Hüseyn Yayman- 6 Ok’un ‘yön’ü neyi gösteriyor?

CHP, 15. olağanüstü kurultayını hafta sonu Ankara’nın yeni açılan salonu Arena’da yaptı. Hemen belirtelim ki kurultayın baktığınız yere göre değişen farklı okumaları yapılabilir ancak bir ‘arayışın’ hâkim olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Kurultay, parti içindeki tartışmaları sonlandırmak bir yana, yeni soruları ve kaygıları gündeme getirdi. Olağanüstü kurultay bir anlamda genel seçim öncesi örgütsel yenilenme ve siyasal yön tayin etme amacı taşıyordu. Ancak Kılıçdaroğlu’nun ve salonun dili ‘yön’ konusunda kafaların ne derece karışık olduğunu bir kez daha ortaya koydu. CHP, siyasal söylemini netleştirmek yerine daha da ‘flulaştırdı’.

Kurultay, Baykal dönemi CHP’siyle mukayese edildiğinde olumlu mesajlar taşırken, kamuoyunun beklentilerini karşılamaktan ve yeni bir iktidar perspektifi sunmaktan uzak kaldı. Konuşmanın ve PM’nin politik tercümesi CHP’de ‘yeni bir siyasal mühendisliğin’ denendiği şeklindeydi. Parti meclisi tasarımında ve Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında ‘ideolojik denge’ arayışının, ‘ihtiyatlı ve ikircikli’ bir dilin hâkim olduğu görüldü. Kılıçdaroğlu bir yandan “düzen” değişikliğinden bahsederken diğer yandan ‘eskimiş’ bir dille yeni Türkiye’nin sorunlarını çözmeye talip olduklarını dile getirdi. ‘Nasıl yapılır?’ konuşmasından daha çok AK Parti icraatlarını eleştiren ‘savunmacı’ bir dil kullandı. Kendi gündemini değil, Erdoğan’ın gündemini tartıştı.

Kurultay CHP içindeki ‘özgürlükçü-demokrat-sol” çizgi ile “devletçi-statükocu-sol’umsu” fay hattını yeniden ortaya çıkardı. Kılıçdaroğlu, “İnönü-Ecevit” ikileminde ideolojik bir tercih yapmak yerine yeni bir senteze varmak istediğini “Bizim yolumuz 3. yoldur” cümlesiyle ortaya koydu. Kurultay konuşması CHP’nin, seçim meydanlarında ‘popülist-eklektik ve apolitik’ bir siyasal üslup benimseyeceğini ve “yolsuzluk-yoksulluk” sözcüklerinin değişmez tema olacağının ipuçlarını verdi. Kılıçdaroğlu, kurultay konuşmasında “ideoloji değil, ekonomi” dedi ama bunları nasıl yapacağını anlatmadı.

BAYKAL’A GÖRE İLERİ, BEKLENTİYE GÖRE GERİ!

Parti meclisinde çok sayıda kadın yer alırken tribünlere orta yaş ve üzeri erkekler hâkimdi. Salonda yok denecek kadar az başörtülü kadın bulunurken, kurultay yeni bir lider kültü yaratma arayışına sahne oldu. Salonda en çok kullanılan cümle “Umudun Adı Kemal” pankartıydı. Salonun ve pankartların toplumsal tercümesi tabandaki ‘umut arayışına’ dikkat çekiyordu. Diğer dikkat çeken pankartlar ise şunlardı: Bu Düzen Değişecek, Halk İktidara Gelecek; Halkın İktidarını Kuracağız; 68 Ruhuyla, Halkın İktidarını Kurmaya Geliyoruz; Ötekileştirmeye Değil, Bütünleştirmeye Geliyoruz; Genç, Dinamik, Özgürlükçü CHP.

Salonunun dili ile Genel Başkan’ın dili önemli ölçüde örtüşürken, bu siyasal dilin CHP’ye iktidar yolunu açıp açmayacağı konusunda ciddi şüpheler var. Salondan yükselen müziklerin, atılan sloganların ve asılan posterlerin siyasal tercümesi yapıldığında iktidara yürüyen bir partinin dilinin bu olamayacağı görülüyor. Bu siyasal dilin Baykal CHP’sini temsil ettiği doğru. Ancak Kılıçdaroğlu’nu oraya getiren ‘değişim iradesini’ temsil etmediği de muhakkak. CHP’nin bir yandan ‘100. yılın marşını yapmalıyız’ derken diğer yandan postmodern darbenin resmî marşı haline getirilip içi boşaltılan ’10. Yıl Marşı’yla’ kitleleri coşturmak istemesi dikkatlerden kaçmadı.

Hakkını teslim etmek gerekirse Kılıçdaroğlu’nun CHP’si, Baykal’ın CHP’sinden daha ileri bir pozisyona karşılık gelirken ‘yeni Türkiye’nin gerisinde kaldığını belirtmemiz lazım. Kılıçdaroğlu, Baykal’ın “Türkiye bölünüyor, laiklik elden gidiyor, Cumhuriyet değerleri yok oluyor” tezlerini kullanmazken önümüzdeki dönemde sert bir “ekonomik popülizm” yapacağının işaretlerini verdi. Aslında Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinden çok söylemedikleri daha fazla önem arz ediyor. Konuşmada Türkiye’nin tüm sorunlarından bahsedilirken “Kürt meselesi-Alevi sorunu ve başörtüsü” hakkında herhangi bir değerlendirme yer almadı.

