İki tarz-ı milliyetçilik

Türkiye’deki solcu demokratların ve kimi “liberaller”in milliyetçilik kavramının her türlüsüne alerjisi var. Milliyetçiliğin “faşizm”den pek farklı bir anlam taşımadığını ve hak ve özgürlükleri mutlaka tehdit ettiğini düşünüyorlar.

Dahası, hak ve özgürlüklerden başka hemen hiçbir “siyasi değer” tanımıyor, bunların garanti altına alınmasının da her sorunu çözmeye yeteceğini varsayıyorlar.

Mesela “Kürt sorunu nasıl çözülür” sorusuna verdikleri cevap şöyle:

“Nasıl mı çözülür? Kürtler üzerindeki tüm baskılar kaldırılır, bütün hakları teslim edilir, öyle!”

Bu cevap yanlış değil, ama eksik. Çünkü Kürt vatandaşların tüm hakları teslim edilse bile (ki elbette edilmeli), bu, onlar arasında “Türkiyelilik” duygusunu geliştirmeyebilir. Ayrılıkçı eğilim yine de güçlenebilir. Bu da çok acılı bir iç gerilim, çatışma ve “bölünme”ye doğru götürebilir bizi.

Çünkü insanların kendilerini bir ülkeye “ait” hissetmelerinin tek sebebi, orada buldukları haklar, özgürlükler veya refah değil. Öyle olsaydı, bütün bunların hepsine neredeyse eşit derecede sahip olan Batı Avrupa ülkeleri arasında hiçbir “milliyet” farkı kalmazdı. Oysa Britanyalı hala Britanyalı, Fransız hala Fransız, Danimarkalı hala Danimarkalı. Çünkü bunların hepsinin kendine has bir tarih bilinci, gelenekleri, değerleri, ve sonuçta bir “ biz duygusu” var.

‘Bir milleti tahrip projesi’

Bu “biz duygusu”na Türkiye de 20. yüzyılın başlarında çok ihtiyaç duymuştu. Çünkü çok uluslu imparatorluk yıkılıyordu ve geride kalan “Osmanlı bakiyesi” ahalinin “milletler dünyası” içinde ayakta kalacak bir “millet”e dönüşmesi zorunluydu.

Bir başka deyişle, son dönemde hedef tahtası haline getirilen “ulus devlet projesi” bizatihi bir hata değildi. Önemli olan, bu “ulus”un nasıl kurulacağı idi. Eldeki “Osmanlı bakiyesi” ahalinin zaten var olan tarih bilinci, gelenekleri ve değerleri esas alınarak, demokratik bir “milli kültür” mü geliştirilecekti? Yoksa, iktidara el koyan birileri, var olan herşeyi çöpe atıp “olması gereken budur” diye otoriter bir proje mi dayatacaktı?

Biliyoruz ki ikincisi yapıldı. Bunu da Kemalizm dediğimiz ideoloji yaptı.

Star’ın Açık Görüş ekinde iki hafta önce yayınlanan Prof. Dr. İskender Öksüz imzalı ve “Neden Millet Olamadık?” başlıklı mükemmel yazı, buradaki sorunu çok iyi özetliyordu:

“Dünyadaki bilim ve fikir adamları dillerini ele aldıkları zaman sordukları soru şudur: ‘Bizim dilimiz nasıldır? Nereden gelmiştir, nereye gitmektedir? Klasikleri nelerdir?’ Bizimkilerin sordukları ise çok farklıdır: ‘Bizim dilimiz nasıl olmalıdır? Nasıl değiştirilmelidir?..’

Dünyada dini inceleyenler şu soruları sorarlar: Bu halkın dini nedir?.. Bizimkiler yine yaratıcıdır. Cevabını aradıkları soru şudur: Bu halkın dini nasıl olmalıdır?

Dünyada tarihçiler, bizimkilere göre çok basit bir işle uğraşırlar: Tarihimizde ne olmuştur?.. Bizimkilerin programı daha atılgandır: Bu milletin tarihi nasıl olmalıdır? Nasıl olursa maksada uygundur? Sonra iş, o tarihi keşfetmeye gelir .”

Prof. Öksüz’e göre bu o kadar vahim bir girişimdi ki ki, tanımını “bir millet yaratma projesi” yerine “bir milleti tahrip projesi” diye yapmak daha doğru olurdu.

Bu “tahrip” süreci, Türkler ile Kürtler arasındaki bin yıllık kardeşliği de epey örseledi. Çünkü “Kürtler nasıldır” diye sormak ve onları da tanıyan ve kucaklayan bir “milli kültür” inşa etmek yerine, “Kürtler nasıl olmalıdır” diye soruldu. Ve zorla “Türkleştirilmeleri”ne karar verildi.

İşte bugün MHP, söz konusu iki tarz-ı milliyetçilikten ne yazık ki otoriter ve “inkarcı” olanını savunuyor.

Bir başka deyişle, patenti CHP’ye ait olan “bir milleti tahrip projesi”ne destek çıkıyor.

Tabii farkında olmadan…

Star, 10.02.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et