Hani kişisel gelişim kitapları vardır ya, şunu yapın hayatta başarının sırrını yakalayın, daima gülümseyin, sabah 6’da kalkın, her gün 3 kere “ben yapabilirim” deyin diye. Bu başlık da ona benzedi. İktisat bilimi, kendisiyle ilgilenenlere beş temel prensip öğretir. En azından benim için öyle oldu. Bu temel prensipler, sadece bir iktisadi olay için değil çoğunlukla hayatın her anında kararlarınızı etkileyebilecek özelliklere sahiptir. Ne der bize iktisat bilimi:
1) Rekabet iyidir: İktisat biliminin en temel prensibi rekabetin iyi bir şey olduğudur. Aslında diğer tüm prensipler, bu ilk prensipten doğar. Rekabet ancak rekabet edecek bireylerin, ürünlerin, fikirlerin -kısaca her ne rekabet edecekse- onların “serbest” bir piyasa ortamında yaşamaları ile mümkün olur.
Rekabet ortamı içerisinde, verimlilik yolları araştırılır ve “yeni fikirler” doğar. Bu sayede hem en yüksek üretim, fayda, çalışma v.b. ulaşılır, hem de bu olabilecek en uygun fiyat, zaman, çaba ile elde edilmiş olur. Bir piyasayı, toplumu, kurumu, öğrenciyi, düşünceyi, rekabetten uzaklaştırdıkça, daha az üretim, fayda, çalışmayı daha yüksek bir fiyat, zaman veya çaba ile elde etmiş olursunuz. Üstelik uzun dönemde, piyasa aktörlerinin verimlilik araştırmasının önünü tıkadığınız için “yeni fikirlere” ulaşamaz, gittikçe çürüyen bir yapı oluşturmak zorunda kalırsınız.
Şimdi eğer bir şeyde başarılı olmak istiyorsanız, kendinizi o konuda rekabetçi bir ortama sokun!
2) Marjinal düşün: İktisatta marjinallik kavramı, genel olarak anlaşılan “uçlardaki fikirler” yerine, son birimin katkısı şeklinde anlaşılır. Son birimin üretimde, faydada, ulaşmak istediğiniz hedefte yarattığı fark marjinal katkı olarak adlandırılır. Marjinal düşünme, mutlak kavramlar ve uzun trendler yerine mikro değişimlere odaklanmayı sağlar.
Marjinallik kavramını anlayan kişi işsiz kalmaz! Çünkü işveren için, işe alacağı kişinin toplam kârda yaratacağı artışın kendi işinin garantisi olduğunu bilir. Daha basitçe, siz şirkete 5.000 TL kazandırıyorsanız, maaşınız bu kazancın bir yüzdesi olacaktır. Ayrıca, her yeni değişimin amacınıza ne kadar hizmet ettiğini sorgularsınız. Bu da daha verimli olmanız demektir. Hayatınız için belirlediğiniz bir mutluluk fonksiyonu vardır. Üniversiteyi bitirmek, iş bulmak, evlenmek, sosyalleşmek v.b. her bir hareketinizi beyniniz belli bir ağırlıkla çarparak size marjinal katkısı en yüksek olan seçimi yapmanızı sağlar. Tabiî bu ağırlık katsayıları, ancak serbest ortam içerisinde gerçekçi olabilir. Saçma kuralların katsayıları sınırlandırdığı durumlarda isteseniz de maksimum faydaya ulaşamazsınız.
O halde, marjinal düşünün, her bir hareketin amacınıza ne kadar hizmet ettiğini sorgulayın!
3. Alternatif maliyetleri dikkate al: Marjinallik, “alternatif maliyet” kavramını da beraberinde getirir. Bir iktisatçı, bir şeyden daha fazla elde etmenin başka bir şeyden vazgeçme olduğunu bilir. Bu durumda seçimleriniz arasında en uygun olanı yapmanız oldukça önemlidir.
