Evlatları Analar İçin Vatandır

İnsan bazen geçmişi bir kenarda bırakmalı, bırakabilmeli ki yaralarını sağaltabilsin. Sürekli dünde yaşamak geçmişin olumlu-olumsuz yönleri ile zihnimizi sürekli zehirlemesine izin vermek demektir. Dünde olan kısmen dünde kalmalıdır ki yarınımızı inşa edebilelim.
Ülkemizin ve toplumumuzun pek çok sorunu var ve bunlar da dünden bugüne uzanıyor. Bu sebeple günah yarıştırmaya kalkmak barışa ve uyuma değil çoğu kez düşmanlıkların katlanarak artmasına sebep oluyor. Bazı yaralar istesek de unutulmayacak ama en azından bu yaraların bizi ne denli sarstığının farkında olmalıyız ki, yaralarımızın kabuk bağlamasına müsaade edip geleceğimizi birlikte inşa edebilelim.

Bu durum kayıplarımıza sırtımızı dönmek anlamına gelmiyor tam tersi yeni kayıplarımızın olmaması için çabalamak ve neler yapabilirizi düşünmek gerekli.

Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Sünniler, Aleviler, Hristiyanlar, Sağcılar, solcular vs. vs. hepsinin kendi tarihleri ve acıları var. 80 öncesi bir tarafa, sonrasında -adını bir türlü koyamadığımız Güney Doğu sorunu mu Kürt sorunu mu!?-30 bin mi 40 bin mi sayısını bil(e)mediğimiz korkunç bir kayıp bilançomuz var. Ateşin düştüğü yeri yaktığı, kayıplarının yolunu gözleyen, kaybettiklerinin yasını tutan aileler var.

***

Güçlü bir Türkiye, her şeyden önce bugün iki yüzlülüğünden şikayet ettiğimiz büyük güçlerin istemeyeceği bir durum. Öyle ise evimizin içini düzeltmemiz her şeyden çok daha önemli. Kader ya da tarih bazen önümüzden ilerler ve kötü olarak gördüğümüz gelişmeler hayırlara vesile olabilir. Kafamızdaki kalıpların yıkılmasına, dünya ve toplum ile daha gerçekçi ilişkiler kurmamıza zemin hazırlayabilir.

 

Bugün Diyarbakır’da HDP binası önünde eylem yapan anneler ve aileler belki de bazı gerçekleri görmemizi sağlayabilir. Farklı saiklerle de olsa devlet ve hükümet ilk kez çocuklarını isteyen bu ailelere sahip çıktı ve seslerinin mahalle baskısı içinde kaybolup gitmesine izin vermedi. Biz sanıyoruz ki çocuklarının peşinden giden ilk aileler bunlar. Dün de pek çok aile çocuklarının peşinden gitmiş ama onlara destek veren çok fazla kimse olmamış ve bu aileler yalnız bırakılmışlardı. Ve bugün büyük duyarlılık gösteren pek çoğumuz o insanları dün görmezden gelmeyi tercih ettik.

Evlatlarını isteyen bu annelerin her biri mübarektir, aynı şekilde Cumartesi anneleri de tren kazasında ölen evlatları için adalet arayan diğer anneler de mübarektir. Buradaki sorun bizim ikiyüzlülüğümüzdedir. Öğretilmiş, icat edilmiş değerler üzerinden saf tutuşumuzdur. Ölümleri, acıları, kayıpları siyaseten ya da ideolojik gerekçelerle ayrıştırmamızdır. Her şeyi icat edilmiş, bizlere dayatılmış kimlikler üzerinden tanımlamamızdır.

Ankara Garındaki katliam ile Kızılay’ın göbeğindeki katliamı farklı şeylermiş gibi görmemiz ve içimizdeki merhamet duygusunu kaybedişimizdendir.

***

ABD’de yapılan bir sosyal deneyde küçük çocuklara bebek resimleri gösterilerek hangisinin iyi, güzel, çirkin olduğu soruluyor ve istisnasız siyah bebekler beyaz bebeklerin iyi ve güzel olduğunu söylerken siyah bebeklerin ise çirkin ve kötü olduklarını söylüyorlar.

Neden? Üzerinde düşünmek gerek.

Pek çok değer yargısını çocuklarımıza ve insanımıza farkında olmadan öğretiriyoruz ve bu dünyanın her yerinde böyle.

Ve bugün Cumartesi Annelerine hararetle sahip çıkanlar ile onları terörist ve hain görenler bir kez daha kamplaşmış durumda. Halbuki anneleri için evlatları vatanlarıdır. Ve evlatlarını kaybetmek demek vatanlarını kaybetmekle eşdeğerdir.

Bu ülke faili meçhulleri yaşadı ve bu kayıpların çoğunun failleri meçhul değil belli idi ama hiçbir zaman gerçek faillere karşı ortak bir kamuoyu oluşturulamadı. Çok az kişi ve kurum bu konuda tutarlı olabildi.

Ne vakit olayları ve durumları (yapanların-yapılanların) kimlikler üzerinden değil de ilkeler üzerinden okursak işte o vakit büyük devlet olma yoluna adım atmış oluruz.

Yazdım bir daha yazayım; Maraş katliamını konuşurken vicdanı ile tanıdığımız muhafazakar bir kanaat önderi büyüğümüz aynen şöyle demişti: “Bir akrabam morgda çalışıyordu. Ölenlerin çoğu sünnetsizmiş!?…”

Sözün bittiği yer.

Not: Geçen hafta Muharrem ayı ile ilgili eleştirime TRT Kurumsal İletişim adına Masum Ekinci beyefendi bir bilgilendirmede bulunarak 10 Muharrem ve sonrasında çok sayıda yayına imza atmış olduklarını belirtti ve gelecek yıllarda çıtayı daha da yükselteceklerini iletti. Ancak Matem Orucu’nun 1 Muharrem itibariyle başladığını hatırlatarak bilgilendirme için teşekkür ederim.

Karar, 18 Eylül 2019

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et