Siyasette tasfiye rüzgârları esiyor. Bazen bu, siyasete canlılık ve yenilik getirir.
2002 seçimlerini unutmadık henüz. Koca bir siyaset sınıfı sandığa gömülüp tasfiye olmuştu. Yani, siyasette tasfiye vardır. Ancak bu, seçim gibi doğal yollarla halk tarafından yapıldığında makbuldür. Siyasal mühendislik yöntemleriyle tasfiye ise siyasete dışarıdan müdahale demektir.
Siyaset mühendisliği şu günlerde CHP’de yürütülüyor. Hafta sonu CHP’de kurultay var. Yıllardır CHP’yi yüzde yirmilere kilitleyenler, AK Parti karşısında üst üste seçim kaybedip gitmeyenler, Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘başarısız’ ilan edip tasfiye etmeye çalışıyorlar. Nedeni mi? Tuhaf ama, Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi değiştirmesinden korkuyorlar.
Düşünün, ‘ana damar CHP’ için Kılıçdaroğlu ‘revizyonist’, partinin laikçi-Kemalist genleriyle oynayan birisi. Hatta onu ‘Sorosçu’ ilan edenler bile var. Korktukları Kılıçdaroğlu’nun yaptığı yenilik ise neredeyse ‘yeni CHP’ sözünden ibaret ki o lafı da zaten uzun süredir ağzına almıyor. Bir kitle değişimden, yenileşmekten bu kadar korkar mı? Korkarsa toplumun değişim taleplerine nasıl karşılık verebilir?
Herhangi bir sıradan siyasal gözlemci CHP’yi incelesin, vereceği reçetenin başlığı ‘Değişin!’ olur. Tarihinde hiçbir serbest seçimi kazanamayan, son 10 yılda da yüzde 20’lere kilitlenmiş bir partiye başka ne denir?
Partinin programını, kimliğini, kadrolarını ve çalışma yöntemlerini gözden geçirmesi gerek. Memlekette ‘pozitivizm’in babalığını yapan bir hareketten biraz ‘rasyonel’ olmasını bekliyor insan. Aksine onlar dogmalarını sorgulamak, gerçeklerle yüzleşmek, toplumsal talepleri anlamak ve taşımak yerine halkı sorgulamayı ve hatta suçlamayı âdet haline getirmişler.
Hâlâ ‘devletin partisi’ kimliğine sığınan bir parti CHP. Anlaşılan, devletin el değiştirdiğinden bile haberdar değiller. CHP’nin ordudaki, yargıdaki, üniversitelerdeki müttefikleri artık iktidarda değiller. Ekonomi dünyasındaki destekçileri de çoktan ‘yeni devlet’in dağıttıklarını kapmaya çalışmakla helak ediyorlar kendilerini… Kısaca CHP’nin devlet ve sermaye cephesi düşmüş durumda. Artık siyaset yapmaları, seçim kazanmaları gerekiyor. Aslında anlasalar bu durum, CHP’yi iktidarın asıl kaynağı olan ‘halk’a götürecek. Ama nerede?
Ecevit’in 1970’lerde ne yaptığını bile hatırlasalar bir çıkış yolu bulabilirler. CHP, 1960 sonrası en yüksek oy oranına 1977’de ulaştı (yüzde 42). Bu da Bülent Ecevit’in genel başkanlığında oldu. Peki o dönemde Ecevit’in özelliği neydi? Öncelikle anti-militarist oluşu. 12 Mart’tan sonra darbeye destek veren CHP’nin genel sekreterliğinden ayrıldığı için bir yıl sonra ‘milli şef’ İnönü’yü kurultayda devirerek genel başkan olabilmişti. İkincisi, o yıllarda Ecevit yazdıklarıyla ve söyledikleriyle partiyi belki de ‘tarihinin en az Kemalist’ olduğu dönemini yaşattı. Ecevit, gelişmeleri, talepleri, yükselen toplumsal hareketleri doğru okuyarak partiye sol, halkçı, dayanışmacı bir kimlik inşa etti. Sonuç, Kemalizm’den uzaklaşan, halka yakınlaşan bir CHP… Formül bu ve hâlâ geçerli.
CHP bunu yapmak yerine AK Parti karşısında kaybettikçe geriye döndü. Kemalist, devletçi, cumhuriyetçi, elitist, statükocu bir kimlik üzerinden savunma yapmaya kalkıştı. En eski haline döndü ve kitlelerden koptu.
AK Parti de açıkçası bunu çok iyi ‘deşti’. CHP’nin tek parti dönemindeki toplumun hafızasına kazınan yanlışlarını vurgulayarak ‘yeni CHP’yi bu tarihî yanlışları savunmaya zorladı. Dersim tartışması, İsmet İnönü vs. boşa gündeme getirilmedi Başbakan tarafından… CHP de o tarihsel kimliğe, pratiğe ve mirasa sahip çıkarak AK Parti’nin istediği kıvama ve çizgiye geldi. Geçmişiyle hesaplaşıp kendine yeni bir kimlik, program ve vizyon çizemeyen CHP, ‘Atatürk’ün partisi, devleti kuran parti’ söylemine sarılıp ‘laiklik, Cumhuriyet’in kazanımları, şeriat geliyor’ basitliğine düştükçe ‘eski imajı’nı sürekli güncelledi. Böyle olunca da CHP’nin canına okuduğu toplumsal kesimlerin mirasçıları CHP’den hortlak görmüş gibi kaçtılar ve kaçıyorlar. Yanlış da değil; bu CHP bir zombi…
CHP’liler şunu düşünsünler; Başbakan Erdoğan CHP’nin tarihini, tarihî kimliğini ve pratiğini neden sürekli hatırlatıyor? CHP’nin sorunu ne tüzük ne Kılıçdaroğlu… Geçmişi…
Zaman, 24.02.2012