Kısa bir süre öncesine kadar Kürt siyasi hareketleri arasında iki önemli ihtilaf konusu vardı: Birincisi; Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani’nin liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Abdullah Öcalan’ın önderliğindeki PKK örgütü arasında Suriye Kürdistanı üzerinden yürüyen iktidar mücadelesiydi. KDP, PKK ile irtibatlı Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD), Suriye Kürdistanı’nda baskıcı bir siyaset izlediği ve diğer siyasal partilere yaşam hakkı tanımadığı için eleştiriyordu. Yine KDP’ye göre PYD, Suriye’deki Baas rejimi ile yakın ilişkiler geliştiriyordu; bu da hem özelde Suriye Kürtleri, hem de genelde bütün Kürtler için çıkmaz bir yol anlamına geliyordu. PYD ise tekçi bir zihniyetle davrandığı iddiasını sürekli reddediyordu. Aksine PYD yönetimi, çoğulcu bir anlayışı hâkim kıldıklarını, kurdukları kantonal yönetimin de bunun bir nişanesi olduğunu belirtiyordu. Baas rejimi ile işbirliği iddiasını da kabul etmeyen PYD’liler, tek yaptıklarının topraklarını savunmak olduğunu ifade ediyorlardı. PYD’ye göre KDP, bir taraftan Suriye’deki diğer Kürt siyasi grupları ona karşı kışkırtıyor ve siyasi istikrarın oluşmasını engelliyordu. Diğer taraftan ise PYD’ye karşı savaşan İslami grupları destekleyen Türkiye’nin payandası gibi hareket ediyordu. Bu da Kürtlere çok büyük bir zarar veriyordu. Bağımsız Kürdistan tartışması İkincisi; Kürdistan’ın bağımsızlığı mevzusuydu. KDP, Irak fiilen üçe bölündüğünden, artık Irak’ta bütünlük içinde yaşamanın şartlarının ortadan kalktığından bahisle Kürdistan’ın bağımsızlığının ilan edilmesi için harekete geçilmesi gerektiğini savunuyordu. Nitekim Barzani, IKBY parlamentosuna bu konuda çağrıda bulunarak bağımsızlık referandumu için hazırlık yapmasını istedi. Ancak bağımsızlık konusunda Kürt partileri arasında bir mutabakat yok. Irak Kürdistanı’ndaki diğer iki büyük parti olan Goran ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), bağımsızlığın zamanlaması hususunda dikkatli olmaktan yana. Her iki siyasi harekete göre de IKBY yönetimi, KDP’nin yaptığı gibi salt Türkiye ile yoğun işbirliği geliştirmeye dayanan bir politika değil, diğer bölge ülkeleri de gözeten dengeli bir siyaset izlemeli ve Irak ile bir kere daha birlikte olmayı denemeli. (Ayşe Karabat, “Irak Kürtleri ‘doğru zamanı’ arıyor”, 17 Temmuz 2014, Al Jazeera Turk) PKK da bağımsız Kürdistan’a sıcak bakmıyor. PKK’nın bu tavrı, biri ideolojik, diğeri ise parti menfaati olmak üzere iki nedenden kaynaklanıyor: İdeolojik neden; ulus-devlet paradigmasını yanlış bulmasından dolayı yeni bir devlet kurulmasına karşı çıkması. PKK’nın Irak’taki Kandil Dağı’nda bulunan yöneticilerinden Cemil Bayık, İspanyol El Mundo gazetesinde 10 Ağustos 2014 günü yayımlanan röportajında, bunu net bir şekilde ifade etti. Bayık, PKK olarak sınırları değiştirmek ve bağımsız bir devlet kurmak peşinde koşmadıklarını, meselenin özgürlük ve demokrasi olduğunu söyledi. Parti menfaati ile alakalı neden; KDP önderliğinde ilan edilecek bir bağımsızlığın, Kürt siyasetinde KDP çizgisinin ağırlığını artıracak olması. PKK, rekabet halinde olduğu KDP’nin bağımsız Kürdistan’ın kurucu partisi olmasını arzu etmez. IŞİD’e karşı ölüm-kalım mücadelesi Yukarıda değinilen ihtilaf konuları, Kürt hareketlerinin ortak bir noktada buluşmalarını engelliyordu. Tarafların medyalarında birbirleri aleyhine çok sert ifadeler kullanılıyor, her bir oluşum diğerlerini Kürt kamuoyunda itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Yardım talepleri reddediliyor, işbirliği olanakları heba ediliyordu. Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Musul kentini ele geçirmesi, bu tabloyu değiştirdi. Çünkü IŞİD, hiçbir ilke tanımıyor. Ahlaki ve hukuki hiçbir değere yüz vermiyor. Ne savaş ne de barış hukukuna riayet ediyor; Lahey Sözleşmeleri, Cenevre Konvansiyonu ve insan hakları bildirgelerindeki ilkelere uygun davranmıyor. Kendinden bilmediği tüm grupların hak ve özgülüklerini çiğniyor, onlara karşı insanlık dışı muamelede bulunuyor. Bir dehşet dalgası gibi büyürken, geçtiği her yerde insanı dramlar yaratıyor. Böylesi bir ortamda IŞİD’in Musul’dan sonra Kürdistan’a yönelmesi, Kürtleri iki konu üzerinde düşünmeye sevk etti: 1) IKBY’nin gücünün sınırları masaya yatırıldı. Körfez Savaşı’ndan bu yana de facto bir devlet olmasına rağmen IKBY, “milli” bir ordu kurmadı. Eski dönemlerde olduğu gibi peşmerge, KDP ve KYB’nin peşmergeleri olarak ikiye bölünüyor. Bu da müşterek bir yapılanmanın ve komuta kademesinin kurulmasını engelliyor, Kürdistan’ın savunulmasında ciddi zafiyete neden oluyor. Toplama bir grubun saldırılarına karşı Kürdistan’ın gereği gibi korunamaması, bu hayati sorunun üzerinde acilen durulmasını gerektiriyor. 