Gültan Kışanak ne yapmaya çalışıyor, anlamıyorum. Türk milliyetçilerini azdırıp çözüm sürecini sekteye uğratmak mı; yoksa çözüm sürecinden baştan beri memnun olmayan şahin PKK’lıların gazını almak mı? Yoksa yeni yerleştiği koltukta biraz hava basmak mı?
Diyarbakır Belediye Başkanı olduktan sonra verdiği ilk demeçte söylediklerine bakın:
“Bölgede çıkan petrolden kesinlikle pay istiyoruz. Yereldeki tüm enerji kaynaklarından, yer altı, yer üstü zenginliklerinden, ekonomik varlıklardan yerelin pay alması lazım. Şimdi arkadaşlar dosya hazırlığı yapıyorlar. Diyarbakır’da kaç petrol kuyusu var, ne kadar üretim yapılıyor, nereye gidiyor; geçmişte ağır çevre faturası vardı, onun durumunu araştırıyoruz. İçme kuyularını kirlettiği yönünde çok ciddi iddialar vardı. Petrol ekonominin ana dinamosudur ama oraya enerji gidiyor, bize kirliliği kalıyor. Elektrik gidiyor borç kalıyor; petrol gidiyor, sularımız kirleniyor. Bunu ne Allah kabul eder, ne kul kabul eder, ne demokrasi kabul eder. Kaynaklarını ver, ben götüreyim, ne kadar ağır faturası varsa kalsın, bunu kimse kabul etmez.”
Kışanak yerel yönetimlere yerel kaynaklardan pay verilmesi uygulamasının istediği kadar güçlendirilmiş olsun, hiçbir yerel yönetim modelinde söz konusu olamadığını; sadece eyalet sisteminde söz konusu olabileceği bilmez mi? Bilir…
Talep ettiği şeyin sürekli atıf yaptıkları Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’nda da yer almadığını bilmez mi? Elbette bilir.
Böyle bir uygulamaya anayasamızın hiçbir şekilde cevaz vermeyeceğini bilmez mi? Onu da bilir.
Yani, bu çıkışından hiçbir sonuç alamayacağını adı gibi bilir. Günün birinde sandık konulup da Kürtler’in çoğunluğu eyalet için oy vermedikçe, böyle bir talebin hiçbir pratik karşılığı olmadığını bilir.
Peki o zaman ne demeye bunu gündeme getirir? Besbelli ki siyasi şov için… Dosta düşmana ve özellikle de dünyaya Güneydoğu’da adı konmamış bir federatif devlet kurdukları; statülerinin aynen Kürdistan Federe Devleti gibi olduğu imajını vermek için…
Hakkaniyet peşindeyseniz
Hadi anayasayı, yasaları, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’nı, her şeyi bir yana bırakalım; meseleye Kışanak’ın dediği gibi Allah’ın da kulun da neyi kabul edip neyi etmeyeceği açısından bakalım. Alalım kalemi kağıdı elimize, Cumhuriyet tarihi boyunca Güneydoğu’ya ne kadar devlet yatırımı yapıldığını, ne kadar dolaylı dolaysız gelir transferi gerçekleştiğini, ne kadar teşvik verildiğini, ne kadar sosyal yardım ne kadar kamu hizmeti gerçekleştirildiğini ve bütün bunların karşılığında bölgeden il il ne kadar vergi toplandığını hesaplayalım!
Tabii biz böyle bir hesap yapmayacağız çünkü ülkelerin vatandaşları arasında kader birliği vardır. Zenginlikleri de, fakirlikleri de ortaktır. İmkanlarını da, zorluklarını da, gelirlerini de, borçlarını da paylaşır, denkleştirir, sorunlarını birlikte çözerler.
Bu bilinç yüzündendir ki şimdiye kadar Türkiye’nin göreli olarak zengin Batı kesimleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya aktarılan paralara, verilen teşviklere, sürekli izlenen gelir transferi politikalarına itiraz etmeyi akıllarından bile geçirmedi. “Ben vergi veriyorum onlar vermiyor”demedi. Daha birkaç yıl öncesine kadar, o bölgelerde elektrik, su parası ödemek gibi bir adet olmamasını bile anlayışla karşıladı, üzerinde durmadı.
Ama şimdi, birileri çıkar da ortak doğal kaynaklarımız üzerinde mülkiyet iddiasında bulunursa, ortak zenginliklerimizi “o senin, bu benim” diye bölüştürmeye kalkarsa, o zaman onlar da başka hesapları çıkarırlar ortaya.
Gültan Kışanak’ın sömürgeci bir devletten bahseder gibi “Kaynaklarımızı götürdüler, Batı bölgelerini kalkındırdılar, bize de kirliliğini bıraktılar” türü sözler sarf etmesi en basitinden ayıptır. Bunun ayıp olduğunu söylemek ve bu tür lafların yaraladığı gönülleri tamir etmek de en başta bölge halkına düşer. Bölgenin kanaat önderlerinden hakkaniyet adına böyle bir itirazı beklemek hakkımızdır sanırım.
Bugün, 14 Nisan 2014