“Karne” bir klasik eğitim ürünüdür…

Yaklaşık 800 bin öğretmeni, 17 milyon öğrencisi bulunan “dev sektör” iki hafta mola verecek. Her yıl olduğu gibi çocuklara geleneksel eğitim anlayışının tipik bir ürünü olan adına karne dedikleri birer belge verilecek. Başarı ya da başarısızlıkların rakamlarla ifade edildiği bu belgeler merkezi ölçme değerlendirme standartlarına göre belirleniyor. Öğrencilerin girdikleri her dersten aldıkları notlar yazılı sınavlar, ders içi etkinlik, performans ve proje ödevleri çerçevesinde değerlendiriliyor ve 100 üzerinden belirlenen not sistemine göre başarılı ya da başarısız oldukları tespit ediliyor. Notlar bakanlığın internet üzerinden sağladığı “eokul” sistemine kayıt ediliyor ve dönem sonlarında karne şeklinde öğrencilere veriliyor. Bu tür klasik ölçme değerlendirme sistemleri bireysel yetenekleri keşfetmek, bireyin zekâsını en verimli şekilde kullanma becerisini geliştirmek ve yönlendirmek yerine aksine bireyin zayıf yönlerini “başarısız” şeklinde rakamlarla deşifre ederek bir bakıma çocukları ailelerine ihbar etmeye yaramaktadır.

Geçmişte karne yüzünden birçok çocuğun psikolojisinin bozulduğunu, ailelerin ise sırf bu belgeler üzerinden çocuklarını rencide ettiklerini tanıklık ettik. Bu yüzdendir ki uzman psikologların hemen her karne dönemi üzücü hadiselerin yaşanmaması için gerek aileleri ve gerekse öğrencileri bir kaç kırık notun hayatın sonu olmadığı yönündeki nasihatleri sıklıkla duyarız. Uzman PDR Oktay Aydın’ın da ifade ettiği gibi; ölçme ve değerlendirmenin temeli, durum saptaması yapmak, güçlü ve zayıf yanları ortaya koymak ve gelişim için ipuçları sunmaktır.

Karneye ihtiyacımız yok

Bugün okulların kendilerinin geliştirdiği farklı ölçme değerlendirme yöntemleriyle çocukların başarıları belgesiz de ölçülebilir. Başka bir deyişle merkezi ölçme değerlendirme metotların aksine çocukları “başarısız” göstermek zorunda değiliz. Onların güçlü ve zayıf yönlerini keşfetmek, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirmek için 100 üzerinden belirlenmiş birtakım moral bozucu rakamlara ihtiyaç duymayabiliriz. Bunun için yapılması gereken merkezi ölçme değerlendirme standartların dışında okulların kendi ölçme değerlendirme metotlarını geliştirmesidir. Ancak bunun için de evvela “okul özerkliği” konusunu gündeme almalıyız. Eğitim kalitesi yüksek ülkelere baktığımızda ölçme değerlendirmenin temel hedefinin “öğrencilere katkı sunmak” olduğunu görmekteyiz. Ölçme değerlendirme daha çok sistemlerini öğrenci lehine gözden geçirmeye ve onların kendi yeteneklerini keşfetmelerine dönüktür.

Türkiye’de yıllardır öğretmenleri daha çok çocuklara verdikleri not üzerinden teftiş eden bir kurum vardı. Hâlâ faal olan ve son yıllarda alanları bir nevi rehberlik hizmetine dönen müfettişlerin görev alanı artık okul denetiminden ziyade farklı eğitim modelleri ve ölçme değerlendirme metotları üretme üzerine kaydırılmalıdır. Öğrencilerin not üzerinden değerlendirildiği bir ülkede aynı şekilde öğretmenlerin de başarılarının not üzerinden değerlendirildiği unutulmamalıdır. Eğitimde temel hedef eleme değil bireylerin yeteneklerini keşfetme ve onların zekâlarından azami ölçüde istifade etme olmalıdır. Bu bakımdan artık karne sisteminden vazgeçilmelidir. Bunun yerine her bir öğrenci için ailelerin de içinde yer alacağı dosyalar tutulabilir. Her bir dersten hazırlanacak olan bu dosyalarda notlar yerine düşüncelerin ve işbirliği çerçevesinde yapılması önerilen bir takım somut uygulamaların yer alması sağlanabilir. Kısacası insan ve yeterliliklerin ön planda tutulduğu farklı farklı metotlar devreye sokulabilir.

Örneğin İsviçre’de not sistemi yoktur 1-6 arasında değişen “ iyi” ,”en iyi” şeklinde puan sistemi vardır. Bazı kantonlarda ise not ve puan sistemi hiç yoktur yılda iki kez rapor verilir. Bu eğitim sona erdiğinde öğrencilere karne ya da not verilmez. Finlandiya’da ise öğrencilerin bilgi ve becerileri; “mükemmel”, “güzel”, “tatmin edici” şeklinde değerlendirilir. Öğrencilere dönem dönem raporlar verilir. Öğretmen aynı zamanda uzman pedagog olarak kabul edilir. Öğretmenler okulda otorite sahibi oldukları gibi yerel müfredat hazırlama, ölçme değerlendirme kriterlerini belirleme ve okul politikalarını yönlendirmede de başrol oynuyorlar.

Eğitim renkli hale gelebilir

Klasik eğitim sisteminde gerek eğitim politikaları ve gerekse ölçme değerlendirme metotları merkeziyetçi bir anlayışla dizayn edilir. Bireysel farklılıklar ve zekâ türleri dikkate alınmadan hiyerarşik bir yapılanmada, sıkı denetimlerle ve rakamlarla belirlenen başarı ölçümleriyle bir eğitim sistemi inşa edilir. Devlet başlı başına eğitimin finansörü, denetleyicisi, müfredat sağlayıcısı, program belirleyicisi ve aynı zamanda ölçme değerlendirme standartlarını belirleyendir. Bu yüzden klasik eğitim kurumları çocuklar için de öğretmenler için de pek renkli ortamlar değildir. Çünkü bu tür sistemlerde farklı okul ve esnek eğitim modellerine, farklı müfredat seçeneklerine şans verilmez. Oysa eğitimin yerel dünyası daha renklidir.

Okul ve öğretmen özerkliğin sağlandığı ülkelerde eğitim adına rekabet ortamı doğmakta ve bu ülkeler uluslararası ölçme değerlendirme raporlarında hak ettikleri yerleri almaktadırlar. Eğitimi moral bozucu, sıkıcı bir durumdan kurtarmak ve daha renkli bir hale getirmek zor bir iş değil. Bunun için devlet eğitimi merkeziyetçi bir anlayışla çekip çevirmesin kâfidir. Bu işi kısmen sivil topluma, eğitimcilere, öğrencilere ve ailelere bırakabilir. Karne alan çocuklara ve ailelerine şunu söylemek isterim. Karnede yer alan rakamlar yüzünden üzülmeyiniz. Bu sizin mutlak başarınızı ölçen bir veri değildir. Öğretmenleriniz ve ailelerinizle birlikte ilgi ve yeteneklerinizi keşfetmenin yollarını arayınız.

Taraf, 30.01.2013

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et