Ekümenik Patrikhane’nin geçen Pazar günü Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda düzenlediği ayin çok hayırlı oldu. Hem saçma bir tabu daha yıkıldı, hem de din özgürlüğünü genişleten yeni bir adım atıldı. Bu açıdan hükümeti, Başbakan Erdoğan’ı ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı tebrik etmek gerek.
Başbakan’ın ulusalcılardan yükselen “Rum-Pontus devleti hortluyor” zırvalarına karşı yaptığı açıklama da dört dörtlüktü. Osmanlı’nın hoşgörü geleneğine atıfta bulundu, “inancına güvenen, inanç hürriyetinden korkmaz” dedi. Dahası, Türkiye ve Yunanistan arasındaki “mütekabiliyet” geleneğinin de, din özgürlüğünün aleyhine değil lehine kullanılması gerektiğini söyledi.
Öyle ya, bildik “devlet temayülü”, “Yunanistan’daki Türkler’e hak vermiyorlar, biz de burdaki Rumlara vermeyelim” mantığı üzerine kuruluydu. Yani “kaybet-kaybet” kuralı işliyordu. Şimdiyse Erdoğan, “biz Rumların haklarını teslim edelim, oradaki Türklere de daha fazla hak isteyelim” demiş oluyor.
Bu “kazan-kazan” yaklaşımının yankısı da hemen geldi: Yunan medyasında “Atina’ya artık cami şart oldu” sesleri duyuluyor.
Ekümenik Patrik Bartolomeos da Sümela’daki ayinde çok iyi şeyler söyledi. Sadece “Türk hükümetine teşekkür” ifade etmekle kalmadı, manastıra zamanında kol-kanat germiş olan dokuz ayrı Osmanlı padişahını ismen tek tek zikrederek yad etti.
Patrik, konuşmasında bir vurgu daha yaptı ki, bizim Türk basınında pek dikkat çekmese de epey anlamlıydı. Hz. Meryem’e duyulan hürmetin Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında ortak bir değer olduğunu vurguladı ve Müslümanların bu “ kutsal”a gösterdiği hassasiyeti şu anekdotu aktararak övdü:
“Bundan bir kaç yıl önce Avusturalya’nın Adelaide kentinde Bakire [Meryem]e dair saygısız bir tablo yapıldığında, ilk protesto şehirdeki Müslüman cemaatin temsilcisinden gelmişti.”
Sıra Ruhban Okulu’nda
Kısacası, “Sümela açılımı” çok iyi oldu. Ama, Anayasa değişikliği paketi için dediğimiz gibi, “yetmez.” Patrikhane’nin en önemli ihtiyacı olan Heybeliada Ruhban Okulu da bir an önce açılmalı. Bu kurumun asırlardır taşıdığı “ekümenik” sıfatı üzerindeki “resmi ambargo”da kalkmalı.
Gelgelelim, Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi, dünkü köşesinde her iki hakka da karşı çıkarak şöyle diyordu:
“Patrik Bartholomeos’un Türkiye’den ‘Ekümenik’ yani ‘Evrensel’ sayılmasını istemesine kesinlikle karşıyız. Patriğin hem bu konuda hem de Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nu yürürlükteki yasalarımıza tabi olmayan statüyle açma konusunda imtiyaz talebini sadece yersiz değil uzun vadede tehlikeli buluyoruz .”
Sayın Ekşi’ye naçizane iki dizi sorum olacak: Bir, kendisi Hıristiyan ilahiyatından ne anlar? Anlıyorsa da, neredeyse iki bin yıllık bir Kilise’nin ismini belirleme hakkını nereden almaktadır? Başkaları gelip kendi gazetesinin ya da basın kuruluşunun ismine karışmakta mıdır?
İki, Ekümenik Patrikhane, Osmanlı zamanında açılan, Cumhuriyet’in de 1971 yılındaki askeri darbeye dek dokunmadığı Ruhban Okulu’nu geri istiyor. Bu, “yürürlükteki yasalarımıza tabi olmayan statü” gerektiriyorsa (ki aslında gerektirmiyor), yine de o zaman sorun yasalarda değil mi?
Öyle ya, bu ülkede sokakta Kürtçe konuşmayı yasaklayan yasa dahi yok muydu?
Zaten Patrikhane’nin ismine ve okuluna musallat olan zihniyetle, Kürt vatandaşın dilini susturan veya mütedeyyin vatandaşın tarikatını kapatıp başörtüsünü yasaklayan zihniyet aynıdır.
Allah’tan bu ceberrut zihniyet her geçen gün geriliyor. Özgürlük, din özgürlüğü dahil, herkes için genişliyor.
12 Eylül’de de, inşallah, bir adım daha atılacak.
Star, 18.08.2010