Kalplerdeki “evet”

Artık CHP yönetimini olduğu gibi kabul etmekten başka bir çaremiz yok.
AK Parti’nin de, kimi aydınların da artık CHP’nin peşini bırakıp “acı gerçeği” kabul etmesinin zamanı geldi, geçiyor.

Bakmayın siz Baykal’ın zaman zaman kafamızı karıştıran ve bu partiden umut kesmemizi zorlaştıran albenili sözlerine… Baykal bir söz ustası, arada bir ağzımıza bir parmak bal çalarak bizi bir süre idare etmeyi iyi biliyor, hepsi bu…

CHP’nin politik çizgisini -ve düzeyini- en iyi temsil eden kişiler Onur Öymen’le Canan Arıtman… Onlar Baykal’ın maskesiz hali; CHP üst yönetiminin ruh halini en iyi ifade eden kişiler. Ve bu çizgiyle, bu ruh haliyle birlikte ülke için hayırlı herhangi bir şey yapma ihtimalinin sıfır olduğunu artık anlamış olmalıyız.

Dolayısıyla, AK Parti’nin açılımı halka anlatma kararı yerinde bir karar. MHP farklı bir olay ama iktidarın CHP örgütünü aşarak CHP’li tabana doğrudan ulaşması ve açılımı birinci ağızdan anlatması olumlu sonuçlar doğurabilir.

Dikkat ederseniz, bundan emin değilim; doğurur değil, doğurabilir diyorum. Çünkü epey bir süredir geniş CHP tabanı hakkında ne düşüneceğimi şaşırmış durumdayım.

Bu tabanın CHP’nin 28 Şubat’tan bu yana şiddetlenerek süren, artık sonunda Ergenekon’a kol kanat germe noktasına varan darbeci-vesayetçi çizgiye verdiği desteği önemli ölçüde anlayabiliyorum. Çünkü bu taban, ideolojik formasyonu itibarıyla şeriat ihtimali ile askeri darbe ihtimali karşı karşıya geldiğinde darbeyi ehven-i şer olarak gören bir taban. Ve AK Parti’nin şeriat niyeti olmadığına bir türlü inanamıyor. Aslında inanmak da istemiyor. Olgular gözünü açamıyor; çünkü psikolojik olarak direniyor. Bu psikolojik direnişin ardında şimdiye kadar edindiği bütün bilgilerin yanlışlanma korkusu, bütün değerlerin altüst oluşunun yarattığı travma yatıyor. AK Parti bu insanların özgüvenini sarsıyor; “ilerici” kimliğini çalarak onların “sağcı-gerici” kesim karşısında hissettiği üstünlük duygusunu yok ediyor.

Uzatılabilir ama uzatmayalım…

Sonuç olarak, bu kesimin AK Parti’ye karşı askeri vesayet rejiminin yanında yer alışını ve partisine destek verişini anlayabiliriz.

Ama aynı desteği Kürt meselesinde de vermesini; CHP yönetiminin açıkça faşizan Kürt düşmanı çizgisini ses çıkarmadan kabul etmesini nasıl izah edeceğiz?

Unutmayalım; bu taban Ortanın Solu Hareketi’nden bu yana Kürt meselesinde, geleneksel sağın inkar, şiddetle bastırma ve asimilasyon politikalarına mesafeli durmuş; Kürtler’in demokratik haklarının tanınmasından yana tavır koymuş bir taban… Partisi Kürt politikacıları kendi çatısı altına alıp Meclis’e soktuğunda, o meşhur Kürt raporunu hazırladığında destek vermiş bir taban…

Şimdi nasıl oluyor da, CHP’nin Kürt düşmanı-şoven Türk milliyetçisi çizgisini sineye çekebiliyor?

Burada akla gelen en kötü ihtimal, o tabanın şimdiye kadar uzak bir ihtimal olarak gördüğü “Türk-Kürt eşitliği”nin ilk defa ciddiye binmesi karşısında paniğe kapılmış olmasıdır. Yani, aslında CHP tabanı hiçbir zaman gerçek anlamda eşitlikçi olmamış ama bunu söylem düzeyinde ortaya koymayı kendi “ilerici-solcu” kimliğine yakıştırdığı için öyle davranmıştır.

Geçenlerde yazdığım “Türk Sorunu” başlıklı yazımda kendini milliyetçi olarak tanımlamayan geniş bir kesimin de devletin on yıllar süren ayrımcı politikalarını belki farkında bile olmadan içselleştirmiş durumda olduğunu; Kürtler’in haklarının verilmesini Türk tarafının lütfu olarak görme konusunda devletle birleştiğini ve hak taleplerinin genişlemesini “evdeki yanaşmanın” haddini bilmemesi, şımarması ve çok şey istemesi olarak gördüğünü yazmış ve şöyle demiştim:

“…Cumhuriyetin birinci sınıf vatandaşı olarak doğmuş ve öyle yaşamış olanlar, bu imtiyazlı durumu -bu alanda da- kaybetme ihtimalinden rahatsız oluyorlar. Durmadan ‘Biz Kürtler’le zaten hep kardeş gibi yaşadık. Nedir problemleri” diyorlar.

Evet kardeştiniz. Ama kim demiş, ailelerde bütün kardeşler eşittir diye? Anne-babalar çocuklarına eşit muamele eder diye?

Onlar hep ailenin “ezilen” kardeşi oldular. Despot “baba” onlara hep sizden farklı davrandı. Evet, sizi de pek şımarttığı, el üstünde tuttuğu söylenemez ama onlar öz oldukları halde üvey evlat muamelesi gördüler hep. Ve siz bu duruma ses çıkarmadınız, seyretmekle yetindiniz. Bu durumdan hoşnut oldunuz, bu durumdan kendinize bir pay çıkarıp daha iyi, daha değerli olduğunuz zehabına kapıldınız.

Ve belki de şimdi bu imtiyazı kaybetmekten; aile içinde eşitlenmekten korkuyorsunuz. Türk sorunu dediğiniz sorun olmasın?”

Eğer bu tahlil doğruysa ve CHP tabanının geniş bir kesimini kapsıyorsa Kürt Açılımı konusunda CHP yönetimiyle tabanı arasındaki sessiz uyumun sebebi de anlaşılmış olur ve AK Parti istediği kadar Anadolu’yu dolaşıp açılımı anlatsın, değişen pek bir şey olmaz.

Ama bir ihtimal daha var:

Geçenlerde Alper Görmüş CHP’li bir okurunun kendisine yaptığı uyarıyı anlatıyordu.

Bu okura göre, CHP tabanında, etrafından çekindiği ya da “AK Parti’ye destek olmak”la suçlanmaktan korktuğu için, gerçekte açılıma destek verdiği halde konuştuğunda bunun tam tersini söyleyen geniş bir kesim bulunmaktaydı ve biz yazarlar, bu kesimin dilindeki “hayır”a değil, kalbindeki “evet”e yoğunlaşmalıydık.

Şu anda hiçbirimiz okurun sözünü ettiği bu kesimin genişliğini bilmiyoruz. Ama doğrusu, söylediğini denemekten başka yapabileceğimiz bir şey de yok…

Hükümetin Anadolu açılımının da kalplerdeki “evet”i açığa çıkarmaya hizmet edeceğini umalım.

Bıkmadan usanmadan anlatalım, anlatalım…

Bugün, 13.11.2009

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et