İstanbul Ticaret Üniversitesi”nin bu yılki mezuniyet töreninde İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar mezunlara nasihatler veren bir konuşma yaptı. Sözlerinin önemli yerlerinden biri öğrencilere yaptığı üniversite yıllarında sosyal sorumluluk projelerinde yer alma çağrısıydı. Çağlar, işverenler olarak, kendilerine iş için müracaat eden kimselerin özgeçmişlerini incelerken, yapılan stajlar yanında görev alınan sosyal sorumluluk projelerine de baktıklarını, iş başvurularını kabul veya ret kararlarında bu tür projelerde yer almış olmanın etkili olduğunu söyledi.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bugün daha çok sosyal sorumluluk faaliyetleri adıyla andığımız, tam açılımıyla kâr amacına yönelik olmayan faaliyetler, gönüllü aktiviteler veya üçüncü sektör etkinlikleri olarak ifade ettiğimiz bu faaliyetler sadece üniversite öğrencileri değil tüm bireyler ve bütün toplum açısından önemli. Toplumlar bu bakımdan birbirinden farklılaşıyor. Bir gönüllü faaliyetler endeksi hazırlasak, bazı toplumlar yukarı sıralarda yer alırken, diğerleri geriye düşer. Bu indekse dayanarak ülkeler hakkında çeşitli açılardan yorumlar yapılabilir.
Toplumsal hayattaki faaliyetler üç alana ayrılabilir. İlki kâr ve etkinlik kıstaslarına dayanan ve içindekiler tarafından finanse edilen özel sektör faaliyetleridir. İkincisi, vatandaşlardan toplanan kaynaklarla finanse edilen kamu sektörü faaliyetleridir. Üçüncüsü ise kâr amacına yönelmeyen gönüllü faaliyetlerdir. Birincisi ve üçüncüsü gönüllülüğe, ikincisi zora dayanır.
Her toplumda bunların üçü de bulunur. Hiçbir toplum bunların herhangi birinden vazgeçemez. Ancak, bazı toplumlarda kâr amacına yönelmeyen sivil toplum faaliyetleri çok azdır.
Gönüllü faaliyetler sivil toplumun direklerindendir. Bireyler, insanların karşısına çıkan her çeşit toplumsal problemin çözümü için, kendi iradeleriyle bir araya gelerek, sivil birlikler oluşturup çalışabilirler. Faaliyetlerini dernek, vakıf gibi şimdi bildiğimiz veya ilerde ortaya çıkabilecek formel yapılar içinde yahut informel oluşumlarda yürütebilirler. Gönüllülüğün yaygın olduğu toplumlarda çok sayıda formel ve informel yapılanma vardır. İnsanlar bunlara para, zaman, emek katkısında bulunurlar. Bu sayede problemler mahallî seviyede, en az kaynak kullanımıyla ve en etkili şekilde çözülebilir. Ancak, bunun topluma faydaları sadece söz konusu toplumsal sorunların hâlledilmesinden ibaret değildir. Bu sayede toplumsal doku takviye edilir, dayanışma kodları çeşitlenir ve
gelişir. Kültürel hayat zenginleşir. Toplumun temeli olan ahlâkî erdemler kuvvetlenir.
Gönüllülüğün yaygın olduğu toplumlar muhtemelen daha küçük devlet talep eden ve devletin yetkilerinin ve kullanımına verilen kaynakların artmasına kuşkuyla bakan bir siyasî kültüre sahiptir. Gönüllülüğün yaygın olmadığı toplumlar ise, büyük devlet taleplerini besleyen bir siyasî kültür geliştirirler. Bu gerçeğin en başarılı izahlarından birini Alexis de Tocqueville”in “Amerika”da Demokrasi” adlı ölümsüz eserinde buluruz. Tocqueville Amerikan toplumu için mealen şöyle der: “Burası öyle bir toplumdur ki, bir problem çıktığı zaman, o problem ne türden olursa olsun, insanlar gönüllü şekilde bir araya gelirler, kaynaklarını, bilgilerini, enerjilerini birleştirip seferber ederek o problemin çözümü için çalışırlar. Benim ülkemdeyse, bir problem ortaya çıktığı zaman herkes devlete döner ve “devlet nerede?” diye sorar”.
Tocqueville”in söylediği Türkiye için de geçerli midir? Bu soruya “ne münasebet!” diyebilmeyi çok isterdim. Ne yazık ki diyemiyorum. Türkiye”de toplumun hemen hemen her kesiminde devleti toplumsal hayatın odağına oturtan bir siyasal kültür mevcut. Bizde insanlar devletin her işe burnunu sokmasından rahatsızlık duymazlar, sadece, bu burun sokmanın kendi talepleri ve menfaatleri istikametinde olmasını talep ederler. Meselâ, bazı insanlar devletin ahlâk polisi rolünü oynamasını ister ama bu doğrultudaki icraatlarında onların ahlâk kodunu esas almasını bekler. Bazıları devletin ekonomik hayata müdahalesini talep eder ama onların bildiği “doğru” çizgide. Genel olarak toplumda her şey devletten beklenir. Okul ve cami yapma, öğrencilere burs verme gibi alanlarda durum biraz daha iyidir ama meselâ entelektüel faaliyet yürüten kuruluşların kaynak bulması deveye hendek atlatmaktan zordur. Liberal Düşünce Topluluğu”ndaki çeyrek asra yaklaşan tecrübem bu iddiayı dile getirmek bakımından beni muhkem bir konuma yerleştirmekte.
İşte bu yüzden bizde derneklerin de derneklere üye olanların da sayısı istikrarlı demokrasilerde olduğundan çok daha azdır. Aynı şekilde, ülkenin ilgili hukukî ve idarî mevzuatı da sivil toplum oluşumlarının önünü açmak, işini kolaylaştırmak üzere değil, önünü kapamak, işleyişini doğrudan veya dolaylı olarak zorlaştırmak üzere hazırlanmıştır. İlgili politikacılara ve bürokratlara sorsanız bunu reddedeceklerdir. Ancak, devletin bu sivil toplum örgütlerinin yasal statüsü hakkında düzenleme yapmış olması bile bir bakıma söylediğimi doğrulamaya yeterlidir.
İTO Başkanı İbrahim Çağlar çok haklı. Öğrenciler sosyal sorumluluk projelerine daha fazla katılmalı. Üniversiteler de öğrencileri gönüllü faaliyetlere teşvik etmeli…
03.07.2014, Yeni Şafak