Ekonomiyi öğrenmeye başladığım ilk öğrencilik yıllarımdan beri öğrendiğim kuralları hayattan örneklerle test etmeye çalıştım. Pazarları gezdim; üreticileri, tüketicileri, satıcıları gözlemledim. Bu gözlemin en kritik aşaması da fiyatlardı. Fiyatlar nasıl oluşuyor ve karar alıcılara nasıl sinyaller gönderiyordu? Son yıllarda ise fiyat kontrollerini gözlemleme şansım oldu. Daha önce Hür Fikirler’de Fahiş Fiyat üzerine gözlemlerimi yazmıştım. Bu sefer ise kendim gözlemlemediğim, tarihten ders çıkarılacak bir örneği anlatacağım. 1829 yılında yaşanan bir hadiseyi ve kahramanını sizlere anlatacağım.
Kazaz Artin 19. yüzyılın başlarında Osmanlı Darphane Emini olmuştur. Kazaz namını ipek tüccarlığı yaptığı sırada almıştır. Bir Ermeni’dir. O dönemlerde devletin finansman ihtiyacının karşılanmasında sarraflar baş rolü oynamaktadır ve en önemli sarraflar da Ermenilerdir. Zira Ermeniler bir cemaat olarak çok güçlüdürler ve ticaret-finans alanında kuvvetli bir networke sahiptirler. Sanırım bu gerekçelerle uzun yıllar Darphane-i Amire’nin başında bulunmaları olağandır. Kazaz Artin de yetenekli bir sarraf olarak bu göreve getirilir. Finansman bulma konusunda itibarının devletten daha yüksek olduğu iddia edilir. Kazaz Artin’in bu yazıya konu olmasının sebebi ise İstanbul’da yaşanan iktisadi bir probleme getirdiği çözüm önerisidir. Osmanlı Devleti için tarih boyunca en önemli iktisadi problem kıtlıklar olmuştur ve 1829 yılında da bir örneği yaşanmaktadır.
Bilindiği üzere tarih boyunca İstanbul’un iaşe ihtiyacı deniz yoluyla hinterlandındaki şehirlerden sağlanmaktadır. Rus savaşından sonra deniz yolları Rusya tarafından ablukaya alınır ve erzak tedariki aksamaya başlar. Bu durum koca devletin başkentinde açlık tehlikesi yaratır. O tarihlerde fırıncılara haftada 40.000 kile tahıl verilir. Deniz yolları kapanınca ambarlarda ne kadar varsa, çürümüş tahıllar bile fırınlara dağıtılır. Halk, çürümüş tahılla yapılan ekmeğe bile hücum etmeye başlar ve kıtlık kapıdadır. Devlet yöneticilerinin aklına gelen ilk şey, “talebi nasıl azaltabiliriz” sorusu olur. Böylece her milletten halkın doğdukları şehirlere gönderilmesi kararı alınır. İstanbul’un nüfusu azaltılarak kıtlık sorununun üstesinden gelineceği düşünülür. Bu yöntemin yanlış olduğunu ilk farkeden darphane emini Kazaz Artin olur. Kentin boşalması, özellikle esnafın ve tüccarın da gitmesiyle kenti büsbütün fakirleştirecektir.
Artin’e göre karar alıcıların bu probleme karşı sordukları soru yanlıştır. “Talebi nasıl azaltabiliriz” değil, “Arzı nasıl arttırabiliriz” üzerine düşünür. Bulduğu çözüm narh fiyatlarının kaldırılmasıdır. Özellikle gıda maddelerinde uzun yıllardan beri fiyatlar bölgesel kadılar tarafından belirlenmektedir. Bu fiyat kontrollerine uymamanın cezai yaptırımları vardır. Kazaz Artin herkesin istediği ürünü, istediği fiyata satabilmesine izin verilmesini padişah II. Mahmud’tan ister. Bu fikrini zor da olsa kabul ettirir ve bir süre sonra gizlenen mallar ortaya çıkar ve her taraftan İstanbul’a tahıl ve mallar gelmeye başlar. Halk da fiyatlara göre pozisyon alır. Böylece kısa zamanda kıtlık sona erer. Bunun üzerine Padişah II. Mahmud’un “ekmeğim sana helal olsun” sözüyle kendisini takdir ettiğini kaynaklardan öğreniyoruz.
Sonuç olarak Kazaz Artin bu çözümü bir kitapta okumuş veya bir okulda öğrenmiş değildir. Kendisi ticaret ve sarraflıktan geldiği için piyasaları uzun yıllar gözlemlemiş ve fiyat sinyallerini gerçek hayatın içinde öğrenmiştir. Konut kiraları dahil olmak üzere fiyatlara müdahale etmenin beklenmeyen sonuçlarının daha ağır olacağına işaret eden tarihte bunun gibi yüzlerce örnek de tesirli olmuyorsa piyasalara dikkatli bakmak yeterli olacaktır.