Kılıçdaroğlu’nun, “Harçlar kaldırılacak, mazot fiyatı yarıya indirilecek, öğrencilerin yurt sorunu 2 yıl içinde çözülecek” vb. gibi vaatleri Demirel’in ve Cem Uzan’ın vaatlerini çağrıştırdı. Demirelci siyasetin ve Genç Parti’nin siyasal dilinin toplumsal bir karşılığı olduğu muhakkak olmakla birlikte bu dilin iktidar dili olmadığını da bilmek gerekiyor. Kılıçdaroğlu, kullandığı eklektik dille CHP’yi “Demirel-Uzan-Baykal-Ecevit” sentezi bir yere taşımak istediğini ortaya koyuyor.

22 Mayıs 2010 Kurultayı’nı en iyi özetleyen pankart “Önder’imiz Kemal, Hedefimiz İktidar” cümlesiydi. Bu kurultayda ise Sav tasfiye edilirken o slogan “Liderimiz Kemal, Hedefimiz İktidar” cümlesine dönüştü. Bir önceki kurultaya damgasını vuran “Gandi Kemal” pankartı ve Gandi benzetmesi bu kurultayda yerini “Che Guevaera” benzetmesine bırakmıştı. Salonda dikkat çeken pankartlardan bir diğeri de “Umudumuz Ecevit” sloganından devşirilen “Umudun Adı Kemal” sözüydü. Bu cümle aslında CHP tabanının halet-i ruhiyesini ortaya koyuyordu. Pankart, CHP tabanının iktidar özleminin ve arayışının tercümesi gibiydi. Önceki kurultayda Milli Şef İnönü’nün ve Deniz Baykal’ın dev posterleri salonu süslerken bu defa ikisi de kaldırılmıştı. Kürt kelimesini ağzına almadan Kürt sorunundan bahseden Kılıçdaroğlu, kamuoyunun ‘iki dil’ meselesini konuştuğu bir dönemde bu meseleye dair herhangi bir söz söylemedi ve bu tartışmayı yok saydı. Bir önceki kurultay konuşmasında olduğu gibi Kürt sorununu “geri kalmışlık ve azgelişmişlik” sorunu olarak gördüğünü ima eden ifadeler kullandı. Bununla birlikte Sezgin Tanrıkulu’nun PM listesinde olması yeni CHP için çok önemli bir adım. Tanrıkulu hamlesi yeni CHP’nin, eski pozisyonunu değiştirmek istediğinin simgesel adımı olarak da okunabilir.

Kılıçdaroğlu henüz onu genel başkan adaylığına iten dip dalganın siyasal okumasını doğru yapamıyor. Kendisini genel başkan olmaya sürükleyen kesimlerin politik sözcülüğü yerine Baykal’ın temsil ettiği ‘parti içi iktidara talip, küçük CHP’nin’ sözcülüğünü üstleniyor. Halkın ve sokağın sesi olmak yerine ‘endişeli modernlerin’ sözcülüğüne talip olmak gibi anakronik bir role soyunuyor. Aslında yeni CHP’nin ipuçlarını Kemal Kılıçdaroğlu daha ortada yokken Sencer Ayata, 2007 ve 2009 seçimleri sonrasında verdiği söyleşilerde açık biçimde ortaya koymuştu. Sencer Hoca, CHP’ye ‘varoşlara açılmak yerine, yeni orta sınıfı mobilize etmeyi, kadınlara ve öğrencilere ulaşma’ stratejisini önermişti. Binnaz Toprak bu süreci ‘endişeli modernler’ olarak kavramsallaştırdı.

CHP oylarını artırıp iktidara yürüyen bir parti olacaksa siyasal söylemini yumuşatması ve farklı toplum kesimlerine olumlu mesajlar vermesi gerekiyor. Aksi takdirde içine girdiği kısır döngüden çıkması mümkün değil. Kılıçdaroğlu, İstanbul seçmeninin kendisine neden oy verdiğini iyi etüt etmek zorunda. İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adaylığı dönemindeki halka değen tavrını iki kurultay konuşmasında da ortaya koyamadı.

Bütün bu gelgitlere rağmen benim kanaatim o ki Türkiye’nin değiştiği noktada, CHP’nin de değişmesi lazım. Geldiğimiz noktada CHP istese de artık eski CHP olamayacak. Kılıçdaroğlu’nun Baykal döneminden farklı bir siyasal ajanda takip edeceği bir kez daha belli olurken bu çağrının tabanı derin uykusundan uyandırıp uyandıramayacağı bilinmiyor. Ancak burada net bir durum var. Kılıçdaroğlu ya CHP’yi değiştirecek ya da kendisi değişecek! CHP’deki değişim konusunda ciddi endişeler olsa da ‘yargının CHP kararlarına’ dikkatinizi çekmek isterim. CHP, CHP’liler istemese de dönüşmeye devam edecek.

Star, 21.12.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et