Bitmek tükenmek bilmeyen bir tartışmadır bu: Kıdem Tazminatı Fonu kurulsun mu, kurulmasın mı…
Şimdilerde konu, aynı argümanlarla ve aynı saflaşma düzeniyle yine gündemde.
AK Parti Hükümeti (tıpkı kendisinden önceki hükümetler gibi) iktidara geldiğinden beri fonu yasalaştırmak istiyor. Sendikalar ve işçi kesimi yine karşı çıkıyor. İşveren kesiminin tek derdinin ise yine yıllardır olduğu gibi fona ödeyeceği prim oranını düşürmek olduğu görülüyor.
Bilindiği gibi kıdem tazminatı, işverenin, herhangi bir çalışanını -işçinin kusuru olmadığı hallerde- işten çıkardığında ödediği tazminat. Şu anki uygulamada işveren işten çıkardığı işçinin çalıştığı her yıl için bir aylık giydirilmiş ücreti kadar kıdem tazminatı ödüyor. Yani tazminatın sorumlusu tek başına işveren.
Yapılmak istenen yasal değişiklikle, devletin kontrolünde Kıdem Tazminatı Fonu adı altında bir fon oluşturuluyor. İşveren çalıştırdığı her eleman için bu fona, çalışanın ücretinin belli bir oranında prim ödüyor. Herhangi bir kişi, sigortalı olarak çalışmaya başladığı andan itibaren bu fona dahil oluyor. Arada, bir işten çıkarılıp bir başka işe geçse de kıdem tazminatını alamıyor, zira fonda biriken parasını toplu olarak alabilmek için en az on yıl prim ödemiş olması gerekiyor.
Fonu savunanlar, bu fon sayesinde işçilerin kıdem tazminatlarının garanti altına alınacağını; iflas eden ya da çamura yatıp kıdem tazminatı ödememek için bin bir dolap çeviren işverenlerden haklarını alabilmek için yıllarca mahkemelerde sürünmek zorunda kalmayacaklarını söylüyorlar ve bunun işçi dostu bir yasa olduğunu iddia ediyorlar.
Sendikalar ise, bu tasarıyla kıdem tazminatı denen şeyin ana amacının yok edildiğini savunarak karşı çıkıyorlar -ki haklılar.
Çünkü işçi için bu tazminatın tek bir anlamı var: Başına bir kaza gelip de işten atılırsa, kıdemine göre, üç-beş ay dayanabileceği ya da küçük de olsa kendine bir iş kurabileceği toplu bir paraya kavuşmak. Oysa hazırlanan tasarı kıdem tazminatını, bir emeklilik ikramiyesine dönüştürüyor. Böylece amacından tamamen saptırmış ve işçilerin çok önemli bir güvencesini yok etmiş oluyor. İşçi haklı olarak, “Böyle bir ‘kara gün’ parası bana en zor zamanımda, yani işsiz kaldığımda lazım, on yıl sonra değil” diyor.
Kıdem Tazminatı Fonu’na çalışanların kazancı ya da kaybı açısından bakarsak durum bu. Ama konunun hiç sözü edilmeyen bir başka boyutu daha var ki o da ekonominin bütünü açısından taşıdığı anlam.
Ekonominin bütünü açısından bakarsak, bu tasarıya kıdem tazminatı fonlarının devletleştirilmesi operasyonu diyebiliriz. Evet, devlet, hani şu ekonomiden elini çekmesini istediğimiz devlet bu yasayla şimdiye kadar el atmadığı bir alana daha el atmış oluyor. Kıdem Tazminatı Fonlarına el koyuyor! Ve böylece bir yandan ekonominin kara deliklerini kapatalım diye uğraşırken kocaman bir kara delik daha yaratmış oluyoruz.
Aslında sorulacak soru çok basit: Kıdem tazminatı denen şey, işçiyle işveren arasında alıp verilen bir para. İşveren veriyor, işçi de alıyor… Peki devlet ne demeye bu işe burnunu sokuyor? Eğer amaç işçilerin kıdem tazminatlarını garantiye almaksa, bir Kıdem Tazminatı Fonu kurulup işten ayrılan işçinin tazminatı bu fondan ödenecekse, işverenler bir araya gelip bir fon kurmayı beceremez mi? Ya da bu işi mevcut fon yönetim kurumlarından güvenilir birine veremez mi? İşverenler bu fonu kendileri işletmek varken neden devletin kurduğu fona teslim etsin? Ödeyeceği parayı neden devlet üzerinden geçirerek ödesin?
Üstelik de paralar bu konudaki başarısızlığı tescilli bir kuruma teslim ediliyor. Fon yönetimi söz konusu olduğunda, devletten daha kötüsünü, daha beceriksizini bulmanın mümkün olmadığını artık bütün dünya görüyor. Bizim tecrübemiz belki de en vahimlerinden: Devletin SSK fonlarını nasıl pul ettiğini 1963’ten beri acı acı yaşamadık mı? Zorunlu Tasarruf Fonu rezaletini unuttuk mu?
Peki ne akla hizmet hâlâ, devlet denetiminde fon kurmaktan bahsediyoruz? Bunun kuzuyu kurda emanet etmekten başka bir şey olduğunu bilmiyor muyuz?
Elbette biliyoruz. Devleti yönetenler de biliyor.
Ama devlete para lazım!
Devletin ağır cüssesiyle yaşamaya devam edebilmesi için, mutlaka “yutacağı” yeni fonlar, yeni kaynaklar bulması lazım. Dün Zorunlu Tasarruf, Zorunlu Deprem Sigortası dedi, bugün Kıdem Tazminatı Fonu diyecek ve ne yapıp edip yeni fonlar kuracak. Sözde özerk yapılar kurup bu fonları yağmalayacak.
Konunun kısa özeti budur. İşçilerin kıdem tazminatlarını güvence altına alma argümanı ise bu yağmaya geçirilen popülist bir kılıftan başka bir şey değildir.
Bugün, 08.08.2011