17-25 Aralık’ı eminim herkes dün gibi hatırlıyordur. Emniyet ve yargı içerisinde organize olmuş bir grup, yolsuzluk adı altında hükümetteki bakan ve çocuklarına, hükümete yakın olan işadamlarına yönelik bir operasyon çekmeye kalktı. Aslında asıl hedefleri olan ‘hükümeti devirmeyi’ gerçekleştiremeseler de ülkenin önemli bir bölümünde bu yolsuzluk algısının oluşmasını sağladılar. Nitekim dün o operasyonu yapanlar 3 yıl sonra bugün darbeye kalkıştı. Fakat hâlâ o günün yolsuzluk olaylarının gerçekliğinden bahsedenler ve onun ayrı bir konu olduğunu dillendirenler var. Ancak, artık bugünden geçmişe bakıldığında olayın hiç de gösterildiği gibi olmadığı, 15 Temmuz’daki gibi askeri darbe girişimi olmadan daha “temiz” bir şekilde hükümet devirme operasyonu olduğu çok daha net görünüyor.
17-25’te açık bir şekilde “cemaat”ten yana tavır alanlara diyecek pek fazla bir şey yok. Zira onlar bugün de darbeci oldular zaten. Asıl ayyuka çıkartılması gerekenler dün kafasını kuma gömüp 15 Temmuz’dan sonra kafasını o kumdan kaldıranlardır. Çünkü bu tipler 17-25’te açık bir şekilde “cemaat”çiyim diyemediler ama cemaate de ne laf ettirdiler ne de “sessiz” konuşmalarında savunmadan edebildiler. “Eleştiriyoruz onları da elbette”, “Ama AKP’nin de hatası var”, “Onların yanında da AKP’yi savunuyorum zaten”, “AKP de diktatörlüğe doğru gitmiyor değil şimdi” diye diye 15 Temmuz’a geldiler. Asıl meziyetleri takiye olan bu kişiler 15 Temmuz başarılı olamayınca bu sefer de meydanlara akın etmeye başladılar. Sanki o kafası kumda olanlar bunlar değillermiş gibi sosyal medyada milli iradeci olanlar mı dersiniz, kapak fotoğraflarını Türk bayrakları, meclis resimleri ile donatanlar mı dersiniz, demokrasi dersi verenler mi dersiniz. Darbe karşıtı ne varsa bu darbecilerde hepsi vardı. Ama buna elbette sadece kendilerini inandırabildiler. Belki de onu bile başaramadılar. Bilmiyorum.
Dün 17-25 Aralık’tan sonra “cemaat”çiyim diyemeyen bu güruhun “cemaat”çi olduğunu bilmiyor değildik. Hatta kendileri de bizim bildiğimizi biliyordu ve bundan da içten içe gurur duyuyorlardı. Çünkü “otoriter” ve “hırsız” bir hükümetin karşısında “doğru”nun yanındalardı. Ama 15 Temmuz başarılı olamayınca bu sefer “doğru”larının değiştiğini, kandırıldıklarını söylemeye başladılar. Ama kulaklarına fısıldamaya devam edeceğiz: Geç kaldın! Dün “cemaat”çi görünmemeye gayret gösteren “cemaat”çiler, bugün de takiyeciliklerine devam eden ve darbeci görünmemeye çalışan darbecilerdir. Bundan kurtulamayacaklar.
Görevden almalara bakıldığında birçoğunun bundan kurtulamadığı, kabak gibi ortada kaldığı görülmektedir. Fakat çevremizde duygusallıkları ağır basıp tanıyıp bildiklerine üzülenlerin olduğunu görüyoruz. Açık söylemek gerekirse anlamakta zorlanıyorum. Çünkü arkalarında çocuk da bıraksalar, anne de bıraksalar, eş de bıraksalar üzülmemek için elimizde çok daha fazla sebep var. Hatta geride bıraktıkları masumlar için onları bin kat daha suçlamalı ve “az bile oldu” demeliyiz. Çünkü onlar darbeci. Çünkü onların elleri kanlı. Ateş eden eller olmasalar da ateş eden ellerin destekçileri ve yandaşları oldular.
Eğer bu darbe gerçekleşseydi darbeciler, darbe karşısında duranlara üzülmeyecek ve acımayacaktı. Bugün atılanların hemen hepsi de bu darbeden ya zarar görmeyecek ya da en az zarar görecek kişiler olacaktı. Çoğu da çok daha önemli yerlere gelecek ve onların “Yeni Türkiye”si olan Eski Türkiye’deki sahnelerinde rollerine devam edeceklerdi. Böylesi bir gerçeklikle yüzleşmişken, bunun kıyısından dönmüşken bu kişilere canımızın sıkılması bile 15 Temmuz’da şehit olanlara, arkasında bıraktıklarına, gazi olanlara karşı yapılabilecek en büyük ayıptır.
Bunlara söylenecek tek bir şey var: Geç kaldın!
Kafanı kumdan kaldırdın mı?
Aslında “cemaat”çi değil miydin?
Kandırıldın mı?
Bu kadar aşağılık olduklarını anlayamamış mısın?
Pişman mısın?
Artık bağlantını kopardın mı?
FETÖ demeye mi başladın?
Aslında darbelere karşı mısın?
Şehitlere ve gazilere üzüldün mü?
Demokrasiye sahip mi çıkmaya başladın?
Üzgünüm! Geç kaldın!