Ahlaksız olan nedir?

Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in Anayasa değişiklik paketini bölmek; bir kısmını CHP ile birlikte Meclis’ten geçirip bir kısmını da referanduma götürmek için gösterdiği son çaba Deniz Baykal’dan “ahlaksız teklif” karşılığını buldu.
Baykal’a göre bu yüz kızartıcı teklifi dikkate almaları bile söz konusu olamazmış. Bu öneri hükümetin hukuka saygısızlığını ortaya koymakta ve hukuk devleti anlayışını pazarlık konusu yapmaktaymış. Ayrıca bu teklif, AK Parti’nin yaptığı Anayasa değişikliğinin Anayasa’ya aykırı olduğunu bildiğinin de kanıtıymış. AK Parti CHP’ye “Anayasa Mahkemesi”ne gitmeyin derken Anayasa’yı ihlal suçuna ortak aramaktaymış.

Eminim Sadullah Ergin bu demagojik açıklamanın neresine cevap vereceğini şaşırmıştır.

Partisinin yapmaya çalıştığı değişikliğin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşündüğünden değil ama Anayasa Mahkemesi’ne güvenemediğinden böyle bir teklif yaptığını mı izah etsin?..

Şu anda sadece AK Parti’de değil, bütün demokrat kamuoyunda var olan Anayasa Mahkemesi korkusunun bu mahkemenin şimdiye kadar defalarca yetki sınırını aşıp “yerindelik” denetimi yapmasından kaynaklandığını mı ya da bu mahkemenin Anayasa’yı yorum yetkisini hep kötüye kullanmasından kaynaklandığını mı açıklasın?..

Zaten eğer Anayasa Mahkemesi’nin işleyişinde herhangi bir problem olmasaydı bu değişikliğe de gerek kalmayacağını; şu anda gündemde olan Anayasa Mahkemesi üye yapısı değişikliğinin ardında da bu güvensizliğin yattığını mı anlatsın?..

Neyse… Ben bütün bunları bir yana bırakıp işin özüne dönmek istiyorum.

Herhangi bir anayasa değişikliğinin halka gitmesinin önünü kesmek için yüksek yargıdan medet ummak; zaten referanduma götürülüp halka sorulacak olan bir anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi eliyle durdurmaya çalışmak acaba siyasi ahlaka ne kadar uyar?

Bence CHP’nin siyasi rakibinin teklifini “ahlaksız teklif” diye suçlamadan önce asıl cevap vermesi gereken soru budur.

Anayasa Mahkemesi tartışmalarında hep akılda tutulması gereken şey şudur: Anayasa dediğimiz metinler dünyanın her yerinde hukuki olmaktan çok politik metinlerdir. Toplumu oluşturan bireyler temsilcileri aracılığıyla ortak yaşamanın kurallarını belirlemek üzere bir ilkeler dizisi hazırlar ve buna Anayasa derler. Dolayısıyla hazırlanan bu metnin anlamını da, amacını da en iyi onu hazırlayanlar; yani toplum ve onun temsilcileri bilir. Eğer bu metinde bir değişiklik yapmak söz konusu ise, bu değişikliğin başlangıçta kabul edilen toplumsal sözleşmeye uyup uymadığına da (ayrıca bir zamanlar yapılmış olan toplumsal sözleşmenin değiştirilip değiştirilmeyeceğine de) yine toplum karar verir. Yani Anayasa’nın sahibi halktır. Asli kurucu iktidar halktır. Halkın istediği şey yasadır, Anayasa’dır. Hangi değişikliğin ortak yaşama iradesine aykırı olduğuna, hangi değişikliğin uygun olduğuna karar verecek olan odur. Halk bu yetkisini genellikle temsilcileri aracılığıyla kullanır. Ama temsilciler kararsız kaldıklarında (330-367 aralığı) bu yetkisini doğrudan kullanır.

Anayasa Yargısı teorisinin en temelinde yatan bu gerçekler orta yerde dururken CHP’nin yaptığına bakalım bir de…

Ne yapıyor Baykal? Halkın Anayasa’yı değiştirme ve yorumlama hakkının önüne, toplumdan ya da temsilcilerinden tamamen kopuk bürokratik bir yargıçlar kurulunu dikmeye çalışıyor. Onun yorumunu halkın yorumunun önüne koyuyor.

Ve bunu yaparken, “madem anlaşamıyoruz, o zaman Anayasa’nın asıl sahibine soralım” diyen iktidarı da ahlaksızlıkla suçluyor.

Oysa asıl siyasi ahlaka aykırı olan budur.

Ve eğer CHP bu referandumu Anayasa Mahkemesi eliyle engellemeyi başarırsa, siyasi ahlaka asla uymayan bu manevrasına halkın verdiği cevabı da yapılacak ilk seçimlerde alacaktır.

Hem de fazla beklemesine gerek kalmadan…

Bugün, 28.04.2010
 
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et