Ülkenin seçimlerden önceki halini bir düşünün.
Siyasi gerilimin yükseldiği, atmosferin ağırlaştığı, toplumun bunaldığı ve nefes alamaz hale gelmeye başladığı elektrik yüklü bir ortam vardı.
Halk fişi çekti ve bir anda bütün tablo değişti.
Şimdi yeniden beyaz bir sayfanın açıldığı, seçimlerden önce her zamanki gibi elinden geleni ardına koymayan oligarşi medyasının bile yeniden sempatik mesajlar verdiği kısa bir “ilk durum”u yaşıyoruz.
Ama hepimiz biliyoruz ki böyle devam etmeyecek.
Bunun sadece hükümetin yapıp ettikleriyle ilgili değil, yaşadığımız değişimin niteliğinden kaynaklanan boyutları olduğu için.
Değişim harareti yükselir
Türkiye toplumu, ayrıcalıklı bir zümrenin subaşını tuttuğu oligarşik bir yapıyı, kitlelerin demokratik seçimlerle iş başına gelen siyasi temsilcileri eliyle değiştiriyor. Hiçbir bünye bu değişimi yüksek ateş olmadan atlatamaz. Çünkü “eli iyi gelenler” kartların yeniden dağıtılmasına her zaman itiraz ederler ve bu tepki siyasi gerilim olarak yansımasını bulur.
Ama siyasi gerilimin kaçınılabilir boyutu da vardır ki, değişimi yürüten siyasi aktörünün bunu başarması önemlidir.
Gerilimi düşürmek için bu yapısal değişimden vazgeçmeyi kastetmiyorum.
Ali Koç kapitalizmin gerçek bir sorun olduğunu ve eşitsizliklerin giderilmesi için kapitalizmden kurtulmak gerektiğini söylemiş. Medyada birçok yazar bu sözlere sahip çıktı ve kapitalizmden niye kurtulmak gerektiğini kendince ifade etti.
Kapitalizmden kurtulmak gerektiği eski bir görüş. Daha önce çeşitli şekillerde birçok kişi ve sosyal/siyasal hareket tarafından dile getirildi. Koç’un çıkışını da kapitalizmin mahiyeti hakkında sağlam bilgiye dayanan bir görüşü açıklamaktan ziyade popüler olanın dile getirilmesi olarak okuyabiliriz.
Kapitalizm terimini piyasa ekonomisi taraftarı yazarlar değil, tam da tersine, kapitalizme karşı olan yazarlar icat etti. Kavram her hâlükârda sevimsiz ve yanıltıcı. Ortalama kültürde kapitalizm acımasız bir kapitalist sınıfın varlığına, bencilliğe, dizginsiz kazanma hırsına, eşitsizliğe, sömürüye ve bazen açlığa tekabül ediyor.
Hakkında anlamlı bir tartışma yapabilmek için kapitalizmin iki türü olduğunu en başta belirtmek gerekir. İlki eş-dost kapitalizmidir. Bu modelde zengin ve güçlü sınıf siyasîlerle ittifak hâlinde devlete müdahaleci ve kendi menfaatine olan ekonomi politikalarını uygulattırır. Zenginliğe yaratıcılık ve girişkenlikle değil siyasî destek ve kayırmalarla ulaşır. İkincisiyse piyasa ekonomisi ile aynı anlamda kullanılan kapitalizmdir. İlle de kapitalizm terimi kullanılacaksa buna liberal kapitalizm adı verilebilir. Bugün dünyada egemen olan ekonomik model liberal kapitalizm değil eş-dost kapitalizmi.
Eş-dost kapitalizminde ekonomik sınıf ile politik bürokratik sınıf karşılıklı menfaatleri için işbirliğine girer. Devlet elitleri ekonomik politikaları zengin sınıfın çıkarına olacak şekilde çizer, ama bu politikalar topluma tüm halkın, öncellikle ve özellikle fakirlerin yararına politikalar olarak pazarlanır. Zenginler siyasîlerin bu “kıyağına” karşılık politikacılara özel destek verir.
Eş-dost kapitalizminin en başta fakirler olmak üzere toplumum büyük çoğunluğunun aleyhine olduğu açık. Bu sistemde devlet fakirlerden ve güçsüzlerden zenginlere ve güçlülere kaynak aktarır. Üst ekonomik sınıf kalitesiz, dünya standartlarını yakalamaktan uzak, pahalı ürünlerle tüketicilerin refah seviyesini düşürür. Ancak, aynı sınıfın mensupları her konuştuğunda halkın çıkarından, yatırımları fakirler ve millî ekonomi için yaptıklarından dem vurur. Kendi menfaatlerini dolambaçlı bir yolla başkalarının çıkarlarını kılıf yaparak ifade eder. İnsanlar çoğu zaman reel ekonomide ne olup bittiğini göremediğinden ekonomi çarkının nasıl döndüğünü tam olarak anlayamaz. Bu kapitalizm ekonomik etkinliğe değil siyasî kayırmacılığa ve ayrımcılığa dayanan, gayri âdil, hak edilmemiş, ekonominin kaynak etkin ve üretken olmasını engelleyen eşitsizlikler yaratır.
Kapitalizmin diğer türü, yani liberal kapitalizm âdil ve etkin bir sistemdir. İnsanları çalışkanlıklarına ve ekonomik hayata tüketiciler tarafından takdir edilen katkılarına göre ödüllendirir. Üreticilerin tekel olmasını ve devlet ile ittifaka girerek tüketicileri sömürmesini engeller. Zenginliğin ve ekonomik gücün temerküz etmesine ve hep aynı ellerde kalmasına izin vermez. Bireysel çalışkanlığı, girişkenliği, verimliliği teşvik eder. Eş-dost kapitalizminde olduğu gibi liberal kapitalizmde de eşitsizlikler olur. Ancak, bu eşitsizlikler çoğu zaman hak edilmemiş ve gayri âdil değildir. Engelsiz rekabet ortamında eşitsizlikler ekonomik dinamizme kaynak teşkil eder, girişimciler için müşevvik sağlar.
Eş-dost kapitalizmi suni bir ekonomik modeldir. Doğması siyasî müdahaleye bağlıdır. Piyasa kapitalizmi ise kendiliğindendir. Devletin müdahale etmemesi ortaya çıkmasına yeter. İnsanların kendi kaynaklarını kendi amaçları için kullanmasına izin verilen yerlerdeki ekonomik faaliyetlerinin, yani üretim ve tüketim kararlarının planlanmamış sonucu olarak doğar.
Ben Ali Koç’un açıklamasını eş-dost kapitalizminin ortadan kaldırılması çağrısı olarak okuyor ve canı gönülden destekliyorum.
Yeni Yüzyıl, 18.11.2015