Kamuoyu araştırmaları ve hükümet etme

Demokrasi özü itibariyle bir siyasî yönetim biçimi. Alternatifleri hesaba katılmadığında en kötü, katıldığında en iyi yönetim biçimi olan demokrasi zamanımızda hem bir ideal hem bir değerlendirme ölçütü hâline geldi. Neredeyse tüm ülkeler demokrasi olduğunu veya olmaya çalıştığını iddia ediyor. Ülkelerin sistemlerinin ne kadar iyi/kötü olduğu demokratiklik derecelerine bakarak değerlendiriliyor. Demokrasi o kadar itibar kazandı ki, iyi veya kötü insan olmak bile, tuhaf şekilde, onunla ilişkilendiriliyor. Bütün demokratların aynı zamanda iyi insan olduğu varsayılıyor. Eleştirilmek istenenlere de demokrat olmama yaftası veya suçlaması yapıştırılıyor.

Demokrasi daha ziyade bir grup seviyesi faaliyeti. Grup hem bir lokal topluluğa hem ulusa işaret edebilir. İlkinin sonucu mahallî; ikincininki ulusal, ulus ölçeğinde demokrasidir. Ancak, hem mahallî hem ulusal seviyede, temsilî demokrasi çerçevesinde düşünüldüğünde, demokrasinin esası ve mekanizması aynıdır.

Demokrasi bir oyun gibi düşünülebilir. Oyunun oynanabilmesi için oyunda yer alanların önceden bildiği, üzerinde mutabık kaldığı ve hangi oyuncu için nasıl sonuç vereceği önceden bilinemeyen ve belirlenemeyen kuralların olması gerekir. Demokrasi bir takım oyunudur, diğer takım oyunları gibi takımlarla oynanır. Bu takımlara parti denir. Siyaseti herkes yapar, ancak, nihaî oyuna sahada katılma hakkı sadece partilere aittir. Özellikle parlamenter sistemde partiler çok önemlidir. Partiler iktidara gelir ve gider. Başka hiçbir organ partilerin yerini alamaz. Almaya kalkanlar ya sonunda partileşir ya da adı konulmamış partiler olarak işler. Buna dayanarak R. Dahl gibi teorisyenler demokrasiyi yönetmeye talip ekipler arasındaki yarışa dayanan bir siyasî sistem olarak tanımlamışlardır.

Partiler seçimlere, iktidara gelmeleri hâlinde tatbik etme sözü verdikleri programlar ilân ederek girerler. Programlar ülkenin belli başlı tüm problemleri hakkında çözüm önerileri içerir. Bu programlar elbette partilerin taraftarları kadar karşıtlarını da ilgilendirir. Seçimi kazanan parti iktidarı kullanma yetkisine sahip olur. Hükümeti kurar. Muhtemelen bütün önemli bürokratik kadrolara kendisiyle uyumlu çalışacağına inandığı ve güvendiği kadroları yerleştirir. Yerleşik bürokratları aşamadığı yer ve durumlarda danışmanlar aracılığıyla yandan dolaşarak yoluna devam eder.

Bu hâliyle işleyen demokraside şöyle iki problem doğabilir. Bir: Partinin programında yer almayan bir mesele ortaya çıktığı veya iktidar, parti programında olmayan bir şeyi yapmaya soyunduğu zaman ne olacaktır? İki: Gelişmiş tekniklerle halkın devamlı nabzını tutan kamuoyu araştırmaları hükümetin eğilimine ters görüş ve taleplerin toplumda yaygın biçimde benimsendiğini gösterirse, iktidar partisi ne yapacaktır?

Birinci konu siyaset biliminde vekâlet teorisi dediğimiz konuyla yakından ilgilidir. İktidar ona evet diyenlerin genel vekâletine mi yoksa özel, sınırlı vekâletine mi sahiptir? İkinci konu, kamuoyu araştırmalarının sonuçlarının seçim sonuçlarının yerine geçip geçemeyeceğiyle veya geçmesinin gerekip gerekmediğiyle ilgilidir.

Bu tartışmanın bir temeli olmadığı sanılmamalı. Geçen Haziran’da yaşanan Gezi olayları doğrudan doğruya bu hususlarla ilgiliydi. Hükümet Gezi parkıyla ilgili bir projeyi seçimden önce programında galiba ilan etmedi. Bir yoruma göre, etmiş olsaydı, hem oy dağılımı etkilenecek hem de atılmak istenen adımın meşruiyet debisi kuvvetlenecekti. Kısaca, hükümetin planına itiraz etmek anlamsız ve haksız olacaktı. Bu argümanda en azından bir kısmî doğruluk olduğunu kabul etmemiz gerekir. Buna dayanarak, konuyla ilgili olarak şehir halkının hakemliğine başvurulması talep edilebilir. Bazıları buna katılımcı demokrasi diyor ama bu yanlış, burada, ondan ziyade, doğrudan demokrasinin bir aracının temsilî demokrasiye enjekte edilmesi söz konusu. Katılımcı demokrasi başka ve konuyla amatörce ilgilenenlerin veya romantik taraftarlarının sandığı üzere çok parlak olmayan, büyük sıkıntılar ve açmazlarla dolu bir yol.

Kamuoyu araştırmalarının sonuçlarının hükümete bir ölçüde yol göstermesi gerektiği de elbette kabul edilebilir. Ancak, burada da problemler var. Hiçbir araştırmanın sonuçları seçim sonuçlarıyla eşdeğer değildir. Kamuoyu hızla değişebilir. Siyasi partiler zaten en büyük kamuoyu araştırması olan seçimleri her daim gözetmektedir. Son olarak, hükümetler gerçekten çok kuvvetli toplumsal eğilimleri ihmâl ediyorlarsa daima ilk seçimde bunun faturası önlerine konacaktır.

Peki, ne yapılmalı? İktidara gelen partilere bir dahaki seçime kadar tamamen teslim mi olmalıyız? Elbette hayır. Siyaset yapmaya ve hükümetin kararlarını etkilemeye bilinen meşru yol ve yöntemlerle devam etmek zorundayız. Ancak, hepsinden önemlisi demokrasiye sınır çekmektir. Demokrasiye sınır çekmek siyasî hakların değil devlet iktidarının sınırlanması anlamına gelir. İyi bir demokraside halkın elinin dokunduğu hükümet devleti çalıştırır ve uzun vadede devlet iktidarının ana ajanlarını toplum adına denetim altında tutar. Ama iyi bir demokrasi aynı zamanda kuvvetler ayrılığı, sınırlı siyasî güç, siyasî iktidarın dokunamayacağı sivil toplum alanları ihdası yoluyla hükümetlerin iradesini ve alanını da birey hakları lehine sınırlar.

Yeni Şafak, 04.02.2014

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et