Fakirlik bitiyor mu?

Kötü şeyler daha çok haber olur derler. Nitekim, açlıkla, fakirlikle ve gıdasızlıktan ölümlerle ilgili haberler, gazete sayfalarından hiç eksik olmuyor. 16 Ekim Dünya Gıda Günü için hazırlanan 2013 Dünya Açlık Endeksi’nin verdiği bilgiye göre dünyada her 8 kişiden biri aç. Her yıl, 3 milyonu çocuk 7 milyon kişi açlıktan ölüyor. Suriye gibi vahşî iç savaşlara sahne olan yerlerde aç insanların sayısı çok hızlı artıyor ve açlık derinleşiyor.

Bu tür haberler insanları bir yandan üzüyor, bir yandan da umutsuzluğa itiyor. Zira, karşılaştırmalı bilgiye sahip ve ana trendlerden haberdar olunmadığından, her geçen gün durumun kötüye gittiği zannediliyor. Sanılıyor ki, ‘gelir eşitsizliği’, ‘adâletsizlik’ vs. gibi sebeplerle, fakirlerin sayısı mütemadiyen artıyor, fakirlerin durumu gitgide umutsuzlaşıyor. Gerçekten böyle mi? Dünya genelinde açların sayısı devamlı artıyor mu? Hemen müjdeleyeyim: Hayır, tam tersine, açların sayısı azalıyor, fakirlik problemi hafifliyor.

Bütün ciddî iktisat tarihçileri, ideolojik konumları ne olursa olsun, açlığın ve fakirliğin insanlık tarihinde bir sapma, bir istisna değil bir genel durum teşkil ettiğinde birleşiyor. Bunun anlamı şu: Dünya bir zamanlar açlık ve yoksulluğun sıfır olduğu bir hâlden açlık ve yoksulluğun yaygınlaştığı bir hâle gelmedi. Binlerce yıl boyunca insanlığın yakasını bırakmayan açlık ve fakirlik, son iki asır içinde, daha evvelce hayal dahi edilemeyecek kadar geriledi.

Bu gerçeği sağlam delillerle kanıtlayan pek çok akademik çalışma var. Bir çırpıda birinci sınıf araştırmacıların hazırladığı bir düzine kitap sayabilirim. En son The Economist dergisi (1 Haziran 2013) fakirlikle ilgili bir dosya yayımladı. Hem sözünü ettiğim incelemelerdeki hem de derginin dosyasındaki bilgiler açlığın azaldığını gösteriyor. İktisatçı, Deirdre McCloskey, 2000 yılı itibariyle ortalama insanın 1800’deki ortalama insandan 30 kat zengin olduğunu söylüyor. İki asır içinde dünya hasılasının 50’ye katlandığını belirtiyor. Şüphe yok ki, bu müthiş zenginlik patlamasının mutlak fakirliğin pençesinde kıvranan insanların oranını düşürmüş olması gerekir.

Fakirliği nispî fakirlik ve mutlak fakirlik olarak ikiye ayırıp, nispî fakirliği bir tarafa bırakalım, çünkü o her zaman ve her yerde insanlarla beraber olacaktır. Nispî fakirlik toplumda birilerinin başka birilerine nispetle daha az varlıklı olmasıdır. Bu ortadan kaldırılamayacak bir durumdur. Mutlak (ağır) fakirlik ise kişinin fiziksel varlığını (bekasını) sürdürebilmek için gerekli asgarî gıdayı ve barınağı istikrarlı biçimde temin edememesi hâlidir. Rakamlarla söylenirse, günde 1.25 dolardan az parayla geçinmek zorunda olan biri, mutlak fakirdir. Çok eskilere gitmeyelim, daha 18. Yüzyıl’da insanlar fakirliğin değiştirilemez bir insanî kader olduğunu düşünüyordu. T. Malthus 1798’de ‘Hiçbir mümkün insan toplumu insanlığın büyük bir kısmı üzerindeki daimî fakirlik durumunu engelleyemez’ dedi. Allah’a şükür, Malthus feci şekilde yanıldı. Endüstri Devrimi’nden beridir fakirlik oranı düşüyor. Özellikle son 20 yılda mutlak fakirliğin geriletilmesinde, azaltılmasında muazzam mesafe kat edildi. 1990- 2010 döneminde gelişmekte olan ülkelerde fakirlerin sayısı yarı yarıya azaldı; nüfusun %43’ünden %21’ine düştü. Yani yaklaşık 1 milyar insan fakirlikten çıktı. Bu iyileşmeler, özellikle, bir zamanlar dünyanın en fakir ülkeleri olan Çin ve Hindistan’da gerçekleşti. Sadece Çin’de 1981 ile 2010 arasında 680 milyon kişi ağır fakirlikten kurtuldu. Fakirlerin ülke nüfusuna oranı 1980’de %84’tü, şimdi %10. Görünür gelecekte de fakirliğin azalmaya devam etmesi bekleniyor. Fakirliğin en yavaş azaldığı yer Afrika. Hindistan’da da bir yavaşlama var. Bunun sebebi, Afrika’nın ısrarla yanlış ekonomik politikaları, yani korumacılığı ve ticaret kısıtlamalarını sürdürmesi ve Hindistan’ın reform sürecini yavaşlatması.

Fakirliğin azalmasını ne sağlıyor? Sürpriz: Yeniden dağıtım değil. Fakirliği gerileten sürecin motoru ekonomik büyüme. 1960- 2000 arasında %4,3 olan dünya ekonomik büyüme ortalaması 2000-2010 arasında %6 olarak gerçekleşti. Fakirlik büyük ölçüde bu sayede azaldı. Araştırmalar fakirlikteki azalmanın üçte ikisinin ekonomik büyümeden geldiğini gösteriyor. Büyümedeki %1’lik artış fakirliği %0,6 azaltıyor. Başka bir deyişle, piyasaları açmak, ticareti serbestleştirmek, bürokrasiyi azaltmak ekonomik büyümeyi teşvik ediyor, ekonomik büyüme fakirliği geriletiyor. Bazı ülkelerde (Meksika, Brezilya, Türkiye gibi ) uygulanan şarta bağlı nakit transferleri de fakirliğin aşağı çekilmesine katkıda bulunuyor. Son olarak, artan üretimin malların nispî fiyatlarını düşürmesinin tüketim eşitsizliğini hızla geriletmesi de fakirliğe büyük darbe indiriyor.

Böyle giderse, çok değil, 15- 20 yıl içinde ağır fakirliğin sıfıra veya çok küçük oranlara indiği günleri görebiliriz. Ne dersiniz, böyle bir şey medyada haber olur mu? Piyasa ekonomisinin değerinin anlaşılmasını sağlamaya yeter mi?

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et