanıma kâr kaldı. Hâlâ ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Belki de hukukçu arkadaşlardan destek alıp yargıya gitmeliyim. Belki de BTK’nu göreve çağırmalıyım. Siz olsanız (ki eminim aynısı sizin başınıza da gelmiştir) ne yapardınız?
Evet, ne demiştim, küçük şeyler deyip geçmeyelim. O küçük şeyler hayatımızın kalitesini iyileştirebilir de kötüleştirebilir de.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmıştır.