İnsanların Hayattan Beklentileri

İnsanlar hayattan ne bekler? Neye ulaşmak veya neyi elde etmek insanların mutlu olmasını sağlar? Nelere sahip olan insanlar kendini şanslı, nelere sahip olmayan insanlar kendini şanssız hisseder? Bu tür sorular gündeme getirilince, çoğu zaman benzer, hatta örtüşen cevaplarla karşılaşırız. Denilir ki, insanlar zengin olmak, istediği her şeyi kolayca satın almak arzusuyla dolup taşar. Beğendiğini satın alabilen, endişe duymadan harcama yapmaya gücü olan insan mutlu insandır. Nitekim, insanların büyük çoğunluğunun mütemadiyen malî/maddî gücünün istediği şeye ulaşmasına yeterli olmadığından şikayetçi olduğu görülür. Piyasa ve refah karşıtı yaygın ve baskın kültür de, olumsuz bir bağlamda, insanların harcamaya ve tüketmeye şartlandırıldığını, mutluluğu çılgınca, sınırsızca para hacramakta bulmaya zorlandığını öne sürer.

Başka insanlarla ilgili şahsî tespitlerimiz veya kendimiz üzerindeki gözlemlerimiz bizi mutlulukla malî/maddî güç arasında zorunlu bir ilişki görmeye sevk etse de, hakikat başka bir noktada tecelli ediyor. Bilimsel araştırmalar farklı sonuçlar veriyor. ABD’deki Berkeley Üniversitesi’nde Cameron Anderson’un yönetimindeki bir ekibin yaptığı bir araştırma, insanları paradan puldan çok toplum içindeki statünün mutlu ettiğini gösterdi. Araştırma “beğenilen” ve “saygı duyulan” kişilerin geliri yüksek kişilerden daha mutlu olduğunu ortaya çıkardı. Toplumda saygı duyulan kişilerin sosyal çevrelerinde başkalarını etkileme, denetleme, aidiyet ve kabul edilme hissi taşıdığını buldu. Yine araştırmaya göre, zenginliğin, paranın sağladığı saadet zamanla azalmakta, beğenilmek ve sosyal saygınlık ise kalıcı olmakta.

Daha önce yapılan başka araştırmalarda da, mutluluk-para ilişkisi hakkında birden fazla eğilimin mevcut olduğunun tespit edildiğini okumuştum. Buna göre, sıfır noktasından veya çok aşağı gelir seviyelerinden hayata başlamasına rağmen iş yapıp para kazanarak gelir/kazanç merdiveninde yukarılara tırmanmaları insanlara büyük mutluluk veriyor. Ancak, aynı mutluluk hâli miras veya büyük bağış yoluyla hazır paraya konan insanlarda, özellikle gençlerde görülmüyor. Hatta, çoğu zaman, tersi vuku buluyor, yani hazır para insanların mutsuzluğuna ve dengesiz davranış ve yaşayış tarzlarına adeta esir düşmesine neden oluyor.
Bu tür bilimsel araştırmaların ulaştığı sonuçlara şaşırmamamız gerekiyor. Aynı hususlar hem peygamberler hem filozoflar tarafından çok önceleri zaten vurgulanmıştı. Mesela, David Hume ve Adam Smith’in eserlerinde, insanların tasvip edilme arzusuna sahip ve bunun insan davranışlarını sevk ve idare etmede çok tesirli olduğu vurgulanır. Bununla beraber, hakikati görmek için peygamber veya filozof olmaya ihtiyaç yok. Sağduyulu ve selim akıl sahibi, makul ve mutedil her insan iç dünyasına bakışlar ve dış dünya üzerinde gözlemlerle aynı tespitlere ulaşabilir.

Bütün bu yazdıklarımı okuyan kimselerin bazıları, benden paraya, para kazanmaya karşı menfi sözler beklerlerse yanılırlar. Paranın, para kazanma arzusu ve çabasının, zengin ve varlıklı olmaya çalışmanın ilgili şahsa da topluma da çok faydalı olduğu kanaatindeyim. Tarih de buna şahit. Bunlar insanlığın beka ve refah mücadelesinin araçları. Mesnetsiz ve mantıksız fanteziler uğruna bu araçlardan vazgeçmek, insanlığın toplu intiharı anlamına gelir.

Bununla beraber, paradan, teşebbüsten, kazanmaktan, harcamaktan ve tüketmekten sadece kendileri adına değil, hatta ondan da fazla, üstlerine vazifeymiş gibi, başkaları adına üzülen kimilerini teselli etmek için söyleyeyim; para kendi başına bir amaç değil. O da nihayetinde saygı ve kabul görmenin bir aracına dönüşüyor, aynen sporda, bilimde, sanatta başarı gibi. Ancak, kesin olan şu ki, paranın ve para kazanma yolundaki çabaların insanlığa katkısı, sporun, bilimin ve sanatın katkısından çok daha -hatta karşılaştırılamayacak kadar- fazla.

Yeni Şafak, 06.10.2015

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et