2) Kürtler arasında güçlü bir ittifak oluşturma mecburiyeti ortaya çıktı. IŞİD, Irak ve Suriye Kürdistanları’na eş zamanlı olarak saldırıyor. Irak Genelkurmay Başkanlığı, IŞİD’in IKBY’ye topyekûn bir saldırı başlatmak üzere bütün güçlerini topladığına dair bilgilerinin olduğunu açıklıyor. Bütün veriler, Kürtlerin büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Nitekim Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, gelinen noktada Kürtlerin bir ölüm-kalım savaşı verdiklerini ifade etti. catismalarda-13-pesmerge-ve-76-isid-uyesi-oldu Ortaya çıkan bu tablo, IŞİD’e karşı birlikte mücadele verilmesini gerektirdi. KDP, PYD’nin yardım isteğini daha önce reddetmişti. Fakat şimdi Kürt gruplar IŞİD’e karşı ittifak oluşturdu. PKK’nın silahlı gücü Halk Savunma Güçleri (HPG) ve PYD’ye bağlı Halk Savunma Birlikleri (YPG), IKBY’nin onayı üzerine peşmerge birlikte IŞİD’e karşı yanyana savaşıyorlar. Bu birliktelik sayesinde IŞİD, Şengal ve Mahmur’dan püskürtüldü. Kader birliği Söz konusu ittifak, başta IŞİD’in doğrudan saldırılarına maruz kalan Suriye ve Irak Kürtleri olmak üzere, tüm Kürtlerin kader birliğini temsil ediyor. Dolayısıyla güçlendirilmesi ve kalıcı kılınması gerekiyor. Bana göre, IŞİD daha bir süre Irak politikasında var olacak. IŞİD’in IKBY merkezi Erbil’e yönelmesi üzerine ABD, örgütü durduran bir operasyon yaptı ama bu operasyon son derece sınırlı kaldı; IŞİD’i bitirecek veya ona çok büyük ölçüde zarar verecek çapta olmadı. Bunun nedeni, Amerikalıların Iraklıları birleşmeye ve bütünlük içinde kalmaya zorlamak için IŞİD’i bir araç olarak kullanmayı hedeflemeleri. Bu da IŞİD’in varlığını biraz daha devam ettireceği anlamına geliyor. IŞİD var oldukça ve Kürtleri tehdit ettikçe, Kürtler birlikteliklerini muhafaza edeceklerdir. Aksi takdirde Kürdistan’ın IŞİD’e karşı savunulması büyük yara alacak ve bütün Kürt grupları için olumsuz sonuçlar doğacaktır. Kürt siyasi aktörleri bu tehlikenin farkındadırlar, dolayısıyla ittifakı bozacak bir eylem içine girmeleri beklenemez. Eğer Kürt ittifakı IŞİD’e karşı zafer elde ederse, bunun içte ve dışta iki önemli netice doğuracağı söylenebilir: 1) Kürtler, kendi aralarındaki problemleri çözmek için bir fırsat yakalayacaklar. Bu bağlamda, uzunca bir süredir toplanmasına çalışılan ama KDP ile PKK’nın çeşitli konularda (delege sayısı, eşbaşkanlık sistem) anlaşamaması nedeniyle toplanamayan Kürt Ulusal Kongresi’nin (KUK) toplanması sağlanabilir. KUK’un toplanması, Kürt gruplarına birbiriyle olan sorunlarını medya yerine yüzü yüze konuşma ve bunların çözümü için gerekli mekanizmalar oluşturma imkânı verecek. Böyle bir imkân, ittifakın daha da kökleşmesine hizmet edecektir. 2) Kürtlerin uluslararası alandaki taleplerinin anlaşılması ve karşılanması için uygun bir zemin sağlayacak. Bugün uluslararası kamuoyunda cevabı en çok merak edilen sorulardan biri, IŞİD’e karşı kimin ve nasıl en etkili şekilde mücadele edeceğidir. Kürt ittifakının IŞİD’e karşı sonuç alıcı bir başarı etmesi, Kürdistan’ın bağımsızlığına çekimser duranların veya karşı olanların düşüncelerini gözden geçirmelerini sağlayacak, bağımsızlık destekçilerinin sayısını artıracaktır. IŞİD saldırılarıyla Kürtler bir varlık-yokluk imtihanından geçti/geçiyor. Yaşanmış ve yaşanmakta olanın ayrıntılı bir şekilde muhasebesinin yapılması lazım. Kürtler; hem kendi içlerinde birbiriyle olan ilişkilerini hem de başta komşularıyla olmak üzere dış dünya ile kurdukları ilişkileri derinlemesine analiz etmeliler. Bu alanlardaki eksiklikleri/yanlışlıkları giderecek tedbirleri bir an önce almalılar. Kürtler eğer böyle bir siyasi basiret gösterebilirlerse, verilen zorlu imtihanın içerdiği tehlikeleri avantaja dönüştürebilirler.
Serbestiyet, 14.08.2014