-27 Nisan’a Armağan-
Bedelli askerlik yine çıkmadı ve hayaller yine yıkıldı.
Konunun ele alınış şekli baştan yanlıştı. Erdoğan, bedelli için Başbuğ’la “birlikte karar vermeyi” seçti ve sonuç böyle oldu.
Oysa askerliğin zorunlu, vicdani reddin yasa dışı olduğu bu gayri medeni ortamda “bedelli” bir umuttu.
Gerekçe, “yıl içinde askere gelen yükümlü sayısının TSK’nın ihtiyacını karşılamaması ve terörle mücadele üzerinde olumsuz etkilere neden olacağı”ymış.
Türkiye, dünyanın en kalabalık ordularından birine sahip ama TSK hala fazlasını istiyor. Olumsuz etkiden kasıt ise “terörle mücadele” devam ederken bedel ödeyip bu mücadelenin dışında kalmanın halkı askerlikten soğutması “tehlikesi”.
Bedelli isteyenlerin hepsi zengin değil. Ayrıca bedelli olmadığında da zengin çocukları orada ölmüyor.
Dileyelim kimse ölmesin, ama konumuz o değil. Konumuz, günün anlam ve önemine binaen şu “soğutma” meselesi.
***
Türkiye’de hala garip yasalar, yasaklar ve suçlar var.
“Halkı askerlikten soğutmak” da bu kategoriye giren “mağdursuz suçlar”dan biri.
Yani ortada bir “suç” var, ama “mağdur” yok.
Yani aslında hukuki anlamda suç yok.
Çünkü ifade özgürlüğü açısından halkı askerlikten soğutmak ile askerliğe teşvik etmenin değeri aynıdır. Askerlik mesleğini övmek kadar, yermek de meşrudur.
Ordu ile ilgili olumsuz fikirler dile getirmek, gerçekten de halkın ondan soğuması gibi bir sonuç doğurabilir. Ama üstün bir değer olarak özgürlük, bu “zarar”a feda edilemez. (Dahası burada kabahat, bu fikre inandırıcılık sağlayanda aranmalıdır, eleştirende veya yerende değil).
Öte yandan bu tür bir ifadeyi suçlaştırmak, pozitif hukuka, Türkiye’nin imza koyduğu ve ifade özgürlüğünü garanti altına alan sözleşmelere de aykırıdır.
Ama gelin bir an için halkı askerlikten soğutmanın kötü bir şey olduğunu ve cezalandırılması gereken bir düşünce beyanı olduğunu varsayalım.
Bu durumda bu “suç”u en çok kim işliyor olabilir?
***
Halkı askerlikten soğutmak nasıl olur biliyor musunuz?
Edmund Burke’ün tabiriyle “kendi halkına işgalci bir ordu gibi davranmakla” olur.
On yılda bir darbe yapıp muhtıra vermekle, halkın seçtiği insanları aciz duruma düşürüp onların şahsında kendi halkını aşağılamakla olur. Onların seçtiği başbakanı asmakla, devirmekle, hapsetmekle olur. Maaşını aldığı halkın seçtiği başbakana hakaret eden bir parola belirleyebilecek kadar utanmaz ve pervasız adamlara bu cüreti vermekle olur.
Halkın bir bölümünün inancını, değerini ve giysisini gayri meşru ilan edip onları orduevine sokmamakla, başörtülü sağlık cüzdanı vermemekle, eşi tesettürlü mensuplarını fişlemekle, “disiplinsizlik” gerekçesiyle ihraç etmekle olur.
Asker cenazelerin hep yoksul semtlerin camilerinden kalkmasıyla olur. Annesinin babasının kıymetlisine eşya muamelesi yapanlara, onun hayatına değer vermediğini “tohumuna para mı saydım lan senin!” diye bağırarak gösterenlere bu özgüveni vermekle olur.
Askerin eline pimi çekilmiş bombayı verip sonra keyfine bakan subayın suçunu örtmeye çalışmakla olur. Ona, kendisine emanet edilen çocukların kılına zarar gelmesi durumunda hayatının kararacağı korkusunu hissettirmeyerek olur.
Yüksek “eğitim zayiatı” rakamlarıyla olur.
Bingöl’de onlardan 33’ünü silahsız ve korumasız biçimde tek bir otobüse bindirip göndermekle olur.
Dağlıca’daki gibi, Aktütün’deki gibi olur.
Genelkurmay tarihi boyunca adil yargılanma hakkıyla ilgili hiç açıklama yapmayıp, bu konudaki ilk açıklamaları cunta oluşturup darbe tezgahlamakla suçlanan Ergenekon tutukluları için yapmakla olur. Ve hemen ardından aynı adil yargılama hakkını yine onlar için ihlal edip, yargı süreci devam ederken onlara “kefil” olduğunu ilan etmekle olur.
Kendi döşediği mayın 7 askeri öldürdüğünde bunu halktan gizlemekle olur.
Ve bunları yazmayı, başına gelecekleri göze alma meselesi haline getirmekle olur. “Yıpratılacak yazarlar” kategorisinde hırpalanmayı ve hedef gösterilmeyi göze aldırmakla olur.
Bütün bunların gerçek olduğunu bildiği halde karalama görevini yürüten derin ve karanlık web sitelerini ve onların ırkçı yazarlarını akredite ederek olur.
***
Kısacası halkı askerlikten askerin kendisinden başka kimse soğutamaz.
27 Nisan Muhtırasını tiksinerek andığımız bugün daha fazla söze gerek var mı?
Star, 27.04.2010