Demokrasi içinde iktidara gelen İslamcılar post-modern otoriterliğe sürüklenecekler mi? Geçen ay bu konuyu gündeme getirmiştim.
Arap Baharı sonrası ‘demokratik’ yollarla iktidara gelen İslamcı hareketlerin toplumsal alanı devlet aygıtını kullanarak kendi ‘değer’lerine göre tanzim etmeye çalışmaları durumunda yeni bir otoriterlik türüyle karşılaşabileceğimizi ve buna ‘post-modern otoriterlik’ denebileceğini yazmıştım; kaba bir otoriterlik yerine, hem demokratik meşruiyete hem de dinsel meşruiyete yaslanan; katı ideolojik bir devletten çok devlet eliyle belli ‘değerler’ üzerine ‘yeni toplum’ inşa teşebbüsü amaçlayan bir duruş… İçinde demokratik temsil barındıran, halkın çoğunluğunun desteğine dayanan ama sonuçta toplumun tümünü devlet eliyle ‘belli değer tercihleri’ne göre yeniden tanzim etmeye çalışan İslamcılık post-modern otoriter bir duruştur ve Arap Baharı sonrası Ortadoğu kadar AK Parti yönetimindeki Türkiye’yi de anlatma potansiyeli taşır. Bu görüşe Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç, Burhanettin Duran, Ahmet Demirhan ve Yasin Doğan farklı zamanlarda katkı yapan ve eleştiriler içeren cevaplar verdiler.