Bütün alternatif maliyetlerin temelinde “zaman” bulunur. Oyun tahtası zamandır, limitli hayatta amaçlarınızı gerçekleştirmek için yaptığınız her bir seçim, her bir davranış; yapılmayan başka seçimler demektir. İngilizce öğreniyor ve bunun için haftada 200 TL ve 12 saatinizi veriyorsanız, bu para ve zamanla yapabileceğiniz diğer tüm seçimlerden vazgeçmişsiniz demektir. İşte tam da bu yüzden, zaman çok değerlidir. Üstelik durdurulamaz ve geri alınamaz olduğundan devamlı olarak azalmakta, yani değerlenmektedir.
Rekabetçi bir ortamda, yapacağınız son hareketin marjinal katkısını değerlendirirken; alternatif maliyetleri dikkate alın!
4) Dolaylı etkileri unutma: İktisat bilimi, verdiğiniz kararların sadece anı değil, geleceği de etkileyeceği konusunda sizi uyarır. Buna “kelebek etkisi”, “buz dağının görünmeyen kısmı” veya “niyetlenenin aksi sonuçlar” da diyebilirsiniz. Biraz açıklayalım:
Hava taşımacılığı serbestleştiğinde, fiyatlar düşecek, yolcu sayısı artacaktır. Otobüs işletmeleri bundan olumsuz etkilenecek, hizmet kalitesini artırırken, fiyatı düşük tutacaklardır. Bir kısım firma piyasadan çıkacak, kâr oranı daha yüksek olan başka alanlara kayacaklardır. Bir yerde kâr oranı iyiyse, bireyler onu talep ediyor demektir. Yani sonuçta toplumun toplam faydası artacaktır. İşçileri korumak için, minimum ücreti yükselttiğinizde, işsiz ama aynı işi yapabilecek insanların işsiz kalmasını; içerdeki çalışanlara daha fazla maaş vermeyi, dışardaki çalışmayanların daha uzun süre işsiz kalmasını ve daha az üretmeyi de kabul etmiş olursunuz. Ekonomiyi canlandırmak için, vergi gelirlerini harcama amacıyla kullanırsanız; “rekabetçi karar” mekanizması işlemediğinden, bireylerin istemediği kararları alır, ekonomik iyileşmeyi geciktirir ve zayıflatırsınız.
Karar vermek, sadece karar verileni ve anı etkilemez, etkileri takip edin!
5) Değer değişir: Aslında her şey değişir. İktisat biliminin evrensel kanunu, arz-talep kanunudur. Kısaca, bir şey az ise değerli; çok ise değersizdir. Değer insanların ihtiyaçlarına göre belirlenir ve bu yüzden devamlı değişir.
Geleceğin meslekleri ne olacak? İnsanların ihtiyaçlarının nasıl değişeceği ve bu konuda piyasada neyin az olacağı ile ilgili bir soru, bu. Doktorlar her zaman çok kazanır, sağlık önemli bir ihtiyaçtır ve arz genelde azdır. Çince bilmek gelecekte ne kadar değerli olacak? Çin’in ekonomik gücü artıyorsa, bu dile olan ihtiyaç da artacaktır. Kadın çalışma oranı arttıkça, ev temizlik hizmeti veren kadınların istediği ücret artacaktır.
Paranın değerindeki değişmeyi anlamak da bununla alakalıdır. Fed, çıkış stratejisi ile doları azaltacaksa, doların değeri yükselecektir. Ayrıca, enflasyonun da bir değer oranı olduğunu unutmamak gerekir. %10 enflasyon demek, cebinizdeki TL’nin bir sene içerisinde %10 daha az mal ve hizmet alabildiğini gösterir size.
Son olarak, toplumsal doğruların da bireysel kararların bir bileşeni olduğu unutulmamalıdır. Bir politikacıya, kişiye, gruba sen 5 yıl önce şöyle diyordun demenin anlamı yoktur. Bireyler, doğrularını değiştirirler, değer verdikleri şeyler değişir. Bu nedenle politikacıların, aydınların, yazarların bu değer değişimlerini takip etmeleri oldukça doğaldır.
Değer değişir ve bu değişime bireysel ihtiyaçların karşılanması öncülük eder. Öyleyse, makro değişimleri anlamak için mikro değişimleri izleyin!