Hikmet Şairi, Sırların Tercümanı, Kelime Sihirbazı: Hafız-ı Şirazi

be nâm-e hoda-ye behşende-ye mehr[e]bân*

Geçtimiz ay bu köşede sizlerle Sadık Hidayet’e ait Hayyam’ın Teraneleri adlı eser vasıtasıyla büyük filozof Ömer Hayyam’ı anmıştık. Ömer Hayyam’ı yazarken, bu yazıyı bir üçleme gibi düşünüp ikinci olarak Hafız-ı Şirazi’yi mi ansam diye düşünmüş ve buna karar vermiştim. Hafız-ı Şirazi’yi yazmak benim için daha zor olacaktı çünkü bana kalırsa şair-i azam mertebesinin tam olarak karşılığı Hafız-ı Şirazi’dir. Yazıyı zihnimde şekillendirmeye çalışsam da 26 yaşımda kaleme aldığım bu yazının hiçbir zaman Hafız’ı anlatma olgunluğuna erişemeyeceğini fark ettim ancak yine de yazmaya karar verdim. Günün birinde tekrar, sonrasında tekrar kaleme alacağım Hafız’ı ve onu yad ettikçe mutlu olacağım. Dilerseniz şimdi Hafız-ı Şirazi’nin hayatına bir göz atalım:

1325 yılında Şiraz’da doğan Şemseddin Muhammed (Hafız-ı Şirazi) genç yaşlarda sıkı bir eğitim görmüştür. Sonrasında bir dönem hükümdarlarla yakın ilişkileri olmuş bir dönem ise kendisinin herhangi bir hamisi kalmamıştır. Yaşlılık yıllarında Bağdat veya Babür hükümdarlarından davet almışsa da bu teklifleri memleketinde kalmak istediği için kabul etmemiştir. Hafız, doğup yaşadığı Şiraz şehrinde vefat etmiştir ve kabri de Şiraz’dadır.

Bizler Hafız’a ilişkin bilgilere onun yakın arkadaşı Muhammed Gülendam sayesinde erişiyoruz. Gülendam aynı zamanda Hafız Divanı’nı da toplayan ve günümüze ulaşmasına vesile olan kişidir.

Hafız’ı diğer şiir ustalarından ayıran pek çok şey vardır ancak bana göre en önemli fark Hafız’ın çok geniş coğrafyalara yayılabilmiş olması ve şiirlerinin çok derin fikirsel boyutu olmasıdır. Hafız’ın şiirlerinde duygusal boyutlarıyla ifade edilen düşünceler, pek çok yazarı ve şairi etkilemiştir. Bu onun hazinesinin ortaya çıkmasında da etkili olmuştur. Örneğin Alman edebiyatının üstadı Goethe, büyük bir Hafız hayranı olup Hafız’a ithaf ettiği Doğu-Batı Divanı adlı eserinde Hafız için şöyle demektedir:

“Dünya yarın batacak da olsa,

Seninle Hâfız, sadece seninle

Girmek isterim müsâbakaya! 

Tasada ve kıvançta

İkiz kardeş olalım!

Senin gibi sevmek, senin gibi içmek

Gururum olsun, hayatım olsun, benim”

Hafız yalnızca Goethe’den değil pek çok Batılı-Doğulu şair ve yazardan atıf almıştır. Örneğin Amerikalı şair Ralph Waldo Emerson da Hafız’ın büyük hayranlarından birisidir. Yine Türk edebiyatının üstadı Yahya Kemal Hafız için şu dizeleri yazmıştır:

“Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle

Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış

Eski Şiraz’ı hayâl ettiren ahengiyle.” Yahya Kemal Beyatlı

Hafız bir şair olmasının yanı sıra bana göre bir dünya düşünürüdür. İslam medeniyetinin yetiştirdiği en önemli filozoflardan birisidir. Onun kaleminden akan düşünceler, yaşamın derinliğini bizlere gösterir. Aşk, şarap, cennet, hüzün, ölüm Hafız gazellerinde tüm çıplaklığı ve çarpıcılığıyla kendine yer bulur. Hafız Divanı okunduğunda, kimi zaman bir insan tahlili yapılıyormuş hissi kimi zaman ise bir bilgeden akan nasihatleri dinliyormuş hissi insana gelir. Bazı zamanlar umutlandırır, bazı zamanlar hüzünlendirir. İnsanın hissettiği duyguları yoğunlaştırır, değerlileştirir ve insanın duyguları tanımasına vesile olur.

Hafız-ı Şirazi denince akıllara iki husus sıkça gelir ve bu yazıda anmamak olmaz. Bunlardan ilki pek çok şairin yanında Fatih Sultan Mehmet’in** dahi nazire yazdığı meşhur dizelerdir:

“eger an türk-i şirazî bedest âred dil-i mârâ

behâl-i hinduyeş bahşem semerkand ü buhararâ” 

(eğer o şirazlı türk gönlümüzü tutsak ederse

yanağındaki siyah ben için semerkand ve buhara’yı bahşederim)

Hafız’ın bu dizeleri o kadar ünlenir ki rivayete göre dönemin hükümdarı (Timur) Hafız’ı çağırır ve vergi ödemek istemediğini hatırlatarak “bir kadının beni için Semerkant ve Buhara’yı bahşedecek kadar cömertsen neden vergi ödemiyorsun” der. Oldukça ince, nahif ve nüktedan bir zekâya sahip olan Hafız ise “ben, bu cömertliğim sayesinde müflis oldum” der. Bu cevap hükümdarın hoşuna gider ve Hafız’ı vergiden muaf tutmaya devam eder.

