2005’te başlayan bazen “iyi”leşen bazen “kötü”leşen karşılıklı çatışmasızlık sürecinde PKK’nın güçlendiğine, daha fazla büyüdüğüne yönelik birçok analiz/değerlendirmeler okuduk. Bu değerlendirmelere göre PKK, bu süreçte daha rahat örgütleme/propaganda çalışmaları yapmış ve daha fazla büyümüştür. Hatta kimilerine göre ise şehir savaşı yürütebilecek güce ulaşmıştır! Sonuçları itibarıyla, bu analizlere göre –özetle- bu süreç temelde PKK’ye “yaramıştır”.
Bu analizlerin PKK’den ayrılanlar da dahil geniş bir üreticisi ve alıcısı var/dı. Gerçekten de görünürde haklı gözükmekteler; çünkü PKK üyeleri rahat bir şekilde çeşitli yerlerde etkinlikler yapabilmekteydi. Örneğin karakolların olduğu yerlere yakın alanlarda bile kendi flama ve bayraklarını dalgalandırıp çadırlarını kurarak halk ziyaretleri yapabilmekteydi. Buradan bakıldığında süreç onların lehine işlemekteydi; ancak görünürde öyle olsa da gerçekte öyle olmayan PKK’nın “zararına” işleyen bir süreç yürümekteydi.
PKK’nın geliştirdiği iki temel nokta var: Silahlara ve zora “hayat sigortası” biçen, şiddetsiz bir yol ve yöntemin olamayacağına yönelik inanç ve PKK olmadan herhangi bir Kürd hakkının alınamayacağına yönelik algı. Çatışmasızlık sürecinde zarar gören şey de tam olarak PKK’yi var eden bu iki nokta oldu. Çatışma süreci ise bir bakıma bu iktidar alanına yönelik devam etmektedir. Nitekim, örgütün en üst düzeyinden gelen açıklamalardan böyle olduğunu anlamak mümkün: Kürtleri yurtsever/PKK’nın yanında duranlar ile hain-işbirlikçi-çıkarcı olarak hükümetin yanında duranlar olarak ikiye ayıran Cemil Bayık’ın açıklaması ile Remzi Kartal’ın bir gazeteciye verdiği röportaj da “Artık PKK silah bırakmalı; HDP bu işi alıp götürmeli, noktasına gelirseniz Kürtleri devlete karşı savunmasız bırakır, perişan edersiniz” şeklindeki açıklamaları…
PKK, 30 yıldan fazla süredir Kürdlerin içinde yaşayarak kendisine bir iktidar alanı oluşturmuştu. Bu alanda istediğini halk kahramanı yapıp istediği halk kahramanını da “rezil” edebiliyordu. Babayı bile oğula düşman ettirebilecek “gücü” vardı. Onların ürettiği argümanlar ile olayları-olguları düşünen, söylem üreten, onların kavramları ile politize olmuş geniş bir Kürt tabanı gelişti. PKK’nin içini doldurduğu “zorun/şiddetin” gerekliliği ve PKK’siz bir gelişmenin mümkün olmadığına yönelik inanç, çatışmasızlık sürecinde ciddi bir sorgulamaya tâbi tutuldu.
Yapısı ve savundukları itibarıyla birçok birbirine “düşman” devletlerden yapılardan bile yararlanmayı başarabilen bir hareketin şüphesiz eylem ve kararlarını bölgesel gelişmeler ve ittifaklar ile birlikte değerlendirmek yanlış değil; ancak bu çatışma süreci ile Kürtlere de zorun ve PKK’nin gerekliliği anlatılıyor; aslında hatırlatılıyor. Bu, HDP’nın barajından da seksen temsilcisinden de daha hayatî! Çünkü, zararın uzun vadede PKK’nın meşruiyetini sorgulatacak düzeye gitmesi bile muhtemeldi. Çünkü, onu “meşru” kılan argümanlar zarar görmekteydi. Bu argümanların zarar görmemesinin, sayısal olarak büyümekten de, bir engelle karşılaşmadan rahat hareket etmekten de daha önemli olduğu tezi anlaşılır olsa gerek.
Sonuç itibari ile çatışmasızlık süreci sanıldığının aksine PKK’ye temelden zarar verdi. Çünkü süreç onların alışkanlıklarına, politik çözümlemelerine, yol ve yöntemlerine aykırı en azından değişimi gerekli kılan bir süreçti. Aynı zamanda çatışmasızlık sürecinde Kürt siyasetinde alternatif olan parti ve oluşumlar çatışma ortamına göre daha fazla büyüdü ve çeşitlendiler. Şiddetin gerekliliği sorgulanmaya başlandı. Evet, PKK’nin legal siyasî çizgisi de büyüdü. Ancak onların legal çizgisinin büyümesi bile onların gerekliliğini yol ve yöntemlerini sorgulatıyordu. PKK ise değişime hazır değildi; yani PKK’nın kendi yarattığı muhtemelen kendisinin de inandığı şiddetten vazgeçmeye yönelik kurumsal-yapısal ve ideolojik olarak bir hazırlıkları yoktu.
Bu temelden bakıldığında PKK, Kürtlerden şiddetten vazgeçilemeyeceğini anlamasını ve kendi etrafında birleşmesini istiyor. Söz konusu olan sadece hükümete karşı bir savaş değil; aynı zamanda Kürtlere ve Kürt siyasetinde iktidar alanına girenlere karşı verilen bir savaş olduğunu, halkın çatışmasızlık sürecinde kaybettiği inanç ve argümanların yeniden hatırlatılmaya çalışıldığını söylemek yanlış olmasa gerek.
m.ozdemirkol@gmail.com