Hafız denince akıllara gelen ikinci husus ise “Hafız Falı’dır.” (Fal-e Hafız). Denir ki Hafız Divanı’nından rastgele bir sayfa çekilir ve çıkan beyitler kişinin ahvalini bildirirmiş. Bu âdet özellikle Şeb-i Yelda’da*** ve Heft Sin Sofrası’nda**** mutlaka yapılırmış. Bu fal çekilirken ise şu dizeler söylenirmiş:

“Ey Şirazlı Hafız

Bize bir nazar kıl

Bir fal istiyorum.

Sen her sırrın kâşifisin.”

Aslına bakarsanız tefeül adını verdiğimiz ve daha ziyade Kuran için yapılan bu âdet, Müslüman coğrafyasında Kuran’dan sonra Hafız Divanı için yaygınlaşmış. (Geçtiğimiz günlerde Rusya’nın Türkiye Büyükelçiliği müsteşarı ile görüşmemizde kendisine Hafız Divan’ı hediye ettik ve Hafız Falından bahsettim. Hafız Falını bildiğini söyleyince oldukça şaşırdım, şaşkınlığımı fark eden müsteşar “bu tüm dünyada çok ünlü bir faldır” diye söyledi, doğrusu mutlu oldum.)

Bu yazıyı kaleme aldığım sırada ben de bir tefeül yaptım ve Hafız Divanı’ndan bir sayfa çektim. Bahtıma şu dizeler düştü:

“Bir ömürdür sevdasından hastalandığım sevgiliye söyle: 

Bize bir bak da şehla gözlerine kurban olayım.”

Hafız’ı anarken şarkılaşan Hafız dizelerine değinmemek olmaz. Bu şarkılar çoğu zaman hüzünlüdür. Çünkü Hafız demek biraz da hüzün demektir. Hafız’ın hüznü deyince Külbe-i Ahzân’a değinmeden geçmek olmaz. Bu tabir, Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yusuf’tan ayrı düşmesi ile ıstırap çektiği ev için kullanılıyor olsa da Hafız için de Hz. Yakub’a atıfla sevgilinin ıstırabı için sığındığı kulübeyi ifade eder. Ancak Hafız’ın hüznünde bile yoğun bir umut ve ümit görülmektedir:

“Döner yine Kenân’a kaybolan Yûsuf, üzülme
Üzüntüler kulübesi gül bahçesi olur bir gün, üzülme*****

Hafız-ı Şirazi’nin dizelerinin şarkılaştığı bana göre en güzel beste Mohsen Namjoo’nun Zolf adlı eseridir.

“Yalan olur eğer ki hafız senin hüznünden bıkarsa
çünkü ben senin zindanında olduğum günden özgürüm”

(Şarkı için https://youtu.be/3ZYn2JASnis?si=WBzXzMyahC–MSCH )

Başka bir şarkı ise Ay Yüzlü Sevgili adlı Mahsa Vahdat’ın bestelediği şarkıdır:

“gülşendeyim elde kadehim yar bana râmdır 

bir böyle gül için bana şâhlar gulamdır

söyle bu gece bezmimize mum da gerekmez 

bu meclisimiz dost yüzü nûruyla tamamdır.

mey bizde helâldir ama ey serv-i gülendâm 

sen yoksan eğer dem de bize mey de haramdır.”

 (https://youtu.be/Tblgj3nDiCg?si=roanw4j1jLOQKKPK)

Diğer çok sevdiğim Hafız gazeli bestesi ise Ehsan Khacehamiri’nin seslendirdiği Dide-i Nur adlı eserdir:

“Hafız, dostun sana ettiği serzenişler ne? 

Yoksa ayağını yorganına göre uzatmadın mı ki?”

 (https://youtu.be/wJusWDnpaKQ si=8GzIlm1MCCHu_SXD)

Bu yazımda “sırların tercümanı” Hafız’ı anmaya çalıştım. Yazımı Hafız’ı iyilik ve güzellikle anarak, ona Allah’tan rahmet dileyerek ve Muhammed Gülendam’ın Hafız Divanı için kaleme aldığı önsözde söylediği şu sözlerle bitirmek istiyorum:

“Şüphe yok, söz söyleme sihirdir.

Şüphe yok, şiir hikmettir.”

Av. Haldun Barış

 Son Notlar:

* Farsça Besmele

** Sultan Mehmet Frenk güzeli için İstanbul’u ve Galata’yı veririm diyor:

Eger ân gebr-i efrencî be-dest âred dil-i mâ-râ 

Be-hâl-i hindûyeş bahşem Sitanbûl u Kalâtâ-râ”

Ayrıca konuya ilişkin belirtmek gerekir ki Timur ile Hafız’ın görüşmeleri tarihsel açıdan doğru olmayabilir.

 *** En uzun gece

**** Yedi Sin Sofrası. Nevruzda kurulan ve 7 Sin harfi ile başlayan yiyeceklerden oluşan geleneksel sofra. 

***** Konuya ilişkin İslam Ansiklopedisi’ne bakılabilir. Hafız’ın yukarıdaki şiirinin Farsçasında “külbe-i ahzan” (hüzünler kulübesi) geçmektedir:

 “Yusuf-ı güm-geşte bâz âyed be-Ken’ân gam ne-hor
Külbe-i ahzân şeved rûzî gülistân gam ne-hor”

Ayrıca Bakınız:

https://islamansiklopedisi.org.tr/hafiz-i-sirazi 

https://www.hafizonlove.com

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/894520

https://savantsandsages.com/tr/2015/02/28/gizlinin-dili-esrarin-tercumani-hafiz/

 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et